"HALKI kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçlamasıyla tutuklanan Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, 46 gündür Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde. Tutuklama sonrası hakkında "Cumhurbaşkanı'na hakaret" suçlamasıyla 4 yıl 8 aya kadar hapis istemiyle yeni bir iddianame daha düzenlenen ve siyasi yasak talep edilen Özdağ, Cumhuriyet’ten Çağdaş Bayraktar'ın sorularını yanıtladı.
- Sürecin sizin tutuklanmanıza kadar varacak bir noktaya geleceğini öngörüyor muydunuz? Şu an güvenlik kaygısı duyuyor musunuz?
Tutuklanmalar için fırsat kollandığını biliyordum. Ve bazı toplantılarda bunun konuşulduğunu, konuşmalar içinde hapiste öleceğimin söylendiğini de duymuştum. Zafer Partisi alışılmadık bir muhalefet yapıyor. TBMM’de olmamasına karşın gündem belirliyor. Sığınmacılar ve kaçaklar konusundaki muhalefeti çok etkili oldu. Ancak bu muhalefeti büyük bir milli sorumluluk anlayışı ile yaptık. En büyük endişemiz Türkiye’nin kitlesel göçler ile değiştirilen sosyolojisine dış müdahaleler ile ülkemizin karıştırılması idi. Çünkü Türkiye bütün bölücü akımlara rağmen milletleşmeyi başarmış bir toplum. Türkiye’yi bu anlamda Yugoslavyalaştırmak, Lübnanlaştırmak Türk halkı üzerinden mümkün değildir. Kontrolsüz göçün sosyolojisi ile tahrik edilebilir. Buna dikkat çektik.
"CUMHUR İTTİFAKI RAHATSIZ OLDU"
Yerel tahrik çabaları karşısında valilik ve emniyet ile il başkanlarımız birlikte çalıştı. Valiler teşekkürlerini iletti. Mesela Kayseri olaylarında her partiden katılan oldu ama hiç Zafer Partili gözaltına alınmadı. Bu etkili siyaseti Zafer Ekonomisi ile diğer alanlara da taşıdık. Her gün bir başka pazar yerinde halk ile iç içe girdik, kendimizi anlattık. Ve son olarak İmralı sürecine itirazımızı dile getirdik. Karaman ve Antalya’da mitingler yaptık. Öcalan ve PKK’nın şifrelerini deşifre ederek halka anlattık. Cumhur İttifakı bundan rahatsız oldu. ‘Türkiye’yi DEM ile birlikte demokratikleştireceğiz, siz susun’ denildi. Bunun için tutuklandım. Yoksa gözaltına alındığım Cumhurbaşkanına hakaret suçu gözaltı gerektirmiyor.
"SUİKAST KONUSUNU DEŞİFRE ETTİM"
20 polis ile lokantayı kuşatmaya ne gerek vardı? Çağırsalar gelirdim. Ama amaç ifade almak değildi. Bu şekilde gözaltına alarak ‘seni tutuklayacağız’ mesajı vermekti. Evet, özetle bu sürecin tutuklamaya gideceğini bildiğim için Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu’na 6 ay önce tutuklanmam durumunda vekaleti kendisine bırakacağını söylemiştim. Suikast konusunu deşifre ettim. Bundan sonra çok zor. Ancak itibar suikasti için iftira atarlar.
"1955 AMERİKASI GİBİ"
- Ümit Özdağ'ın tutuklanmasını nasıl bir tablo dahlinde okumak lazım? Sizin tutuklu bulunmanızın Türk siyasetinde ne gibi kısa ve orta vadeli sonuçları olacağını düşünüyorsunuz?
Tutuklanmam Orhan Bursalı’nın da ifade ettiği gibi yeni bir baskı dalgasının ilk adımı oldu. Önce şunu ifade edeyim. Yaşadığımız süreç ‘yargı bağımsızlığı yok’ kavramı ile izah edilemez. Yaşadığımız süreç muhalefete sistematik şekilde yargının bazı unsurları tarafından düşman ceza hukuku uygulanmasıdır. Kanunları 1955 senesinde ABD’nin ırkçı-beyaz yargıç karşısındaki siyahi pamuk işçisine benzer.
İktidar yanlısı ‘Seçimi kaybedersek Belgrad ormanlarına gömdüğümüz silahları çıkaracağız’ der. Hiçbir savcı soruşturma açmaz. Bir diğeri İsrail’in İstanbul Başkonsolosluğunun basılması için çağrı yapar. Büyük olaylar çıkar. Vatandaş ve polis yargılanır. Hiçbir savcı adamı ifadeye çağırmaz. Ancak Ümit Özdağ tutuklanınca Küçükçekmece İlçe Başkanımız yola 'Yaşasın Hürriyet, kahrolsun istibdat' yazan bir afiş asınca polis ilçe başkanımızı 'Gösteri ve Yürüyüş Yasasına Muhalefet'ten gözaltına aldı. Savcı 'Ne gösteri var, ne yürüyüş, bu olmaz' demiş ve Cumhurbaşkanı'na hakaretten mahkemeye sevk edildi ve yurtdışına çıkma yasağı aldı. Bartın’da 'Özdağ’a özgürlük' pankartı açan Zafer Partili gençleri, polis 'suçu ve suçluyu övmek' suçlamasıyla gözaltına aldı.
