Ayı ailesinin ziyareti!

Hafta içerisinde almış olduğum bir telefon beni fazlası ile heyecanlandırmıştı. Ankara’dan dostlarım balık avı için Çankırı/Çerkeş bölgesine geleceklerini bildirmişler ve hafta sonunu beraber geçirmek istediklerini söylemişlerdi. Cuma öğleden sonra başlayacak kampımız pazar akşamı sona erecekti.Bir önceki hafta sonunu zaten evde oturarak geçirmiş avlakta olamamıştım. Bu hafta sonunu gönlümce değerlendirmek istiyordum. Ne var ki av partnerimin mesaide olması ve benimde bazı halletmem gereken işlerimin bulunmasına birde eşimin her hafta sonu iyisin bakalım serzenişlerinden dolayı biz ancak Ankara ekibine cumartesi günü sabah katılabilecek şekilde hazırlık yapmak durumunda kaldık. Ama zararı yoktu hafta sonu akan suyun kenarında olup suyun sesini dinleyerek gözlerimi yeşile doyurup ruhuma terapi yaptıracaktım ya gerisinin hakikaten önemi yoktu.

Haftanın ikinci yarısı hazırlıkla geçmiş, cuma gününden son alışverişler yapılmış, kamp malzemesinin tamamı aracımıza yerleştirilmiş, 8 Mayıs 2010 cumartesi sabahı termoslara konulan buzlar ile buzdolabında muhafaza edilenlerde aracımızdaki yerini almış, esnaf lokantasında av partnerim Ali Osman Bey ile küçük bir çorba kaçamağının ardından saat 07:30 yola çıkılmıştı. Yine meçhul’deki yerimizi almak üzere yollardaydık doğa bizi bekliyordu bizde bir an önce doğa ile kucaklaşmak üzere sabırsızlanıyorduk. Tabiat baharın gelmesi ile değişikliğe uğramış, şehir merkezinden itibaren yol boyu yeşil ve kahverenginin her tonu bize tarifi imkansız bir göz zevki yaşatıyordu, birde aracın ses cihazından çıkan Zeki Müren şarkıları yok mu bu görsel güzelliğe bir başka bakmamıza sebep oluyordu. Eşsiz manzara ve müzik ziyafetine sohbette eklenince Kurşunlu ilçesine kadar yol nasıl geçti farkına bile varamadık.

Kurşunlu ilçesine gelinerek yolculuğa, Bahri ve Fevzi Beylere uğranmadan devam edildiği taktirde epey kulaklarımızın çınlayacağı bilindiğinden aracımız yan yana esnaflık yapan dostlarımızın dükkanları önünde mola verdi. Sevgi ile kucaklaşma ve hürmüz ateşi ile demlenmiş içine sevgileri ilave edilmiş birkaç bardak tavşan kanı çayı yudumlamanın ardından dostlarla vedalaşarak Atkaracalar ve devamında arazi yoluna girip bir gün önceden gelen Deniz ve Bülent Beylerle avlakta buluşuyoruz. Arkadaşlarımızı yeni uyanmış ve henüz kahvaltı yaparlarken buluyoruz. Odun ateşinde isli çaydanlıkta demlenen ve avcı sofrasının haricinde başka yerde kolay bulunamayacak çaylarımızı yudumlarken koyu bir sohbette ister istemez kendiliğinden oluşuyor.

Kurulumu çok basit olan çadırımızı hazırlayıp içine şişme yataklarımızı ve uyku tulumlarımızı yerleştirmenin ardından oltalarımızı hazırlayıp suyun kenarındaki yerimizi almamız fazla bir zamanımızı almıyor. Günlerdir beklediğimiz an artık gelmişti. Bölgemizdeki akarsuların debisi zayıflamış olta atılabilecek durumda akıyorlardı. Birkaç atışın ardından ilk kefalı oltamın ucundaki 3 numara kırmızı benek mebs ile kandırmayı başarmıştım. Olta kalamasını bir miktar gevşek konumda tutmama karşın oltama ve ince misinaya verdiği mukavemete bakılırsa irice bir balık olmalıydı.Panik yapmadan bir miktar kalama vasıtası ile oltamın boşluk ayarını sıkarak ve mümkün olduğunca oltamın sarma ahengini bozmadan birkaç metre kadar önüme getirdiğim balık artık su yüzeyine görüntü vermişti evet tahminim doğruydu 1 kg. yakın bir tatlı su kefalı yakalamıştım.Zedelemeden karaya alarak olta atışlarıma devam ettim. Bir miktar daha balık yakaladıktan sonra ve öğlen vakti de geldiği için kamp yerine dönmeye karar verdim. Diğer arkadaşlarda kamp yerine gelmişler söğüt ağacının gölgesinde dinleniyorlardı. Onlarda güzel bir av yapmış ve limit üstü olanları almış limit altında tutulanları geldikleri yere yani suya iade etmişlerdi.

