İbrahim ZENCİRCİ
Uyuyan güzeller, orada mısınız?
“Minik kuşlardan” duydum ki, Çankırı’nın Okey “Milli” Takımının asil ve yedek üyelerini merak eden “uyuyan güzeller” varmış. “Kim bu okeyciler?” diye merak edip, dururlarmış.
Seslerini çıkaramadıkları için, üzülürlermiş ve de dert ederlermiş “uyuyan güzeller.”
“Bir başıma kalsam şeyhe sultana kul olmam; Viran olası hanede evlad-ü ayal var.” diyerek, üzülüp dert etmesin kadim ahbaplar.
Kimler geldi, kimler geçti. Biz pipolusunu, papyonlusunu ve dahi eyyamcısını gördük çok şükür.
Lojmanda keklik, makamda kuş besleyeni de gösterdi Mevla’m bin şükür derken; yeri geldi “Edep ya hu!” dedik, bu sefer de “Bu da geçer ya hu!” demek düştü bize.
“Susma sustukça sıra sana gelecek”
Ne sırası mı?
Önce, mezar taşına lakabını yazdırdığın ölmüş babanı araştıracaklar. Sonra soyunu-sopunu soruşturacaklar. Çankırı için ne yaptığın, ne yapmaya çalıştığın değil, nerede oturduğun, Çankırı’ya kaç çanta ile gelip gittiğin meclislerde konuşulacak, hiç başka işleri yokmuş gibi memleketin tüm sorunlarını halletmişler gibi ve bu konuşmalar, “yaren kebabından” sonra, dolu mide ile yapılacak.
“Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar"
Uyuyan güzellerin merak ettikleri Çankırı Okey “Milli” Takımının asil ve yedek üyelerini tek tek sayarak, meraklarını giderdikten sonra; aşağıdaki, “Kırk harami ve Kervan Koruyucusu Yiğit” meselindeki, kıssadan hisseyi çıkarabilirlerse, belki akılları başlarına gelirde uyanırlar.
Tez uyanmaları dileğiyle, başlayalım meselimize.
UYUYAN GÜZELLERİN BAŞI YİĞİT
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, var varanın, sür sürenin... Baykuşu çoktur viranenin... Destursuz yaran ocağına girenin…
Bir zamanlar kervancı başının birisi Kengırı’den, Engürü’ye gidecek kervanını koruyacak adamlar arıyormuş. Malum kervan o zamanın hem seyahat hem de nakliyat aracı; birçok zengin yolcunun güvenliği ve değerli mallar yolculuk boyunca kervancı başına emanet. Kervancı başı pazarda koruyucu ararken, şehri tanıyanlar demişler ki:
“Boşuna aranma! Burada Yiğit namıyla anılan 'Uyuyan güzel' vardır ki, nice kervanları hiç zarara uğratmadan, ta Sparta’lara kadar getirip götürdü. Sen git onu koruyucu olarak tut, ne isterse ver ve başkasını arama. O cengaver sana yeter.”
Kervancı sorup soruşturup Yiğit koruyucuyu bulmuş ve onunla, kırk cengaver fiyatına, yani bir kese altına anlaşmış ve yola düzülmüşler! Baykuş Boğazına kadar, çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek, soğuk sular içerek sorunsuz gelmişler.
Kervan, Baykuş Boğazında çeşme başında gece konakladığı sırada, Kengırı’nın Yıldız Tepesinde bir zamanlar “kütükten” taht kuran, Harami başı ve Kırk Harami’nin baskınına uğramış. Harami başının adamları kervanı soyarken, kervancı da “Yiğit! Yiğit!” diye imdat istermiş ama bizim Yiğit’de, ne ses var, ne seda! Oysa horultusu yeri göğü inletmekte, haramiler bütün kervanı soyduktan sonra, harami başı meraklanıp kervancı başına sormuş:
“Kimdir bu çağırdığın 'Yiğit' denen adam? O gelse ne yapacak bize karşı?”
Kervancı başı: “O’na Cengaver derler, o tek başına yedi düvele bedeldir!”
Harami başı, haramice eğlenmek isteniş, adamlarına talimat vermiş:
- Haramilerim; teker teker becerin ulan şu Yiğit'i de, görelim ne denli yiğit olduğunu!
Haramiler, ikişer üçer sıraya girip, liderlerinin talimatını uygulamaya başlamışlar.
Bir harami, beş harami, on beş harami... Yiğit'ten horultu dışında ses de yok, hareket de.
Kervandakiler ve kervancı ağlamaklı halde, harami başı ise:
- Ulan gerçekten yiğitmiş, bunca ırgalanmaya gıkını bile çıkarmadı, uyuyan güzel, diye dalgasını geçmekte.
Yolcular da hiç olmazsa canlarını kurtarmak için, ellerinde, kollarında; ceplerinde, keselerinde ne varsa, kervancının yanındaki abanın üstüne bırakmaya başlamışlar. O sırada Yiğit'i becerme işi, 40. haramiye gelmiş ki; adeta bir mucize gerçekleşmiş!
Yiğit apansız uyanıp, gözlerini fincan kadar açmış ki; her bir göz bebeğinden ateş fışkırıyor. Bir nara atmış; çıkan insan sesi değil; gök gürültüsü; şiddetinden toz-toprak havaya kalkmış. Sonra şalvarını çekip, başucunda duran iki kulaç boyundaki kılıcı kapmış. Bir nara daha atmış “Hepiniz öldünüz ulan, öldünüüüüz!” diye, başlamış haramileri biçmeye. Vurduğu deliniyor, çektiği yarılıyor; kaçmaya yeltenin ise, korkudan yüreği duruveriyormuş.
Harami başı ve tayfalarının tamamını yerle yeksan ettikten sonra, çalınan malları sahiplerine geri vermiş: kervan başka olay olmadan sağ salim Engürü’ye varmış.
Engürü’ye varıp kervancı Yiğit’in önüne bir kese altını atınca, Yiğit sormuş:
“Bey, bu kervanın dönüşü için beni koruma olarak almayacak mısın? Bak kervanını buraya kadar hiç zararsız, ziyansız getirdim!”
Kervancı başı cevap vermiş:
“Yiğit! Bire Yiğit! Sen kervanımı zararsız buraya getirdin, ben de senin ücretini ödedim. Ama dönüşte saldıranlar ya 40 değil de 39 kişi olurlarsa ne olacak? Ben karar verdim, dönüşte kervanın yürekli, ‘çantalı, çantasız’ yolcuları silahlansınlar ve kendilerini korusunlar, canlarını mallarını ‘Uyuyan Güzellere’ emanet etmesinler!”
Bu meselin sonunda, uyuyan güzellerin başına, gökten üç elma yerine, üç Germece Kavunu düşmüş, onlar da kelek çıkmamış mı?
Aloooo…
Üç Oluk!
Sesim geliyor mu?
Uyuyan güzeller orada mısınız?