Yakın tarihimizin hangi dönemine bakarsanız bakın Ajda Pekkan’ın tekabül ettiği bir ipucu bulabilirsiniz. 70’ler, 80’ler, 90’lar, 2000’lerde yaşanan sosyal ve toplumsal olayların bir iz düşümü gibidir Ajda Pekkan adı. Bu kadar sosyolojik ahkam kestikten sonra gelelim onunla buluşmamızın perde arkasına... O gün Ajda Pekkan olarak değil, Ajda olarak karşıladı beni. Ev halindeydi ve fotoğraf çektirirken bile kıyafetlerini değiştirmedi. Laf aramızda, gittikçe güzelleşiyor bu kadın. Bir de kendi tabiriyle bir “fırlamalık” gelmiş üstüne. Fotoğrafları çektirirken yan yana bağdaş kurmamız gerekti, ben çömelmeye çalışırken o lotus pozisyonunu almıştı bile. Sonra bana dönüp “Sumo güreşcisi gibi olmuşsun. Bacakların birbirine kavuşmuyor, biraz spor yapsana” demez mi? Haklı olmasına haklı da böyle pat diye söylenir mi insanın yüzüne. Ben de onunla bir sumo güreşi yapmaya tırstığım için bu röportajla yetindim.
* Sana Ajda isminin verildiği gün “şöhrete yükümlü” bir ömrün temeli atılmış olabilir mi?
- Tabii ki... Annemin koyduğu bu isim hayatımdaki en büyük yatırımlardan biri. Bu arada göbek adım da Ayşe.
* Memnun oldum benimki de Nuri. Peki nedir Ajda’nın anlamı?
- “Paradoks” tabii ki...
Daha şimdiden başladın beni yormaya. Sana göre değil, sözlük anlamını soruyorum?
- Filiz, yani rose bud (gülüyor).
‘Ajda’ isminin Avrupai tınısı ve içinde barındırdığı çağrışımlar, seni “ötekileştiren” faktörlerden biri olabilir mi dersin?
- Haklısın, Türkiye’de Filiz, Fatma, Ayşe gibi isimlere kulaklar çok alıştığı için Ajda adı beni biraz ötekileştirdi ve insanlara karşı yabancı bir formata soktu. Kardeşiminki de öyle çok yaygın bir isim değil ama yine de kulaklar Semiramis’e daha aşina. Ne yapalım ki benim kısmetimde Ajda varmış. İnan yıllarca buralı olduğumu ispat etmek için canım çıktı (gülüyor). Oysa ben kafa olarak çok oryantalistim, sadece görüntüm farklı.
BİR DEVRİMCİYE GÖNÜL VERDİM AMA KİMDİ HATIRLAMIYORUM
* “Vitrinim Avrupai, iklimim buralı” mı diyorsun?
- Evet orası öyle ama belki de kişisel karizmamdan dolayı farklı algılandım. Şöhret öyle bir şey ki, bütün hayatınız insanların gözü önünde yaşanıyor. Yıllar süren bu yolculukta başarılarım da var, başarısızlıklarım da. Bu ülkenin insanıyla birlikte evrim geçirdim ben. Bana kalırsa asıl imrendikleri, yabancı bir dünyadaki insanın kendilerinden olmasıydı. Malum, o zamanlar büyük bir batı hayranlığı vardı.
* “Ah bir Zeynep olsam...” diye mırıldandığın oldu mu hiç içinden?
- İsmime yetişmek için büyük çaba sarfettiğim bir gerçek ama adım Zeynep olsaydı keşke diye de hiç düşünmedim doğrusu. Hayatta hiçbir şey rastlantı değildir. Annem Ajda ismini koyarken bugünleri hayal edemezdi ama o ismi seçerek bir yol çizdi, bu kapıyı açtı belki de.
* Ajda’nın evrimlerinin hepsi Türkiye’nin önemli olaylarına tekabül etti, mesela 70’ler... Sol hareket yükselirken bu sarışın genç kız bir solcuya gönlünü kaptırmış. Doğru mu?
- Doğrudur, ama hatırlamıyorum.
* Hakikaten var mıydı o zamanlar aşık olduğun bir devrimci?
- Kim bilir belki de karşıma ruhu benim kadar devrimci biri çıkmamıştır. İnan hatırlamıyorum.
