Vedat BEKİ
Dadılar... Cadılar... Kadılar...
Kalem sahibine verilebilecek en büyük ceza 'yazı' yaz(a)mamasıdır...
Hele hele bu cezanın yöntemi 'harakiri' olarak belirlenmişse çekilen acı çok daha büyük oluyor...
Malumunuz '5 gün' diye başlayan 'harakiri' eylemim gün itibariyle 20 günü buldu...
Aldığım güzel 'okuyucu' desteklerine karşın sürecin bu denli uzun sürmesine ne yalan söyleyeyim ben de engel olamadım.
Aslında geride kalan 20 gün zarfında her gün yazdım!
Ama köşeye koy(a)madım...
Yazdıklarımı sadece kendim okudum...
Yorumu da kendim yaptım...
Sonuç?
Sıfıra sıfır elde var sıfır!
İstikamet bilinen atasözü:
- Minareyi çalan kılıfını hazırlar...
Bir de rahmetli babamın kulaklarımdan gitmeyen o sözü:
- Oğlum, Hukuk ile İlahiyat arasında ince bir çizgi vardır!
Şimdi daha iyi anlıyorum bu sözün anlamını... Dün Tevrat'la gezen hukukçular bugün 'hadis'ler üzerinden karar veriyorlar!
Ve işin daha da tuhafı; Yaptıkları mezalimi 'hukuk' adına yapıyorlar...
Dün de 'defolu'ydular bugün de...
Neden mi?
Dün 'kadı' idiler, 'hakim' olmak için debelendiler ancak bugün de 'kadı' kaldılar!
Aslında onlar Roma'dan bu yana 'iktidar'ın 'kadı'ları!
Kendileri bunun bilincindeler ama bizlere yakalanmamak için büyük gayret gösteriyorlar...
Maskeler düştü...
Sırlar döküldü...
Kral çıplak!
Dört bir yanımız onlarla sarılı...
Dadılar... Cadılar... Kadılar...
İktidar'ın sofrasından hiç mi hiç uzaklaşmadılar...
Ciğercinin kedileri misali...
Meze geldiler... Meze gidiyorlar...
Nerede kalmıştık...