Serdar YALÇIN
AKP için sonun başlangıcı mı?
"Zirveye, en yükseğe çıktığınız an, aynı zamanda düşüşe başlayacağınız andır" şeklinde bir söz hatırlıyorum. Hani, başarılı olmuş ünlüler de hep söylerler ya, "Önemli olan zirveye çıkmak değil, orada kalıcı olmaktır" diye, o hesap, marifet hep zirvede kalabilmektir.
İktidara geldiği günden itibaren, yükselen bir ivmeyle, gelebileceği en yüksek seviyeye ulaşan Tayip Erdoğan ve partisi, yukarıdaki sözde olduğu gibi, düşüşe geçmiş görünüyor. Kendisine oy vermiş vatandaşlarca bile artık yüksek sesle eleştirilmeye başlanan Erdoğan ve iktidarı, muhtemel ki, böyle giderse, bir sonraki seçimlerde hayal kırıklığına uğrayacak.
Erdoğan ve taifesini, bir sonraki seçimlerde hayal kırıklığına uğratacak faktörlerin başında şüphesiz ki, bölücü terör örgütünün elikanlı elebaşısı Öcalan ile "barış" görüşmelerine girmiş olması geliyor. Terörün bitirilmesi ve kan dökülmesinin önüne geçilmesi amacıyla başlatılan bu "barış süreci"nin ülkeye ne getirip getireceği meçhul ama Erdoğan’a ve partisine nasıl bir akıbet getireceği aşikâr gibi…
Daha önce, söylentiler ve iddialar çıktığında "biz terör örgütüyle görüşmüyoruz, görüşenler şöyledir böyledir" diye inkara kalkışanların, daha sonra görüşmeler kamuoyuna sızınca “biz değil MİT görüştü” diyerek kıvırmaları yetmezmiş gibi, şimdi resmi olarak İmralı ile görüşmelere başlamaları, sonun başlangıcının da bir işareti gibi. Yıllarca teröre binlerce kurban ve şehit vermiş bu milletin hassasiyetleri ve tepkileri göz ardı edilerek bu tür bir müzakere sürecine girilmesi, netice itibariyle nasıl bir “barış” getirecek belli değil ama, bu iktidarın nasıl bir şamarla karşılaşacağı şimdiden belli.
Başbakan’ın "barış olsun da bu yolda gerekirse zehir içerim" diyerek kararlı adımlar atması onun bu yolda her şeyi göze aldığını da ortaya koyuyor. Göze aldığı bu her şey içinde partisinin bir dahaki seçimde epeyce az oy alması da var besbelli. Ülkeye barış gelir mi, gelirse neyin ve hangi tavizlerin karşılığında gelir, şimdilik bilinmiyor. Terör örgütüne ve onun yardakçısı partiye ne tür tavizler verileceği kesinlik kazanmadı. Lâkin, ortada konuşulanlara bakılacak olursa ve eğer en başta, Anayasa’dan Türk ve Türk milleti kavramları çıkarılırsa ve bunlara ilâveten özerklik gibi, anadilde eğitim gibi ya da elikanlı köpeğe ev hapsi gibi tavizler verilirse, bu, sadece Erdoğan ve partisinin seçim sandığında hezimete uğramasıyla kalmaz, çok daha vahim gelişmeleri de beraberinde getirir.
"Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık" diyen Erdoğan’ın Türk milliyetçiliğini hor görmesi, onun bugüne kadar yaptığı en önemli ve ciddi siyasî hatalardan biri olarak tarihe geçecektir. Bu memlekette her şey için konuşabilirsiniz ama bu milletin manevi ve milli değerleriyle ilgili atıp tutamazsınız; atıp tutanların akıbetiyle aynı kaderi paylaşmaktan kurtulamazsınız. Bülent Ecevit’in milli ve manevi söylemlerle iktidara geldiğini ama aynı Ecevit’in Meclis’te Merve Kavakçı’ya karşı sergilediği tavır sonrasında nasıl yüzde dörtlere düştüğünü unutmuş değiliz. Benzer durum, Erdoğan ve partisinin de başına gelebilir.
Sinop ve Samsun’da meydana gelen olaylar, vatandaşların her şeye eyvallah edeceğini ama bazı konularda ise asla tepkisiz kalmayacağını ortaya koyması açısından önemli bir uyarı ve göstergedir. BDP’li hainlerin bilerek ve taammüden Karadeniz bölgesi illerini seçmeleri, aslında kendilerinin de gerçek anlamda bir "barış" istemediklerini apaçık ortaya koymuştur. Böyle bir tepkiyle karşılaşacaklarını gayet iyi bilmelerine rağmen bu programı hazırlamaları ve sahneye koymaları onların gerçek niyetlerini gün yüzüne çıkarmıştır. Sinop ve Samsun olayları, aynı zamanda Erdoğan ve iktidarına, izledikleri politikanın ve söylemlerinin yanlış olduğunu, bunu devamı halınde çok daha vahim sonuçlarla karşılaşılabileceğini de bir ikaz olarak göz önüne sermiştir.
Netice itibariyle şu söylenebilir ki, bu milletin her ne olursa olsun kaybetmeyeceği ve asla taviz vermeyeceği değerleri vardır bu bunların hilafına yapılacak her türlü girişim ve faaliyet şiddetli bir şekilde tepki görecektir. Bir yandan yapayım derken öte yandan yıkmak da böyle bir şey olsa gerek…