İsmail YILMAZ
Sezonun son haftası...
Her seferinde yeni bir av günü derken, artık son hafta demek içimizde bir burukluk oluşmasına sebep olmuştu. Maalesef bu hafta 2009-2010 av sezonu için son olarak meçhuldeki yerimizi alacaktık. Bu av sezonunda son olarak bilinmeyene çıkacaktık. Her yolculuk ayrı bir heyecan ayrı bir damak tadı idi. Aslında bu hafta avlakta olmak, avlanmaktan çok bir veda niteliğindeydi. Avlaklarımızla, avlarımızla, kısacası doğa ile bir süreliğine vedalaşacaktık. Doğanın kendi kanunları ölçüsünde kendisini yenileyebilmesi için bu veda gerekliydi. Önümüzdeki sezonlarda doğanın yeni bireyler ile tanışabilmesi için gerekli olandı. Doğaya yeni bireyler katılmalıydı ki hem bizim hem de yeni nesillerin sürdürülebilir avcılığı devam etmeliydi.
17 şubat öğleden sonra yaptığımız avda, beş metre mesafeden karşılaşma sansı yakaladığım bir domuzla iyi geçinememiş, atış imkanı bulamadan arkasından bakakalmıştım. “Önemli değil ben vurabildiklerimizden çok vuramadıklarımızın muhabbetinin daha zevkli olduğuna inananlardanım’’ avuntusu ile nasipte ördekte olmayınca Çankırı’ya dönmüştük. Kızılırmak Karamürsel köyü karşısında ve ırmağın hemen kenarında bulunan çimenlik zeminde piknik havasında geçen bir cumartesi ardından 21 Şubat pazar sabah 10:00 hareket saati olarak kararlaştırıyoruz.
Ben, Ali Osman Bey, Fatih ve Bahri Beylerle buluşmanın ardından market alışverişi ve Germece köyü içerisinden çamurlu arazi yolundan devam edip aynı zamanda bacanak olan Ali Osman ve Bahri Beylerin birbirleri ile şakalaşmaları ve kahkahalar içerisinde tepeleri aşıp Hamzalı karşısında sulama kanallarına varıyoruz. Araziyi şöyle bir gözlemledikten sonra ben ve Fatih Bey kanalın Karadayı köyü istikametine, Ali Osman ve Bahri Bey ise yukarı tarafa doğru iki gruba ayrılarak kanalların her iki tarafından parlatma avı için yürüyüşe geçiyoruz.
Henüz 100 metre kadar yürümüştük ki ilk atış duble olarak Fatih Beyden geliyor. Behrilerden bir tanesi benim tarafımda tarlaya düşmesine rağmen bir tanesi kanal suyuna düşüyor. Suda olanı da bulduğumuz uzun bir kuru iğde dalı ile çekerek çantadaki yerini almasını sağlıyoruz. Kanal içerisinde sazlıklar o kadar uzun ki bazı yerlerde 3 metreye yakın ve Fatih Bey ile göz temasımızın kaybolmasına neden oluyor. Açıklık oluşmuş bir yerden suya bakmak için kafamı uzatmamla sanırım avcılığımdan değil cüssemden ürken bir behri suya ayaklarını vurarak kanat çırpmaya başlıyor. Kamışların üzerine çıkıp kamıştan kurtulmasını bekliyorum ve ardından tek bir atış ile havada sönerek iki yana düşen kanatlar. Kanalın karşısından yürüyen Fatih Beye yerini tarif ederek ördeği almasını sağlıyorum. Dörtlü beşli gruplar halinde 100-150 metre aralıklarla kalkan behrilerden 10 kadar avlayarak Ali Osman ve Bahri Beylerin bizi araçla alacakları buluşma noktasına ulaşıyoruz. Bir süre bekledikten sonra sazlıklarla kaplı yoldan önce niva’nın sesi geliyor arkasından da kendisi gözüküyor. Yanımıza geldiklerinde onlarında beş tane behri vurduklarını ancak üç tanesini sudan alamadıklarını öğrenince üzülüyoruz. Vurulan avlarımızın görüntülerini birkaç fotoğraf karesinde ölümsüzleştirmeye çalışırken açık araziden bize doğru gelen bir domuz dikkatimizi çekiyor. Domuzu avlamak için hazırlık yapmamıza rağmen bu kurnaz hayvan süratle yön değiştirerek sazlar arasına girip kendisini kaybettirmeyi başarıyor.
Fotoğraf çekiminin ardından Karadayı köyünün biraz daha yakınlarına gidip sulama kanallarına dağılıyoruz. Daha araçtan 200 metre kadar uzaklaşmıştık ki yoğun bir sağanak ile ıslanıyoruz ve aracın yanın da toplanıyoruz. Korunaklı olacağını umduğumuz Karadayı köyünün yakınında Kızılırmak nehri üzerine inşa edilmiş köprünün altına aracımızı park ediyoruz ancak rüzgar o kadar kuvvetli ki hasta olma ihtimalimiz neredeyse kesin ve hemen aracın içine giriyoruz. Bu esnada beyin fırtınası devreye giriyor ve daha önce Karadayı köyünde görev yapan Ali Osman Beyin telefonunda kayıtlı Orhan Beyin telefon numarası tuşlanıyor. Sıcak bir sohbet ardında özlenen cümle geliyor “bu hava şartlarında arazide ne işiniz var hemen bekliyorum’’.
