Ne çekiyon lan...
“Çaylak” gazetecinin işe başladığı yer adliye koridorlarıdır! Benim serüvenim de 75'li yıllarda Bursa
adliyesinde başladı. Ankara’ya geldiğimde, yine ilk durağım Samanpazarı’nda, halen Kültür Bakanlığının bandrol işlerinin yapıldığı bugünkü binasıdır!
79 yılının Mayıs ayıydı galiba… O gün olağanüstü bir durum var! Gecenin bir vakti benim gibi “çaylak muhabirlerle” birlikte “işinin erbabı” adliye muhabirleri de bina etrafında! İçeride yakayı ele vermiş azılı ve oldukça ünlü bir hırsızlık çetesi var. Elebaşları ile birlikte savcıya ifade veriyorlar. Muhtemelen tutuklanacaklar. Biz de gecenin o saatinde fotoğraflarını çekerek haber yapacağız ki asli görevimiz olan toplumu bilgilendirme görevini ifa edeceğiz. Beklenen an geliyor, elebaşı önde hırsızlık çetesi arkada, eller kelepçeli polisler eşliğinde istikamet cezaevi, polis minibüsüne doğru tek sıra ilerliyorlar.
Flaşların yüzüne patlamasına kızan çete reisi hemen ilk tepkiyi veriyor.
“Ne çekiyon lan” ...
Ben en uygun görüntüyü yakalamak için ard arda elimdeki “Pentax” marka makinamla flaşları patlatırken, verdiği talimata uyulmadığını gören sözüm ona “çete reisi” bu defa işi ajitasyona döküyor.
“Kardeşim ayıp olmuyo mu niye çekiyon” (!)
İşimi yapmalıydım! Yazı işleri müdürümün benden istediği o kareleri gazeteye ulaştırmalıydım! Ve benim gayretimin daha da arttığını fark eden, meşhur çetesi reisi bu defa tehdit ve hakaretlere başlıyor.
“Lan sana çekme demedim mi şerefsiz … ! (Sinkaflı cümleler)
Öyle ya hırsızlık yaparken ayıp olmuyor. Suçüstü yakalanıp cezaevine doğru yol alırken gazetecinin fotoğraf çekmesi ayıp oluyor.
Kolay yoldan zengin olmak, onun bunun malına göz dikmek sanki çok büyük bir şerefmiş gibi, bizim fotoğraf çekmemiz, ekmeğimizi emekten çıkarmamız nasıl oluyorsa “şerefsizlik” oluyor!
Kime göre?
Hırsızlar ordusunun biraz da medyatik “reisine” göre!
HABERİ BİZ YAPTIK!
MERAKLISI SADECE "VİDEOYU" SEYRETTİ!
Son 2 yıldır, sadece “gazetecilik” yapma isteğimizden kaynaklanan düşünce ile yaptığımız haberlere Çankırı’dan gelen tepkiler, yıllar önce yaşadığım bu ironik anıyı hatırlattı bana.
Aralarında Sekseninci Yıl Cumhuriyet Lisesinin de olduğu birçok okulda Milli Güvenlik dersine girip genç bir kıza çıplak fotoğrafı ile şantaj yapan ve ilişkiye giren çavuşları herkes görmezden gelirken biz “Çakma Yüzbaşılar” diye haber yaptık.
Çavuşlara "tık" diyen çıkmadı bize "ayıp olmuyor mu" diyenler çıktı. (Çavuşlara değil de "Yüzbaşı"ya ne olduğunu çok yeni öğrendim! Olay ortaya çıkınca, Milli Eğitim soruşturalım demiş! Askeriye de; "Ben gereğini yaparım" demiş "gereği" de yapılmış! Olayın muhatabı "Yüzbaşı" yaşı da dolduğundan "emekliliğini" istemiş ve sayfiyedeki yazlığına taşınmış!)
