Ömer Lütfi KANBUROĞLU
İllüzyon
Politikanın temeli yalana dayalıdır. Politikacılarla din adamları arasında fazla bir fark yoktur, her ikisi de cennetin anahtarlarını pazarlar. Onun içindir ki siyasi çıkarlarını dini motiflerle süsleyenler politikada daha çok başarılı olurlar.
Dünya var olduğu günden bu yana sürekli savaş var; çünkü insan çok ama kaynaklar yeterli değil. Kıt kaynaklar içinde halkı yönetmek haliyle özel bir siyaset sanatı gerektiriyor.
Siyaset sanatı, doğrusunu söylemek gerekirse, kısıtlı kaynakları kendi ve yandaşlarının cebine indirirken diğerlerinin eline cennetin anahtarını tutuşturabilme becerisidir.
Aç insanlar ellerinde “cennetin anahtarı” ile öbür dünyada huzuru bulmayı umut ederken, politikacılar bu dünyadaki cennetlerinde yaşamlarını sürdürürler.
Amerikan iç savaşı ile dünyanın geleceğini tamamen değiştiren Abraham Lincoln, “bazı insanları her zaman, herkesi bazen ama herkesi her zaman kandıramazsınız” diyerek yalansız politikanın olmayacağını, fakat bunun ebediyen süremeyeceğini önemle vurgulamıştır.
Yalan ebediyen sürer mi?
Sürmez. Elbette sürmez, fakat bunu politikacılara anlatmanız zordur. Onlar kendilerini dünyanın merkezinde ve vazgeçilmez insanlar olarak görürler. Dünya tarihi, çaresiz insanların cennetin anahtarlarını üst üste yığarak hazırladığı darağacında idam ettiği vazgeçilmez politikacılarla doludur.
Bir politikacının kaybetmeye başladığı gündür vazgeçilmez olduğunu düşündüğü gün…
Kimi beş ayda kaybeder, kimisi ellibeş ayda; ama sonunda hepsi kaybeder.
Kaybetmeye başladığını erken anlayan torunları ile beraber yaşlanma şansını kazanır, kaybettiğini fark edemeyen ise torunlarının büyüdüğünü dahi göremez. Böyledir vazgeçilmez insanların kaderi…
Her illüzyon gösterisi başlar ve biter. Bitmeyen illüzyon gösterisi yoktur, halkı sürekli illüzyon gösterisi ile yöneteceğini zanneden politikacılar şunu bilmelidir; bunu, dünyanın en büyük sihirbazları dahi başaramamıştır.
Aç insanlara sahnede şapkadan tavşan çıkarma numarası yaparsanız, insanların tiyatroyu ateşe verip şapkadan çıkardığınız tavşanı pişirip yemelerinden rahatsızlık duymamanız lazım.
Elbette herkesi memnun etmek mümkün değildir. Herkesi memnun etmeye çalışan insan başarısız olur. Önemli olan herkesi memnun etmek değil, adil ve dürüst kararlar verebilmektir. Hiçbir politikacı herkesi memnun edemez, kimse bunu başaramaz. Başardığı iddia edilenler ya çok kısa süre yönetmiş, ya da hiç iş başına gelmemiştir.
Kendi şahsi menfaatleri uğruna ülkenin uluslar arası menfaatlerini iç politika malzemesi yapanlar kısa sürede kitleleri galeyana getirerek istedikleri sonuçları elde edebilirler; fakat bu yöntem, başarı kazanmak için ruhunu şeytana satmaktır; bir kez evet derseniz sonra sonu gelmez.
Uluslararası ilişkiler politikacılara bırakılmayacak kadar ciddi bir konudur. Onun için her ülkenin bu konuda karar alan ve uygulanmasından sorumlu birimleri vardır. Çünkü devletlerin hafızaları vardır, halk seçti diye bir kumaş veya sucuk tüccarının ülkenin geleceğini ipotek altına almasına müsaade edilmez.
Bir an seçime girdiğinizi ve halkın teveccühü ile iktidara geldiğinizi hayal edin. Mesela İran’ın nükleer silah programı ile ilgili karar vermeniz lazım veya Rusya’nın Ukrayna meselesi hakkında…
Ne yaparsınız?
Bilene soracaksınız değil mi?
Bu konudaki gelişmeleri, daha önce yaşananları, devletlerin karşılıklı anlaşmaları, taahhütlerini incelemeniz, araştırmanız gerekir.
Bunu yapacak zamanınız var mıdır, ülkenizin 50 yıllık geçmişini inceleyecek ve bu konuda daha önce neler yapıldığını tespit etmeniz mümkün mü?
Elbette hayır!
O zaman?
Hayatında muhasebecilik, esnaf ve tüccarlıktan başka bir iş yapmamış bir insanın “her şeyi ben bilirim, benden daha iyi bu işleri bilen yoktur, ben bunun dersini okutuyorum, ben yaşadığımız şehre 50 km. kaldırım yaptım” gibi gerekçelerle ülkeyi ateşe atmasını, bütün dünyaya düşman hale getirmesini hoş görmek mümkün müdür?
Elbette hayır…
Uygar ülkelerde politikacıların “canı ne isterse onu yapması” mümkün değildir.
Buna tevessül eden politikacılara medeni ülkelerdeki hukuk sistemi engel olur, ülke hukuk kuralları ile yönetilir.
Eğer ülke medeniyetten nasibini almamış, hukuk ve adalet sistemi çürümüş, yok olmuş, güç sahiplerinin canı ne istiyorsa yaptığı bir model ile yönetiliyorsa, o zaman bu ülkelerde kaçınılmaz sonuç iç savaştır.
İç savaş ve kaosa engel olmanın yolu illüzyon gösterisine son vermek, gerçekleri konuşmak ve hukuk sistemini egemen kılmaktan, insanlara eşit davranmaktan geçer.
Yoksa kaçınılmaz sonuç her ülke için aynıdır ve asla değişmez…