Zeki Müreni sınıfta bırakan Çankırılılar!

İbrahim ZENCİRCİ

Sahur ve sahur yemeği anlamına da gelen, temcit’in Çankırıca'sı "Temşüt"dür. Hani iftardan kalan ve sahurda tekrar ısıtılan pilav veya tekrar tekrar gündeme getirilen konular için kullanılan, "temcit pilavı" diye bir deyim var ya! İşte bizim memlekette ona "Temşüt Pilavı" denir.

Biz Çankırılılar’da "dil kırma yoktur". Siz hiç diksiyon kursuna giden Çankırılı duydunuz mu?

Hem Çankırı’da diksiyon kursu vardı da biz mi gitmedik?

O yıllarda diksiyon kursu yoktu ama lisede bize belagat, kıraat öğreten edebiyat hocamız Afife Salepçi vardı. Onun öğrencisi olan bizim kuşağın hemen hemen hepsi İstanbul şivesi ile konuşur, An(g)ara, İstanbul gibi böyük şeerlere gidenlerimizin hiç biri sıkıntı çekmezdi. Yeni tanıştıklarımız, şivemiz nedeniyle bizi, İstanbul’un Nişantaşı’ndan, An(g)ara’nın Çankaya’sından sanırlardı.

Rahmetli Zeki Eröktem hocamızın da hakkını yemeyelim, onun da İstanbullu gibi konuşmamızda, üzerimizde çok emeği vardır. Hatta isimleri bende saklı bazı arkadaşlarımız İstanbul şivesinin de ötesine geçip, paşaların paşası, Zeki Müren gibi tane tane konuşurlardı ki rahmetli Paşa yanlarında, diksiyondan sınıfta kalırdı. Çankırı Lisesini bitirmiş, bu hocaların rahle-i tedrisatından geçip, İstanbul şivesini, Zeki Müren’den daha iyi kullanan ve halen televizyonlarda haber sunan hemşerimiz vardır. "Adı bende saklı".

Burada isimlerini hatırlayamadığım diğer arkadaşlar gücenmesin. İstanbul şivesini Çankırı’da yerli yerinde ve tam hakkıyla konuşan kişilerin başında, "Kör Mıstafa" Mustafa Yıldız ile Musa Katı gelir, bu konuda ikisinin üstüne çıkan yoktur. "Kadı’nın İbrayim"i de yabana atmayalım, o da çok İstanbul toprağı çiğnedi.

Bu girizgahtan sonra asıl konumuz olan Çankırı’da eski ramazan akşamlarına, sahurda yapılanlara dönelim isterseniz.

"Temşüt" için akşamdan yoğrulan ve mayalanan hamur, pazilenir, yapışmaması ve daha güzel açılması için, pazilerin üstü ve altı “uğralanır” daha sonra “yaslağaç” üzerinde “oklağaç” yardımıyla incecik açılır, altında çalı çırpı ateşi yanan sac üzerine, hamuru yazan tarafından “oklağaçla” bir güzel serilir. Ocağın başında, (genellikle bu görev evde erkeklerin veya erkek çocukların olur) oturan kişi hamurun bir yanı “foss” diye kabarınca, “bikleğeç” yardımı ile çevirerek diğer tarafını pişirir. Siniye alınan ekmeğin tek tarafı “şipi” yardımı ile yağlanır. Sofra bezi serilmeden ve tüm ev halkı oturmadan yağlı ekmeğe el uzatan olursa “oklağaç” veya “bikleğeç” yardımı ile o kişi kovalanır. Son kalan pazilerden ertesi gün için bazlamaç yapılır. İmsak vaktine çok az kala uyuyanlar uyandırılır, küçük bebeler “tekne orucu” tutacakları için heyecanlanır, oruçlarını kime satacaklarının derdine düşerlerdi.

Bağdaş kurulup oturulan yer sofrasında yağlı ekmek dışında, ortada büyükçe bir bakır tas içerisinde, “kızılcık ekşisi” olurdu. Sıcak yaz gecelerinde, buzdolabı olan komşudan kızılcık ekşisine atılmak üzere buz istemeye gidilirdi. Yan komşumuz, hısmımız "Keşler"e ne zaman buz istemeye gitsem, rahmetli büyük anneleri “Keşler'in Saniye Hanım” şu tekerleme ile karşılardı beni;

“Oğlandır oktur, her evde yoktur, çıkacak doktur, kızlar bir kürek …..”

Rahmetli “Keşler'in Saniye Hanım” bu içten samimi temennisine rağmen, her ne kadar "doktur" olamasak da, o yılların erkek çocuklarının çoğunun lakabı “Doktor” olarak kalmıştır. Bunların en tanınmışı ve meşhuru ise “Doktor Mehmet”  (Bayraktar)’dır.

Çankırı’da eski ramazanları, özellikle sahuru "temşüt"ü anlatırken, konu nereden nereye geldi.

Ne yaparsınız ki ben böyleyim. Ne zaman laf Çankırı’dan açılsa, özellikle çocukluk günlerim aklıma gelse, işte böyle dağıtırım.

Alıp başımı giderim. Karaköprü bahçelerine, Feslikan’a, Damlamca Deresine, Boyalca’nın Kaşına.

Helva-ekmek ile büyüyen Sarıbaba’daki akranlarımı arar dururum, ısrarla!

Yorulanlar çekilsin izzet-i ikbal ile bâb-ı yarandan.
Çankırılıların hayırla andıklarından olsun kadim,
“Ebced Memed” hesabı ile düşürdü bu tarihi İbrahim hakim.
Allah onu kılsun her iki cihanda müstakim.

“Büyük cami direk ister
Söylemeğe yürek ister
Benim karnım toktur emma
Arkadaşım börek ister”

 
Çankırı’nın Ulu Camisi
Yetmiş ikidir pençiresi
Hanım pençireden bakarken
Yandı pilâv tenciresi”
(Çankırı Tarih ve Halkıyatı’ndan)

Yaslağaç: Çankırı ve yöresinde; üzerinde ekmek, mantı, yufka benzeri hamur açmaya ve hamur işi yapmaya yarayan; dikdörtgen biçiminde, dört köşesinde dört ayağı olan ahşap tabla. Aslı, "yassı ağaç" tamlamasından gelme olsa gerektir.

Oklağaç: Çankırı yöresinde; yufka, bazlama, mantı vb. hamur açmada kullanılan yuvarlak ve uzunca değnek. Oklava.

Kaynak: Eyüp Tandoğan (www.cansaati.org)
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.