Türkiye'nin yeni ...
Türkiye'nin yeni Ortadoğu denklemi; İsrail ve ABD…
Önceki gün İstanbul-Ankara uçağının ikinci sırasına yerleşmişken, İsrail Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Binyamin Ben-Eliezer yanında bir koruma ordusuyla içeri girdi.
Arkamızdaki sıralara yerleştiler. Hasan Cemal, biri kalkış diğeri inişte üstteki kabin kapağını korumaların birinin önce eline, sonra kafasına indirdi. Pek konuksever bir görüntü vermedi.
Binyamin Ben-Eliezer, Irak kökenli. Basra doğumlu. 1950 yılında 14 yaşında İsrail’e göç etti. Irak’taki adıyla Fuad Ben-Eliezer olarak biliniyor. Mükemmel Arapçası var. Ana dili Arapça sayılabilir. Bir emekli general. Nice savaşlara katıldı. Batı Şeria’nın işgal yönetimini üstlendi. Birkaç yıl önce Savunma Bakanı iken Filistinlilere yönelik sindirme operasyonlarını yönetti. İşçi Partisi kökenli. Türkiye ile ilişkilerin yakın ve sıcak olmasından her vakit yana oldu.
Ben-Eliezer’in uçakta ön sıralarda oturmamasına da şaşırdım. Türk-İsrail ilişkilerini bozulmasından bu yana Türkiye’ye gelen en üst düzeyde İsrail yetkilinin ziyaretiyle ilişkili bir eski diplomat bana, uçakta yer bulunamadığı için öyle olduğunu söyledi ama bir önümde Kemal Kılıçdaroğlu oturuyordu ve yanı boştu.
Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesini ve Türkiye’nin Suriye-İsrail müzakerelerinde yine arabulucu misyonu üstlenmesini yüksek sesle dile getiren tek İsrailli şahsiyet olan Ben-Eliezer, uçaktan iner inmez Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmeye koştu. Daha sonra Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül onu akşam yemeğinde ağırladı, dün de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kabul edilecekti. Daha ilk gün temaslarının ardından İsrail’in en yüksek tirajlı gazetesi Yedioth Aharonoth, Davutoğlu’na atıfla, “Türkiye-İsrail anlaşmazlığının geride kaldığını” dün sayfalarına taşıdı.
İsrail gazetesinin haberinin isabeti kuşkulu.
Fuad Ben-Eliezer’in ziyareti İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın daha Pazar günü yaptığı “Türkiye, İsrail’e karşı kullandığı dille asla Suriye ile müzakereler için arabulucu olamaz” açıklamasından bir gün sonraya geldi. Ben-Eliezer’e Dışişleri Bakanı’nın sözleri hatırlatıldığında, “Ben buraya İsrail hükümetini temsilen geldim ve vereceğim mesajlar Başbakan Netanyahu’nun bilgisi dahilinde” demiş. Kendisiyle bunu konuşmuş olan birinin bana anlattığı böyle.
Türkiye konusu, İsrail’de ciddi tartışma konusu. Yine edindiğimiz bilgiler, Bakan Lieberman ile Dışişleri Teşkilatı’nın görüş ayrılığı içinde olduğuna dair. Fuat Ben-Eliezer, Netanyahu onaylı olarak Türkiye ile ilişkileri düzeltmek ve Suriye-İsrail müzakereleri için Türkiye’nin arabuluculuk rolünü yeniden üstlenmesi mesajını dillendirmek için gelmiş olsa bile, Netanyahu’nun bu konudaki açıklamaları, daha ziyade Lieberman’ınkilerle örtüştü.
Nitekim, Başbakan Tayyip Erdoğan kendisine Netanyahu’nun sözleri iletildiğinde, geçenlerde “Kendisi bilir” diye kestirip atmıştı.
*** *** ***
İsraillilerin asıl sorununun Tayyip Erdoğan olduğu anlaşılıyor. Ben-Eliezer ziyaretini izleyen ve kendisiyle görüşen bir Türk iş adamı bana, “Abdullah Gül’de, Davutoğlu’nda İsrailliler açısından sorun yok. Sorun, Tayyip Erdoğan” sözleriyle izlenimini yansıttı.
Olabilir. Davos ve “one minute” da Tayyip Erdoğan imzasını taşıyor. Ancak, Ahmet Davutoğlu’nun Ben-Eliezer’e Gazze’de durum düzelmeden, ilişkilerin normalleşmesinde zorluk olacağını bildirdiği de biliniyor. Yani mesele sadece Tayyip Erdoğan ile ilişkili değil. İsraillilerin Türk karar vericisine ilişkin algılamasında yanlışlık olması da mümkün.
Kaldı ki, bu “bilgi” bana aktarıldığında, “İyi güzel ama Tayyip Erdoğan dediğiniz de Türkiye’nin Başbakanı” karşılığını verdim.
Aradaki oluşmuş mesafenin Türkiye’nin Filistinliler lehinde duruma müdahil olma şansını da çıkmaza soktuğunu öne sürenler var. Türkiye İsrail ile ilişkilerini düzeltmeden, Filistinliler için iyi bir şeyler yapamaz görüşünü ifade ediyorlar. Ne de olsa Gazze’ye ve işgal altındaki Batı Şeria’ya giden yol, İsrail’in himmetinden geçiniyor.