Hiç dinmeyen bülbül ve diğer kuşların senfonisi eşliğinde başlayan öğle yemek molamız artık öğlen yemekliğinden çıkmış saat 17:00 dolaylarına kadar devam etmişti. Her ne kadar bunca yol gelinmiş ve bunca hazırlık yapılmış olsa da avlanmaktan çok doğanın tadı çıkartılmaya çalışılıyor gibiydi. Hiç birimizin de ressamın işlediği bu tuvali bozmak gibi bir niyeti yoktu. Suskunluk olduğu esnada kulaklarımıza sadece akan su ve öten kuşların sesi geliyor ve suskunluk adeta bu büyünün bozulmaması için uzun süre devam ediyordu. Hava kararmadan önce bir miktar daha oltalarımız suya temas etti. Bir miktar daha balık yakaladık ve tekrar kamp yerinde bir araya geldik. Artık güneş sırtımızı yasladığımız dağın arkasına inmiş yavaş yavaş akşam karanlığı çöküyordu.

Akşam serinliğinden korunmak için üzerimize aldığımız ince giysilerin ardından kamp ateşi çevresinde yerimizi almıştık. Çevrede bulunan köylerde yaşayan vatandaşlar ağaçları budamışlar işlerine yarayan kısımları almışlar işlerine yaramayan kısımları bırakmış olmalarından dolayı gündüzden epeyce kuru dalları toplayıp istiflediğimiz için yakacak sıkıntımız yoktu. Hiç birimiz uzun süren öğle yemeğinden dolayı yemekten bahsetmiyor ve yanan ateşin başında gecenin tadını doyasıya çıkartmaya çalışıyordu.
Yanan odunların köz haline gelen kısmı kenara çekilip isli çaydanlık üzerine iliştirildi.Acelesi yoktu yavaş yavaş demlenirdi. Artık av anıları dudaklardan dökülmeye başlamış hele bir büyüğe danışılarak yapılan muhabbet doyumsuz hale gelmişti. Kim bilir biz avcılar belki de avlağa sadece bu sohbetler için geliyorduk. Kimi zaman bizi gülmekten kırıp geçiren kimi zaman ise derin düşüncelere dalıp hüzünlenmemize sebep olan ama nasıl olursa olsun o hiç bitmeyen geçmiş avlar. Eminim ki bütün doğa dostu avcıların hafızalarında çok sayıda, hem sevinçli hem de hüzünlü anı ve eski dostlara ait yaşanmışlıklar vardır.Bir ara söz dün gündüz Deniz Beyin rastladığı ayı izine geldi ve bizdeki muhabbet o andan itibaren neredeyse çığırından çıktı gülmekten artık dudaklarımız ağrıyordu. Sıkılmayacağınızı ümit ederek sohbeti aynen aktarmak istiyorum,

Deniz; Bülent biliyorsun mevsim itibari ile doğadaki bütün canlıların çiftleşme dönemi,

Bülent; Evet doğru söylüyorsun,

Deniz; Diyelim ki anne ayı ve iki tane yavrusu bizim önümüzdeki çimenliğe geldi ve gezinmeye başladılar,bu esnada da bir doğa gerçeği olan erkek ayı’da çiftleşmek amacı ile bölgeye geldi. Bir belgeselde izlemiştim erkek ayının annenin yeni doğuracağı yavrularını iyi besleyebilmesi için daha önceki doğmuş yavruları içgüdüsel olarak öldürmesi gerekiyormuş. Böyle bir şey olursa biz o iki yavruya sahip çıkıp çadırımızda bakarız değil mi!

Bülent; Ya ! erkek ayı, yavruları öldürmeden madem ki çiftleşemiyorum diyerek bizim çadıra……

Ve bizden yükselen yüksek perdeden kahkahalar. Eminim ki böyle bir ayı ailesi gerçekten gelse bile bizim gülme krizine girip çıkardığımız sesten dolayı ayı ailesi çoktan bölgenin en az 10 km. uzağına gitmişlerdi.

22:00’ den sonra bir şeyler atıştırmak isteyince Ali Osman Bey kendisini ateşin başında kavurma sacı ile baş başa buluverdi. Hafif olacak şekilde yapılan sac kavurmayı hep beraber mideye indirilirken hiç bitmeyen bir enerji ile ayı ailesi üzerindeki yorumlarımız da devam ediyordu. Ancak yinede temiz bahar havasının da etkisi ile günün yorgunluğu yavaş yavaş vücutlarımızda kendisini hissettirmeye başlamıştı ve ilk ben iyi geceler dileklerimi ileten olmuştum.