Aracımızı köyün içinden geçen yolun hemen kenarında ki büyük bir avlunun içine park ediyoruz. Orhan Bey ve eşi bizleri tatlı bir tebessümle karşılıyorlar ve araçtan almamız gerekenleri alarak yanan kuzine’nin verdiği ısı ile sıcacık bir odaya alınıyoruz. İki katlı eski bir yapı olan ev sıcacık ve güler yüzlü sahiplerinin verdiği pozitif enerji ile gözümde birazda kuzine’nin rehaveti ile daha da büyüyor. Ev sahibesinin bütün itirazına rağmen Ali Osman Bey ve Fatih Bey müsaade isteyerek mutfağa geçiyor. Yanımızda öğlen yemek üzere getirdiklerimizi Ali Osman ve Fatih Bey tepside bir araya getirince ortaya muhteşem bir ziyafet çıkıyor. Ne var ki ev sahibesinin av partnerlerimizin hazırladıkları yanında sofraya koyduğu yardımcı yemekler bizim köylümüzün misafirperverliğini, hatta bizim gibi kendisini zorla davet ettirenlere bile yaptıkları Atatürk’ün "köylü milletin efendisidir" sözünün haklılığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Yer sofrasında hep beraber yenilen yemekten sonra, kuzine üzerinde demlenen çayın tadına herkesin bakması gerektiğini düşünüyorum. “Abdalın karnı doyunca gözü yolda olur’’ derlermiş. Karnımız doyup üzerimizde kuruyunca camdan dışarıyı kontrol ediyoruz ve artık yağmurun dindiğini görüyoruz. Avlak bizi bekliyordu, Orhan Bey ve Eşi Hanımefendiye tekrar teşekkür ederek pencereden gözümüze kestirdiğimiz hemen köyün karşısında bulunan sulama kanallarına doğru araçla hareketleniyoruz. Ancak arazi yolu adeta çamur deryası, şasisine kadar çamura oturttuğumuz niva biraz omuz verildikten sonra bu yolu aşabiliyor. Heyecan artık son safhada, hava karamasına 2 saatlik bir zaman dilimi var. Aracı uygun yere bıraktıktan sonra sulama kanalları civarında dağılıyoruz. Ancak uygun atış imkanı yakalayamıyoruz. Artık hava kararmak üzere ve 1 km. kadar uzağımızda olan aracımıza doğru yürüme zamanı geldi bu arada şimşekler eşliğinde yeni bir sağanak ta rüzgarla beraber bizi ıslatmaya başladı. Birden tek bir atış sesi ve Bahri Beyin vurduğu yaban kazının düştüğünde çıkarttığı ses. Tebrikler Bahri Bey. Araca doğru iğde çalıları arasında yürürken bizi fark etmemiş olan bu yaban kazı biraz alçaktan uçma gafletinde bulunmuş. Yağmur altında espriler ve bir daha ava gelirsem ne olayım serzenişlerine gülüşmeler fakat tamamen ıslak bir vaziyette araca nasıl bindik bilmiyorum. Her zaman ki gibi Terme Çayında temizlik ve ardından çaylarımızı yudumlayarak Çankırı’ya kazasız belasız ulaşıyoruz.
Ekip mutlu, ıslak fakat güzel bir av sezonu kapanışı yaptığı için.
Ekip mutlu, hiçbir güvenlik ihlali yapmadan kazasız belasız bir av sezonu geçirdiği için.
Yağmur, tipi, kar, ayaz, güneş kısacası her an dört mevsiminde yaşanma ihtimali olan ülkemde bir av sezonunu da bu şekilde bitirmiş olduk. Kara avcılığımız yanında tatlı su olta balıkçılığı ile ilgilenen ekibimiz, 2/2 numaralı amatör (sportif) amaçlı su ürünleri avcılığını düzenleyen tebliğ kurallarına uygun bir biçimde tatlı su balıkçılığı için zaman yasaklarının bitmesini bekleyecek.
Satırlarımın sonunda bize evlerini açan Orhan Bey ve eşine tekrar teşekkür ederim. Ayrıca biten bu 2009-2010 av sezonun da zirve aşkı ile sonsuz zirvelerde kalmış dağcılarımıza, avcılık aşkı ile sonsuz avlaklarda kalmış avcılarımıza, kısacası doğa aşkı ile doğaya çıkıp ta doğanın geri vermediği bütün doğa aşıklarına Allah’tan rahmet dilerim.
Bütün doğasever ve avcılara rastgelsin.