‘YURTTAŞLARIN BİR BÖLÜMÜNE DÜŞMANSIN’
Ayşe Barım, yasada olmayan etki ajanlığı ile suçlandı, tutuklandı. Serbest bırakan hakim ile ilgili soruşturma başlatıldı ve görev yeri değiştirildi. Ancak Adalet Bakanı, TÜSİAD Başkanı’nı yargıyı etkilemek ile suçladı. Özetle, tekrar ediyorum. Biz, iktidarın ikinci sınıf vatandaş olarak gördüğü muhalefet üzerinde baskılar, hukuksuzluklar, anayasal ve yasal haklarımızın gasp edilmesi bir süre daha devam edecek. Oysa Erdoğan, 26 Eylül 2024’te “Güçlü bir anayasa oluşturarak iç cepheyi çökertmemeliyiz” demişti. Yurttaşların bir bölümüne sen düşmansın diyerek iç cephe nasıl güçlenir?
"BELİRSİZLİK DEVAM EDECEK"
- Gündelik yaşamdan soyutlanmış durumdasınız. Bulunduğunuz yerden baktığınızda siyaseti nasıl okuyorsunuz ve neler öngörüyorsunuz?
Cezaevi şartları kolay değil. Bir yandan da Allaha şükürler olsun suçsuz şekilde buradayım. Suçsuz olduğumu beni tutuklanmaya sevk eden savcı da biliyor, tutuklayan hakim de. Kaçma şüphem varmış. Delilleri karartabilirmişim. En üst sınırdan ceza alsam 3 ay yatacağım suç iddiasından 45 gündür Silivri’deyim. Normal olarak çok öfkeli olmam lazımdı. Ama Allah içime bir sükunet verdi. Her gün ortalama 10 ziyaretçim geliyor. Sistemli olarak bilgi alıyorum. Evet tek kişilik hücredeyim ama olayları takip ediyorum biraz gecikmeli olsa da. Türkiye baskıya ve belirsizliğe sürüklenmeye devam edecek bir süre daha. Bu belirsizlikten çıkış ancak Cumhur İttifakı ile DEM arasında uzlaşma olması ile veya olamayacağının belirginleşmesi ile ortadan kalkacak.
"ÖCALAN PKK/YPG’Yİ GÜVENCE ALTINA ALMAK İSTİYOR"
- Yeni açılım sürecine ilişkin değerlendirmeleriniz nelerdir?
Öcalan İmralı sürecini Suriye'deki PKK/YPG yapılanmasının geleceğini güvence altına almak ve Türkiye'de kendisini meşrulaştırmak için kullanmak istiyor. Türkiye’den bağımsızlık, federasyon, idari özerklik, kültürel haklar istemiyorum diyor. Ancak ne istediğini belirgin şekilde söylemiyor. Bu durumda iktidar bloğunun bazı temsilcileri PKK- YPG-PJAK dağılıyor, silah bırakıyor, Anayasada hiçbir değişiklik yok" izahını yapıyorlar. İngilizce bir ifade vardır: 'Gerçek olmak için çok güzel!' Eğer böyle bir durum mümkün olsaydı, ben dahil kimsenin karşı çıkması mümkün olmazdı. Böyle bir çözüme itiraz etmek doğru da olmazdı.
"SÜREÇ NET DEĞİL"
Peki, gerçek durum ne? Sırrı Süreyya Önder, 'Açıklama YPG’yi kapsar' diyor. Tülay Hatipoğlu 'Kapsamıyor' diyor. Mehmet Uçum '66. madde değişmez' diyor. Binali Yıldırım ise 66. madde değişmeli, yerel yönetimlere yetki devri olabilir diyor. Ahmet Türk 'Değişecek, bunu tartışmayız bile' diyor. PKK şefleri Kandil'de Öcalan’a açıktan muhalefet etmiyorlar ancak ayak sürümeye başladılar bile. Öcalan ise PKK’ye yenilmediniz mesajı veriyor. Nasıl mı? 'Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi' diyerek PKK’yi 'çağdaş parti' olarak nitelendiriyor. Erdoğan bu ayak sürümeyi görerek, 'Gerekirse taş üzerinde taş, omuz üzerinde baş bırakmayız' diyor. Ayrıca ilk dört madde değişmeyecek diyor ama diğer maddeler ile ilgili bir açıklama yapmıyor. Özetle, bu süreçte netleşmemiş çok fazla husus var. İzliyoruz.
"KARDEŞLİĞİNİZİ KORUYALIM
- Türk ulusuna neler söylemek istersiniz?
Türk ulusuna baskılara, hukuksuzluklara karşı, yoksulluğa karşı sabır diliyorum. Bunu yapmak zor ancak bir ülke için en büyük değer iç barıştır. İç barışı muhafaza etmek bile başlı başına büyük değerdir. Türkiye sorunlarını sandıkta elbet çözecektir. Sandığı bekleyelim kardeşliğimizi muhafaza edelim yeter.