Vedat BEKİ
Seçimlerin sonucu ne mi olur :))
Sözcü18 Seçim Kervanı 11 Mayıs 2011 Salı gününden bu yana yollarda... Gün aşırı gerçekleştirdiğimiz iki Çankırı seyahatinin değerlendirmesini yaparak okuyucuyu yanıltma düşüncesi içerisinde değilim. Yöre insanı ilk şaşkınlığını attıktan sonra öylesine beklenmedik yorum ve düşünceler sergiliyor ki şaşkınlığa düşmemek elde değil!
Orta ilçemizde ön inceleme gezimizde yaptığımız nabız yoklamasının daha ilk seansında "Abi bu termik santralin bize çok zararı olacak" (!) diyebilen genç ve güleryüzlü sima bizlere bölge insanının düşünce dünyasında hangi fırtınaları yaşattığının sinyallerini verebiliyordu.
Ya Şabanözü ilçesinde masasına oturduğumuz kamyoncu arkadaşa ne demeli!
Organize Sanayide üretilen malların İstanbul'a sevkiyatında, Şabanözülü kamyoncular yerine İstanbul'dan konuya müdahil olan nakliye şirketi ile yaşanılan sıkıntılar ve sonuçta sofraya konulan bir parça ekmeğin İstanbul dükasının pençesinde kalması!
Orta'dan sonra yol güzergahımızı Kırsakal, Sakaeli, Sünürlü ve Demirciören'e çevirdiğimizde ulaşım için altımıza serilen yolun 2011 yılı Türkiye görüntülerinden ne kadar uzakta olduğunu düşünmeden edemedim!
Hele ki sandığa giden yolda geriye kalan 30 günlük süreyi düşündüğümde, özellikle Ak Parti milletvekillerinin İl Özel İdare hizmetlerini hangi oranda denetleyebildiklerini, mevcut adayların da bölgede aksayan hizmetleri hangi oranda telafi yönünde gayret göstereceklerini doğrusu çok daha fazla düşünmeye başladığımı hissediyorum!
Bunun yanısıra "Çankırı medyası" olarak halen yayın hayatını sürdüren 4 günlük yayının "naylon gazete" olmaktan öteye geçememelerinin ya da (geçme düşüncesi içerisinde olmadıklarından) daha fazla okuyucuya ulaşamamalarının resmini de gözler önüne seriyordu yaşadığım manzara!
"Neden biz gelişemiyoruz?" sorusunun yanıtını benden almak isteyen genç kardeşime "Günlük yaşamınızda sorularınızı ne kadar çoğaltırsanız, gelişme şansınızı o kadar zorlarsınız" diyerek cevapladığımı hatırlıyorum...
Çankırı Merkez'de, Turizm Kültür Müdürlüğüne iki adım mesafede yağma edilen tarihi çeşmenin duyarsızlığını yaşayan "bürokrat"la, İl Özel İdaresinde "4 köyün ortak mer'a alanını böylesi bir projeyle yok edemezsiniz" diye Vali Uzun'a düşüncesini belirten ve karşılığında "Sen vatan hainisin" (!) şeklinde tepki alan "bürokrat" arasındaki ayrımın ortaya konulmadığı bir ortamda "gelişme" yolunda bölgeyi kuşatan engelleri hangi siyasi gücün kaldıracağını da arabanın ön koltuğunda hoplaya zıplaya düşünebilme gayreti gösteriyordum...
Kafamda ben bunları düşünürken, aracın radyosunda çalmakta olan Muzaffer İlkar'ın bestesi "Madem ki gidiyorsun bırakıp burda beni..." ile de düşünce dünyamda başka bir kanala geçme ihtiyacı hissediyordum ister istemez!
Nigar Uluerer devam ediyordu sözlerine: "Bir daha seyredeyim ne olur, dur da seni..."
Böyle diyordu ama, ne Çankırı ne de ben son iki yıldır seyrettiğim filmi hiç mi hiç seyretmeyi düşün(e)müyordum! Bazıları üst üste Fredi'nin Kabuslarını seyretme zevkine sahip olabilir ama benzer bir "Şerif Taytıs - Çankırı" filmi tarafımdan kolay kolay iki kez kaldırılamaz derken; yeniden başa sarıyordum beynimin odacıklarındaki kareleri!
Neden mi? Denir ya "Şabanözü'nde yaşayan Çankırı'ya niye gitsin" (!)
Doğru! Ama Şabanözü'nde yaşayan insana "Çankırı'da seçimin sonucu ne olur?" diye sorunca aldığın yanıt, bırakın Şabanözü - Çankırı yakınlığını, Şabanözü - Yapraklı, Şabanözü - Kızılırmak bağlantılarının hiç de zayıf olmadığını gösteriyor!
"Orta'da Ak Parti oyların yüzde 70'ini alır ama, seçim 1-1 olur be abi" (!)
Nasıl yani!
Sorduğum bu sorunun yanıtını bana, yine bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar verecek...
Hem de 12 Haziran'dan önce... Bunu hissediyorum...
Çankırı'da bugün yaşanan siyasi atmosferin arka yüzünde, birçoğumuzun adını koyamayacağı, bırakın adını koymaktan aklına dahi getiremeyeceği toplamalar ve de çıkarmalar kendiliğinden yapılmakta!
Ve yaşanan süreç bana bilindik bir "muhasebeci" fıkrasını hatırlatmakta!
İşveren, gazeteye ilan vermiş: Firmamıza muhasebeci aranıyor. Müracaat...
Ertesi günü başvurular başlamış. Patron da adayları odasına alıyor ve tek soruyla adayları sınavdan geçiriyormuş:
- 2 kere 2 kaç eder?
Günün ilerleyen saatlerine kadar sınava giren adaylar hep aynı cevabı vermiş: 4 eder!
Akşam üzeri yeni bir aday gelmiş! Patron yine aynı soruyu sormuş: 2 kere iki kaç eder?
Patronun karşısında duran çelimsiz aday soruyu yanıtlamış:
- Siz kaç olmasını istiyorsunuz!
Tahmin ettiğiniz gibi çelimsiz aday, halen patronun muhasebeciliğini sürdürmekte...
- Çankırı'da seçimin sonucu ne mi olur?
Güldürmeyin beni...
Size beklediğiniz cevabı bugünden vermem mümkün değil! Herşeyin bir zamanı var... Aceleye gerek yok...
Hafta boyu yağışlardan mutsuzluğunuz artmış olabilir... Umarım güneşli ve içinizi ısıtan bir haftasonu ile yeni haftaya başlarsınız...
Biz mi... Yine yollardayız... Belki bir ağaç altında karşılıklı çaylarımızı yudumlama şansı buluruz.
Bakarsınız radyoda Ajda Pekkan çalar!
... kapı açık
arkanı dön ve çık
istenmiyorsun artık
bir zamanlar
sen de bana acımadın
yalnız kaldım
yıkılmadım ayaktayım
oo yaşadım
yaşıyorum
başım yukarda meydan okuyorum
hayata ve sana
gönlüm doluyor aşkla
barıştım bak hayatla
başladım hey
yaşamaya...
Çalar mı çalar! Kalın sağlıcakla...