Sekseninci Yıl Cumhuriyet Lisesi öğrencisi bir çocuğa fiili livata ve görüntülü şantaj olayını haber yaptık. Okula koşarak görüntüleri istemekle kalmayıp, şikayetci mağdurenin okuldan atılması talimatını veren ilin valisi “iyi” oldu biz “kötü” olduk!
Yine aynı Sekseninci Yıl Cumhuriyet Lisesinde defalarca kız öğrencilerin evden kaçma, kocaya kaçma gibi eylemleri oldu haber yaptık. “Lan! Sen kim oluyorsun?” ile başlayan cümlelerin muhatabı olduk!
Ve son olarak, geçtiğimiz günlerde yine aynı Sekseninci Yıl Cumhuriyet Lisesinden 2 kız öğrenci görüntülü şantaja maruz kaldı! Yaşananların çok az bir bölümünü kamuoyu ile paylaştık. Çünkü emniyet kaynaklarından tarafımıza bilgi akışında çektiğimiz sıkıntıları biz biliriz! Haberi sayfalarımızdan sizlere aktardık ve yine benzer tepkiler aynı nakaratlar bizi selamladı!
Ancak, sokaklara ve vatandaşa kulak verdiğimizde karşımıza çıkan manzara çok farklı! Telefon ya da e-posta yoluyla bizleri ve şahsımı "taciz" edenleri bir yana koyacak olursam, bugünlerde ne tuhaftır ki ısrarlı bir şekilde “etkili” ve “yetkili” makamlardan ses seda yok!
Hoş, yine kırıntı bilgilerle vakit geçireceksek, ilin valisinin ve Milli Eğitim Müdürünün, okul müdürünü makama çağırarak "güzelce" payladığını da söyleyeyim!
Yeterli mi! Orasını bilemem!
EĞİTİMCİNİN GÖREVİ YASADA BELİRLENMİŞ!
Bütün bunları alt alta koyduğumda, yaptığımız haber sonrası 80. Yıl Cumhuriyet Lisesine koşup da görüntüleri isteyen, onca rezaletin arasında aklı fikri görüntülerde olan “ilin valisinin” aklına şu soru hiç mi gelmez:
Neden bütün bu olaylar Sekseninci Yıl Cumhuriyet Lisesinde oluyor?
“Efendim Okul Müdürü ne yapsın! Öğretmen ne yapsın?”
Ne mi yapsın?
Kendilerine emanet edilen çocukları; 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 2.maddesinde, açıkça belirtilen: “Türk Milletinin bütün fertlerini beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek, ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak.”
Görevini adam gibi yapsın.
Ama bu görevi yaptırma ve denetleme makamında oturanların aklı fikri "yaşanan çirkin olayların görüntülerinde" olunca!
Haliyle olmuyor bu işler tabi!
Ondan sonra da hırsızlık çetesi reisinin “Çekmesene lan” şeklindeki tepkisine benzer tepkiler veriyorlar!
Çakma Yüzbaşılar olayında sorumluluğu bulunan tüm okullardaki müdür ve müdür yardımcıları bakanlık tarafından görevden alındı. Ancak, aynı rezaletin yaşandığı sonradan ortaya çıkan o zamanın müdür yardımcısı, şimdinin Sekseninci Yıl Okul Müdürü zat-ı muhterem, “görüntü meraklısı” beyefendi tarafından ne hikmetse korunuyor!
Onlara göre yaşanan “böylesi rezillikler” normal ama, bizim haber yapmamız “ayıp” oluyor! Hem de fazlaca tarafından!
Galiba “ayıp” yer değiştirdi! Bize öğretilen ayıp “yorgan altındayken”, şimdi görüyorum ki “yorgan altlarını” açığa çıkaranlara “ayıp ediyorsun” diyorlar!
Ve daha da ötesi, “böylesi bir koro”ya, yaşanan sorunlara “neşter” vurması gerekenler de dahil oluyor!
Yaşanılan sahneyi seyrederken de, benim aklıma hiç iyi şeyler gelmiyor ya! Hadi hayırlısı! (Vedat Beki)