Bu görüş açısı ilk bakışta doğru görünüyorsa da, Türkiye’nin İsrail’e ilişkin dış politikasında yaptığı “makas değişikliği” tam da bu noktada. Bir tür “paradigma değişikliği” söz konusu. Bu anlaşılmadan, Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeni doğası da anlaşılamaz. Türkiye İsrail’i “hoş tutarak İsrail’in taraf olduğu sorunlara ilişkin mesafe almak” yerine, Gazze üzerinden giderek “İsrail’i yalnızlığa iterek, politikasını değiştirmeye zorlamak” gibi bir yolu tercih etmiş vaziyette.
Batı bağlantılı bölge aktörleri arasındaki ilişkilerde, Türkiye’nin Ortadoğu politikasında İsrail’e tabi olması denklemini, İsrail’in Türkiye’ye tabi olması denklemine çevirmek hedefi güdülmüş oluyor.
Bunun hiç sonuç vermediği de söylenemez. İsrail karar vericisinde Türkiye konusunda çıkan çatlak ve Türkiye ile sıcak ilişkileri çok önemseyen hükümet üyesi Ben-Eliezer’in Türkiye ziyareti, değişen Türk yaklaşımının ürünüdür de denebilir.
*** *** ***
Türkiye-İsrail ilişkilerinde gözlenen bozulma, Türkiye üzerinde ABD kaynaklı baskı mekanizmalarını hareket geçirme çabalarında bir etken. Örneğin önceki gün Washington Post’ta yer alan ve dünkü Radikal’de “İslamcı AKP’nin demokratik ilkelere bağlılığı şaibeli” başlıkla baş yazı bu konuda bir “işaret fişeği” gibi algılanabilir.
Aynı şekilde, aynı gün New York Times’ta Dan Bilefsky imzalı bir yazıda Ergenekon ile ilgili süreç öyle sunulmuş ki, böyle bir yazı Türkiye’de bazı Hürriyet ya da Cumhuriyet köşe yazarları tarafından kaleme alınabilirdi. İstanbul’da birileriyle görüşen NYT muhabiri yazısına alıntı olarak “bir Türkiye uzmanı” diye tanıttığı Gareth Jenkins’in ve Süheyl Batum’un görüşlerine yer vermiş. Gareth Jenkins, Ergenekon’dan “soruşturma yandaşlarının iddia ettiği cinsten Türkiye’de çoğulcu demokrasinin sağlamlaşması bakımından büyük bir adım değil, otoriter bir tek-parti devletine doğru büyük bir adım” diye söz etmiş.
Türkiye’deki Ergenekon lobisi ve darbe heveslileri bile Gareth Jenkins kadar pervasız olmadılar.
Amerikan kamuoyu oluşturucularında Türkiye ile ilgili –esas olarak İsrail ile ilişkilerin bozulmasından kaynaklanan- olumsuz tabloyu gereğinden fazla da abartmamak gerekir. Aynı New York Times, dünkü “Türkiye ve Kürtler” başlıklı başyazısında “Milliyetçi politikacıların muhalefetine rağmen, Türkiye’nin Kürtlere uzun süreden beri inkâr edilmiş haklarını verme planı, bir cesaret ve sağduyu gösterisidir” diye yazabiliyordu.
Washington’un son dönemde “yükselen düşünce kuruluşu” ve koyu Obamacı bilinen Center for American Progress’ten Brian Katulis, “ABD Ortadoğu Gündemi için Türkiye’ye İhtiyaç Duyuyor” başlıklı yazısına şöyle başlıyor:
“Türkiye ve ABD’nin Güney Asya, Irak, İran ve Arap-İsrail ihtilafına ilişkin çabalarını ortak hedeflere ulaşmaları için eşgüdümlü hale getirmeleri gerekiyor. Obama, Ortadoğu’ya ilişkin ihtiraslı politikasında ilerleme kaydedebilmek için Türkiye’ye muhtaç. Bu amaçla, ABD-Türkiye ikili ilişkilerini geliştirmek ilk hayati adımdır.”
Şöyle de noktalıyor:
“Özet olarak, Türkiye ve Amerika Güney Asya (Afganistan-Pakistan) ve Irak’ta, İran ile Arap-İsrail sorunlarında olabileceğinden daha yakın bir eşgüdüm içinde bulunacaklar… Başkan Obama Amerika ile Türkiye arasında ikili ilişkileri geliştirmeyi en baş sırada bir öncelik haline getirdi ve ikili ilişkileri geliştirmenin bir yolu büyük Ortadoğu ve Güney Asya’da ortak hedefler için birlikte çalışmaktır.”
Yani?
Yani, Amerika’daki İsrail’den ziyade İsrail yanlıları ile Türkiye’deki Ergenekon lobisi ile darbe sevdalılarının Tayyip Erdoğan’ı açığa düşürerek Obama-Tayyip Erdoğan ilişkilerini bozma garantileri yok.
Bununla birlikte, Türkiye’deki iç mücadelenin yansıyacağı yeni bir alanın, Amerikan medyası ve kamuoyu olacağı da anlaşılıyor…