* Yeşil parkalar falan etkiliyor muydu Ajda Pekkan’ı?
- Etkiliyordu tabii, etkilemez olur mu? Sanatçıyım ben.
KALBİMİ VERMENİN BEDELİ ŞÖHRETTEN ÇOK DAHA ÜSTÜN
* Gelelim 80’lere... Türkiye’de toplumsal muhalefet giderek artıyor. Popüler kültür yozlaşıyor. Ajda’nın imajını temelden belirleyen Avrupa yolu açılıyor.
- Doğru.
* Ama o Avrupa yolunu da sen kapamışsın galiba?
- Yok canım olur mu öyle şey?
* Hayatını değiştirebilecek bir aşka, gönlünden izin çıkmamış duyduğuma göre.
- Mort Shuman’dan bahsediyorsun sanırım. Shuman, Elvis Presley’in birçok hit bestesini yapan adamdı. Bana gerçekten çok aşıktı, defalarca evlenmek istediğini söyledi ama ben istemedim.
* “Evet” deseydin, belki de süperstar değil bir dünya starı olacaktın?
- Bana ne onun bana vereceği şöhretten? Olmak ya da olmamak uğruna dahi olsa, kendimden ödün vereceğim veya vereceğimi hissettiğim hiçbir şeyi yapmak istemedim hayatımda. Tabii ki o insanlarla oturdum yemek yedim, onlarla dostluklarım oldu. Ama kalbimi vermenin bedeli, şöhretten çok daha üstün.
ADANA’DA SAHNEYE DOMATES ATILDIĞI YALAN
* 80’lerden devam edersek, darbe nedeniyle Türkiye iyice içine kapanıyor, uluslararası değer sistemleri gözden düşüyor ve Ajda Pekkan “garp rüyasından” kesin dönüş yapıyor. Üstelik Türk sanat müziği ve arabesk arayışların bu döneme denk geliyor.
- Bu tamamen bilinçsiz bir karardı. Dedim ya beni hep ötekileştiriyorlardı diye. Mesela Sezen de o dönemde arabesk pop yaptığı için eleştirilmişti. Bana ise hep cover yaptığım için burjuva gözüyle bakıyorlardı. O dönem ben kendimden yeni Ajda’lar çıkarmak için kesin dönüşü “içime” doğru yaptım.
* Hava nasıldı oralarda?
- Kimim, neyim ben diye düşünmeye başladım. Bir de evlendim o arada. İzzet ben 17 yaşında evden çıkıp, Ses Dergisi yarışmasıyla birden en ünlü artistlerin, şarkıcıların arasında yaşamaya başladım. Kafama taş düşmüş gibi oldu. O yaşta Alis Harikalar Diyarı’nda gibi hissettim kendimi.
* Üstelik bütün Yeşilçam da peşinde...
- O bambaşka bir alemdi. Her ay bir film yapıyordum ama onlar da gittikçe abur cuburlaşmaya başlamıştı. Bu arada ufak ufak şarkı söylemeye başladım, İlham Gencer’in Çatı kulübünde. Sonra birden yolum Adana’ya düştü ve işte orada şöhret oldum.
* Adana demişken şu “domatesi” meşhur şehrimiz mi?
- Sürtüşmemiz olan gazetecilerden biri “Ajda, Adana’da şarkı söylerken domates yağmuruna tutuldu” diye bir haber yaptı.
* Şimdiki protesto menülerinde yumurta var. O zamanlar domatesmiş demek ki...
- Ne domatesi, ne menüsü İzzet? Olay baştan aşağı yalan. Bu yalanlar yüzünden tam hayata küsmek üzereyken bir gün Fahrettin Aslan aradı.
* Neden menemen mi yapacakmış?
- Bu espriye gülmem mi gerekiyordu? Hayır canım “Zeki Müren ile Maksim’de çalışmak ister misin?” dedi. Delirdim tabii. Ama benim Zeki Müren ile Maksim’de ne işim olabilir? Maksim’de nasıl bir ortam, nasıl bir kültür anlayışı olduğunu hiç bilmiyorum. Ama çok çabuk uyum sağladım. Zeki Bey’in davranışları ve Fahri bey benim hayatımın en önemli okulu oldu.