Ateş başında devam eden sohbetin sesini gece bile susmayan “gül aşığı bülbülün sesi” bastırırken uyku tulumumun içinde gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı. Doğanın kucağında doğaya aşık dostlarla olmanın sevinci ve heyecanı adeta bütün benliğimi sarmış vücudumu pelteleştirmişti. Çok derin bir uykuya dalmış olmalıyım ki sabah ancak 07:30 civarında uyanabilmiştim. Çadırda beraber kaldığımız Ali Osman Bey de uyanmış çadırı peşi sıra terk etmiştik. Ayaklarım sabaha karşı düşen çiğ damlaları ile ıslanmış çimenlerin üzerinde adeta çok değerli bir halı üzerinde yürüyormuşum hissi veriyordu. Geç yatmış olacaklardı ki diğer arkadaşlarımız henüz uyanmamışlardı.

Ateşi yeniden canlandırıp kahvaltı hazırlığını Ali Osman Bey ile yaparken Deniz ve Bülent Bey’de uyanarak bize katıldılar.Hep beraber odun ateşinde Ali Osman Beyin hazırladığı menemenli kahvaltımızı yaparken yine mevzu ayı ailesine geldi ve doğal olarak ta kahkahalar bir türlü dinmek bilmiyordu.Tarifi imkansız bir neşe içerisinde kahvaltılarımızı tamamlayıp yine akan suyun kenarında oltalar elimizde başladık suya atışlarımıza.Düne göre biraz daha az vuruntular ile bir miktar daha yakalanan balığın ardında 13:00 civarında kamp yerinde toplanarak sadece öğle yemeği için kullanılacak malzemeler dışarıda bırakacak şekilde çadır ve diğer kamp malzemelerinin toparlanmasını bitirdik.

Geçmiş av sezonundan buz dolaplarımızda kalan ve avlağa getirilen bıldırcın,keklik,ördek ve Deniz Beyin özel sos ve çeşnilerle yeniden tatlandırdığı kuzu eti ızgaradaki yerini almıştı.Tarifi imkansız lezzetlerin bir araya gelmesi ile oluşan avın ikinci gününde ki öğle yemeğimiz yine muhabbetten kopamayınca 17:00 civarına kadar sürmüştü.Aslında hepimizde sıkıntı başlamıştı ama kimse bir şey diyemiyordu çünkü hiç birimiz bu doğayı bırakıp şehir hayatına dönmek istemiyorduk ve eminim ki hepimiz yeşilin her tonu ile bezenmiş bu doğayı,dün sabahtan beridir susmayan bülbülü,akan o berrak suyu,av ve doğa için iki gündür kader birliği yapmış birbirimizden kopmak istemiyorduk.Ne var ki kaçınılmaz son bizim için artık yaklaşmış ve ayrılık vakti gelmişti.Sessizce son malzemeler araçlarımıza yerleştirildi,çevre son kez kontrol edilerek artık hiçbir malzeme bırakılmadan temizlik yapılıp imhaları gerçekleştirildi ve yolumuz üzerinde ki köy çeşmesinde mola vermek üzere dönüş yoluna koyulduk.

Çeşme yakınında oturan orta yaşın üzerindeki büyüklerimizle araçtan inip selamlaştıktan sonra bizlere takıldılar; araçlarınız çökmüş herhalde çok balık yakalayıp götürüyorsunuz diye,sadece tebessümle karşılık verebildik.Nereden bileceklerdi ki yada nasıl izah edebilecektik ki asıl amacımızı balık tutmak değil kamp yapıp doğanın kucağında olmak için bunca yola ve zahmete katlandığımızı ve tutulan balıkları geri suya bıraktığımızı. Çeşmeden su içme ihtimali olan hayvanlara zararı olmayacak şekilde kişisel temizliğimizi yaptıktan sonra en buruk ana sıra gelmişti vedalaşmaya. Hüzünlü bir vedalaşmanın ardından peşi sıra anayola kadar devam ettikten sonra arkadaşlarımız Çerkeş-Kızılcahamam istikametine biz ise Çankırı istikametine dönerek ve sıkıntısız keyifli bir yolculuğun ardından 19:00 dolaylarına salimen evlerimize ulaştık.

Bir hafta sonunu daha doğanın bize verdiği güzellikler içinde geçirmiştik. Dostlarımızla neşe dolu güzel bir kamp yapmış hayal bile olsa iki tane masum ayı yavrusuna sahip çıkıp doğaya kazandırmıştık. Her şeyden önemlisi bizler istersek Ankara ve Çankırı’dan gelinerek keyif içerisinde kamp yapılıp avın ve avlağın kıskanılmadan,hasetlik duyulmadan paylaşılabileceğini ispatlamıştık. İnsan ve avcı olabilmenin önde gelen gereklerinden birisi olan dostluğun,arkadaşlığın tadına bir kez daha varabilmiştik.Hırslarımıza yenilmeden suda ne varsa tutmak değil sadece avlanma hazzına vararak limit altında tutulanların sürdürülebilir avcılık adına suya iadesini yapmıştık.

Bütün av ve doğa severlere rasgelsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.