“Sivil andıç” ve domuz gribi…

Vedat BEKİ

Çankırı İl Milli Eğitim Müdürlüğünde yıllardır dönen “kirli bohçalar” bugünlerde gerek bu camianın “dürüst eğitimcileri” gerekse benim “kişisel çabalarımla” gün yüzüne çıkma mücadelesi veriyor.
 
Doğaldır ki bu “kirli bohçalar” gün yüzüne çıkarken, “Çankırı otobüsünün” direksiyonunda oturduklarını düşünenlerde “yabancısı olmadığım” tepkileri gerek kamuoyunda gerekse “şahsım” üzerinde gösterme yarışı içerisine girdiler.
 
Hepsine eyvallah!
 
Dediğim gibi böylesi tepkilere “alışkın” olduğum kadar, gayet de normal karşılıyorum!
 
Ta ki; “Milli Eğitim ile ilgili olarak yaptığın bu haberlerin kaynağını bana ver” cümlesine kadar!
 
Bak işte bu olmadı! Hem de hiç mi hiç olmadı!
 
Arkadaş, beni “meslekten emekliye” sevketme kararı almışcasına, gecenin bir vakti özel telefonumdan arayarak kendince “dahiyane” bir teklifte bulunuyor!

Şüphesiz ki gerekli cevabı tarafımdan aldı! Ve o gün bugündür beni aramıyor!

Ne diyebilirim ki! Paşa gönlü bilir!

Benimle ilgili olarak bildiğini sandığım “gazeteci” kimliğimi herhalde “matbaacılarla” karıştırmış olmalı ki, bana böylesi bir teklifte bulundu! Galiba ben Çankırı’da bu günlerde fazla dolaştım!

Bundan böyle bu kadar sık gitmeyeceğim Çankırı’ya!

Çankırı İl Milli Eğitim Müdürlüğünde “dört duvar arasında” kalan kirli bohçalar önümüzdeki günlerde daha da artarak sizlerin huzuruna bu sayfalardan “serilmeye” devam edecek!

Açılacak her bir bohçada bizleri nelerin beklediğini soracak olursanız sadece şunu söyleyebilirim: Birileri Çankırı’yı “çok hızlı” terk edecek haberiniz ola!

Bilgi kaynaklarım mı! Onlara sonsuz saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. Gönülleri huzur içerisinde olsun…

x x x
 
Gelelim dünyayı ve ülkemizi sarsan şu melanet “domuz gribine” (!)

Hastanenin benimle ilgili yapmış olduğu testlere bakarsak bu illet mikrop beni de bulmuş!

20 gündür hiç de hoş olmayan gün ve geceler geçirdim! Yapılan testler sonucu karşıma gelen raporu gördüğümde yaşadığım şaşkınlığın tarifi imkansızdı. Ancak doktorumun da bana dönerek “Hocam, 40 yaşında olsaydın kesin giderdin! Dua et 50’yi geçiksin!” demesini saatler sonra anlayabilmiştim!

Beni bu “domuz gribi” de öldürmedi ya! Sıradaki gelsin demekten başka bir cümle bulamıyorum.

İlacı nedir derseniz; limonu bol tavuk suyu çorba ve greyfurt suyu. Verilen ilaçların açılışını hastanede yapmıştım. Bir daha elim varmadı o kutulara… Birkaç gündür kendimi iyi hissediyor ve eski sağlıklı günlere doğru koşar adım gidiyorum!

Bu hastalık ne menem şey ki, “eşinize dostunuza” söylemeye de gelmiyor! Hoş, söylediğim insanlar da “inanmıyoruz” diyorlar. Gel de çık işin içinden… Tamamen iyileşmeden bir daha söylememe kararı almıştım. Bu kararımı bu köşeden bozuyorum… Domuz gribine yakalandım ve tedavi sonrası şimdi ayaktayım!

Oh be! Sırtımdan kocaman bir yük kalktı… Unutmadan söyleyeyim, bu hastalıkla ilgili “aşılama” olayı var ya!

Eğer imkanınız var ise kendinize “aşıyı” yaptırın! Hoş, her biriniz vali ya da “valilik çalışanı” değilsiniz! Aşılanmanız biraz zor! Ne diyebilirim ki, o zaman siz de “bahtınıza yanın” (!)

Ben “sivil andıç” kurbanı olmayan bir gazeteci olsaydım dolayısıyla “aşılanmış” olacak ve bu hastalık benden uzakta kalacaktı! Ancak “sivil andıçı” damarlarına kadar yaşayan bendeniz yatıyorum kalkıyorum şahsıma bunu reva görenleri “hasletle” anıyorum! Çünkü bu halimle elimden başka bir şey gelmiyor! Hele hele “domuz gribinden” kurtulmuş biri olarak bundan böyle “hasletle anmalarım” ne vakit belleyecek ne de adam seçecek!

Nerede “öksürük” orada “haslet” (!) Zaman zaman kulakları çınlamadan dolayı kızaranlara selam olunur!

 
x x x
 
Çankırı’ya son gelişimde “Belediye başkanı yeni araba almış”(!) diyerek beni birazcık “dürtmüşlerdi”.

Ben de “Alabilir! Belediyenin parası nasılsa çok” diyerek imalı bir yanıt vermiştim bana bu haberi verenlere.

70 bin liralık “sıfır” araba çekmiş Başkan İ.D. Yakışır!

Başkan İ.D’nin yerine ben olsaydım “hiç durmaz” helikopter alırdım! Neden mi?

Belediyenin 25 trilyona yakın borcu varken ve kasada “kuruş” yokken yapılacak en güzel hareket, talep konusunda aşındırılacak kapılara “ziyarette” tok tüccar duruşu sergilemektir! Bakanlıkların kapısına giderken “kötü makam aracı” ile gitmek demek “durumun vehametini” gözler önüne sermek anlamına gelir!

Amma velakin böylesi ziyaretlere “sıfır ve son model helikopter” ile gitmek, ev sahipleri tarafından “Başkan çalışıyor ama borçlanmış! Ona yardım edelim!” psikolojisini uyandırır! Böylece Başkan İ.D. gönül rahatlığı içerisinde “çalışkan ama borçlu başkan” imajı ile durumdan sıyrılabilir!

Başkan İ.D’nin stratejisi doğru! Ama işin gerçeğini sadece Çankırı ve bu şehirde yaşayanlar biliyor! Ankara’daki nereden bilsin ki!

Son söz: Bu şehir yılların birikmiş “irinlerini” akıtıyor! Süreç bundan böyle daha da hız kazanacak. Bazıları gardroplarının kapısına gitmekten imtina edecekler! Çünkü üzerlerindeki pijama ve ellerindeki kumanda aleti onları “toplum içine” çıkmaktan koruyan yeni üniformaları olacak…
 
Saygılarımla…

Önceki ve Sonraki Yazılar