Uyku kaçırtmaca - saç yoldurmaca...

Dünyayı ve ülkemizi esir alan Covid-19 virüsü ve beraberinde insanoğluna dayatılan 'pandemi' süreci ile birlikte A'dan Z'ye büyük değişim gösteren günlük hayatımız, karşılaştığımız ekonomik sorunlarla giderek daha da çekilmez bir hal alıyor...

Günlük 'çekilmezlik' toplumun tüm katmanlarına dalga dalga yayılırken, gelecek ile ilgili 'beklentilerimiz' de yaşadığımız gerçekler doğrultusunda tahminlerimizin üzerinde inişe geçmiş durumda.

Gelişmiş, ekonomisini ve de demokrasisini 'dünya standardı'na taşımış uluslar topluluklarında yaşayanlar, ülkemiz insanından öylesine şanslılar ki, gerek günlük ihtiyaçlarını gerekse uzun vade hayallerini, 'ben yaptım oldu' (!) politikası izlemeyen yöneticilerinin sayesinde gerçekleştirme şansı yakalayabilme imkanı içerisindeler...

Bireyler arasındaki iletişimin tahminlerin ötesinde bir hızla geliştiği günümüzde, 'coğrafyanın kader' olduğu uzun yıllardan sonra 'coğrafya sırt çantasıdır' gerçeğine dönüştüğünü ikrar etmek hiç de abartı olmamalı... Ki bunu evlatlarımız ve de gençlerimiz bizlere yaşarken çok güzel öğrettiler...

Çok değil; 1985 doğumlu endüstri mühendisi küçük oğlumun eşi ve çocuğuyla birlikte İstanbul'dan Paris'e taşınmasının üzerinden yaklaşık 4 yıl oldu... Bugün başta doktorlarımız olmak üzere 'beyaz yakalı' olarak adlandırdığımız bilgisayar mühendislerimiz, doktorlarımız geleceklerini ülke dışında kurabilme düşüncesini çok hızlıca hayata geçirmekte adeta birbirleriyle yarışıyorlar...

Peki ama neden çocuklarımızı, gençlerimizi yaşadığımız coğrafyada tutamıyoruz... Onların bu topraklarda yaşamaları için hayal ettikleri güveni-huzuru neden sağlayamıyoruz?

Bu sorunun cevabını tabi ki ben veremem... Verecek makam da değilim...

Ülkemin yönetici kadroları var... Hem de 2002 yılından bu yana bu ülkeyi yönetmekteler...

Onlar dururken ben kim oluyorum ki?

Adım "Reis" (!) değil... 

Ülkenin bürokrasisi benden 'emir' almıyor... 

Ülkenin savcıları-hukukçuları benim ağzıma bakmıyor...

Hoş var olan "Reis" de ne benim çocuklarımın ne de ülkenin çocuklarının bu topraklardan tek tek ayrılıp gitmelerine bir an olsun kafa yormuyor!

O'nun ilgi alanı; Suriye'den gelenlerin sayısı azalıyorsa, "Afganistan'dan gelsinler" (!), Afganistan'dan gelenlerin sayısı azalıyorsa "İran'dan gelsinler" (!) tezlerinin altyapısını oluşturmak... Çünkü 'yolgeçen' hanına dönüşen sınırlarımızdan girenler "Reis"in Genel Başkanlığını yaptığı partisine oy kazandırırken, ülke dışına giden 'genç beyinlerimiz' muhalefetin oy kaybı olarak görülmekte...

Sonrasında ne mi oluyor?

Çapı-çapsızlığı aylardır-yıllardır tescillenmiş şahsiyet TV ekranlarına çıkıp "Fransa’da 150 Euro'ya yapılan alışveriş, yüzde 7’lere varan enflasyon sebebiyle artık 750 Euro'ya yapılabiliyor" ifadelerini kullanmakta hiçbir beis görmüyor!

Hatta hatta, kendisini uyaran sunucuya da "aman" vermeden ilkokul mezunu bir yurttaşın yapmayacağı hesap hatasını, fütursuzca savunabiliyorken bizlere yani 'akil-yetişmiş' bireylere de saç-baş yoldurmaya devam ettiriyor...

Sorulması gereken soru: Nereye kadar?

x  x  x

Geride bıraktığımız hafta içerisinde şahsımla ilgili yaşanan bir gelişmeye az da olsa bu köşemde de değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, 28 Kasım 2016'da Sözcü18 sayfalarında yaptığım bir haber nedeniyle Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığı'nca "soruşturmayı ihlal"den dolayı hakkımda çıkartılan 'gözaltı' kararı ile başlayan süreç, 1 Aralık 2016'da Sulh Ceza Mahkemesi'nce "tutuklanmama", sonrasında Çankırı F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na, akabinde hakkımda hazırlanan 9 sayfalık 'paçavra' iddianame ile birlikte Çorum L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na sevkedilmem ve toplamda 120 gün tutuklu kaldıktan sonra 31 Mart 2017'de çıktığım ilk duruşmada "tahliye" edilmemle benim için 5 yıllık 'kâbus' olarak adlandırabileceğim yeni bir dönemin başlamasına vesile olmuştu...

Halen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan Hüsnü Aldemir'in hakkımda hazırladığı paçavra (!) iddianame toplamda 40 yılı aşkın bir hapis istemi ile Ağır Ceza ve Asliye Ceza olmak üzere iki ayrı mahkemeye sunulmuştu.

Tam tamına 59 ay süren yargılama süreci, geride bıraktığımız Perşembe (17 Şubat) günü nihayet sonuçlandı. Zannımca ülkemde süregelen sayısız hukuk ihlalinin işlendiği davalara benzer ve benimle birlikte yargılanan 6 kişi tüm suçlamalardan 'beraat' ederken zat-ı aliniz "Örgüt (FETÖ) üyesi olmamakla birlikte örgüt lehine haber yapmak" suçlaması dahil birçok suçlamadan 'beraat' ettim. Suçlamalar içerisinde yer alan bir 'haber' nedeniyle önce 12 ay'a sonrasında 'iyi halden' 10 ay hapis cezasına mahkum edildim.

Şimdi sıra, 'mahkum olduğum haber'i bir üst mahkemeye yani İstinaf'a taşıyarak kararını lehime bozulması yönünde mesai vermeye kaldı... Hayırlısıyla onu da bertaraf ederek adaletin yerine geleceği günleri görmenin gayretinde olacağım...

Biliyorum ve inanıyorum ki Geççek...

x  x  x

Dünya ile başladık... Türkiye gerçekleriyle yol aldık... Çankırı ile bitirdik...

Yazıya başlarken buralara gelmeyi hiç mi hiç düşünmemiştim...

Kafamda "kaçan uykumu'nerede yakalayabilirim?" sorusunun yanıtını bulmak vardı... Lakin kendimi gökyüzünde uçan bir balonda bulmuş olmalıyım ki, böylesi bir yazı ortaya çıktı...

Son söz: Aynanın karşısına geçin ve saçınızı tararken, saçınızın hemen altında Allah vergisi bir 'beyniniz'in olduğunu hatırlayın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.