İbrahim ZENCİRCİ
Yürü be İlbay Paşam, kim tutar seni?
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken, dalkavuklar ve karga kılavuzlar Çankırılı'nın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, aşağıdan:
- Tutun ha, vurun ha! diye bir gürültü kopmaz mı?
Eyvah, dedim. Şimdi bunlar susmazlar, uyuyan devi uyandırırlar..
İki kalktım, bir hopladım, yedi yüz kilometreyi bir çırpıda atladım.
Baktım; bir kuru kalabalık. Dalkavuklar en başta
- Nereye gidiyorsunuz böyle, dedim.
- İlbay Paşamız televizyona çıkacakmış, “gözlenimleri ile (gözleme değil, gözlenim, dalkavuklar öyle dedi, her ne demekse) Çankırı tanıtımı yapacakmış onun seyrine gidiyoruz,” dediler.
Neyse, “hık” deyicilerin arasına katıldım ben de. Aradık taradık, Çankırı tanıtımını bulduk. Meğer o da pire değil miymiş?
Pireye vurdum palanı yedi yerinden çektim kolanı..
Karıncaya bindin deveyi kucağıma aldım
Tozu dumana kattım vardım gittim, Bastaklı’nın hanına, Bastaklı’nın hanında, heybem kaldı damında, o handan bir at aldım dorudur diye, o at anlıma tepti geri dur diye...
Büyük Caminin minaresini belime soktum borudur diye…
Taş Mescid'e attılar beni delüdür diye…
Çocukluğumuzda bize böyle masallar anlatan rahmetli babaannem, dedi ki; “bu onun eski huyudur”
Bereket inandılar şimdilik beni saldılar.
O yalan bu yalan fili yuttu bir yılan; Bu da mı yalan?
Var varanın, sür sürenin, baykuşu çoktur viranenin, selamsız, destursuz yaran kapısından girenin…
İlbay Paşa ve Dalkavuk
Eskiden İlbay Paşa konaklarında dalkavuk bulundurmak adettenmiş.
Kengri Sancağının Yeni İlbay Paşası demiş ki:
Bir dalkavuk alacağım, filanca gün imtihan var, sağa, sola haber salasınız.
Derken o gün gelmiş çatmış, kapının önünde dalkavuk adayları, İnandık Küpeciği gibi dizilmişler.
Hususi Kalem Müdürü, yedi yerden temenna ederek yanaşmış, adayları birer birer içeri almış.
İlbay Paşa sormuş:
- Sen dalkavuk musun?
- Evet efendim.
- Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
- Olur mu efendim? Ben selefiniz İlbay Paşa’nın yanında şu kadar sene, ondan bir önceki İlbay Paşa yanında da bu kadar sene dalkavuk olarak hizmet ettim. Hemi de kadrolu olarak çalıştım, demiş.
İlbay Paşa
- Olmadı, beğenmedim sen çık, demiş.
Derken ikinci, üçüncü adaylar gelmiş, konuşma hep aynı, cevaplar hep aynı. Oysa bu dalkavuklar, İlbay Paşalardan başkasına kavuk sallamadıkları için, başka bir şey bilmezlermiş ki. Yeni İlbay Paşa hangi özellikte bir dalkavuk arıyor ola ki!
İlbay Paşa, kara kara düşünmeye başlamış, dalkavuğunu bulamayacağı için üzülürmüş ki işte o an Dijital Cazgır’da bir haber görmüş, haberin başlığında; “Yürü be İlbay Paşa, kim tutar seni?” diyormuş.
Hususi Kalemine buyurmuş, “Tiz çağırın gelsin bu cazgır, galiba aradığım dalkavuğu buldum” demiş.
Makamdan içeri yere yakınca biri girmiş.
İlbay Paşa:
- Söyle bakalım sen dalkavuk musun?
- Evet paşam.
- Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
- Hayır, hiç benzemem paşam
- Dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.
- Evet paşam. Ben biraz da dalkavuğa benzerim.
İlbay Paşa hemen dışarı haber salmış:
- Tamam ben dalkavuğumu buldum.
“Söyle bakalım dalkavuk efendi, Bugün TV’ye çıkacağım, kısa süredeki Kengri “gözlenimlerim’ için neler söylemem gerekiyor,” demiş.
Dalkavuk başlamış dalkavukluğa;
“Kengri’de bulunan Tuz Mağarasının bir örneğinin Polonya’da var Sayın Paşam, Şehremaneti başkanı ve Darülfünun Rektörü ile Polonya’yı ziyaret edebilirsiniz. Tuz mağarası için düşünülen yeni projeler geliştirebilirsiniz,” demiş.
İlbay Paşa kükremiş;
-“Bre münafık, bre melun, beni tongaya düşürüp, dolaba koymaya mı çalışıyorsunuz. Ali Haydar İlbay Paşa zamanın da alayı vala ile bu zevat Polonya’ya gitmedi mi? Her İlbay Paşa geldiğinde Polonya’ya sefer mi olurmuş? Nereden geliyor bu değirmenin suyu, hazineyi kuruttunuz, bre melunlar” demiş.
Hususi kalemine emretmiş;
- "Hele tez getiresiniz Yıldıztepe dosyasını. İhale kime verilmiş, hele bir görelim, İl Özel İdaresi Kanunu Madde 20’yi hangi İl Genel Meclisi üyesi ihlal etmiş, daha sonra kim kime, kaç paraya devretmiş, kim kimi vurmuş hele şunları bir öğrenelim önce.” demiş…
Bizimkilerde şafak atmış, Hususi Kalem Müdürü, dalkavuğa fısıldamış; “aman diyeyim dalkavuk efendi ağa aman, İlbay Paşa Kengri Sancağında bu güne kadar olan yolsuzluğa, usulsüzlüğe ve de çevrilen dolaplara uyanmış.”
Aman diyeyim dalkavuk efendi ağa aman, sen amanı bilir misin?
Çevir kazı yanmasın, aman İlbay Paşam uyanmasın…
Gökten üç elma yerine, üç Kızılırmak Kavunu düşmüş, her ne kadar onlar kelek çıksalar da, biri anlatanın başına, biri okuyanın başına, biri de inşallah dalkavukların başına…
Merak edene:
İL ÖZEL İDARE KANUNU
Madde 20- İl genel meclisi üyeleri, görevleri süresince ve görevlerinin sona ermesinden itibaren iki yıl süreyle il özel idaresi ve bağlı kuruluşlarına karşı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak taahhüde giremez, komisyonculuk ve temsilcilik yapamaz.
Merak etmeyene:
T.C. ANAYASASI
VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti
MADDE 25- Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
VIII. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
MADDE 26- Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.