Aylar öncesinden hazırlıklarına başlanan ve aslında Ağustos sonu- Eylül başı gibi günlerde gerçekleştirilmesi düşünülen “kalkışma” eylemleri, polisin Taksim Gezi Parkı’nda orantısınız gaz kullanımıyla birlikte erkene alındı ve ülkeyi bir ay boyunca kargaşaya sürükleyen süreç başladı. Bu uzun cümlenin özeti şudur: Türkiye üzerine yine oyunlar oynanıyor!
Parktaki ağaçların yerinden sökülmesi ve yerlerine birtakım yapılar inşa edileceğinin söylenmesiyle alevlenen ve kısa zamanda önce İstanbul, sonra Ankara ve daha sonrasında birçok başka kenti yangın yerine döndüren bu eylemler, ilk günler “masum”, “haklı”, “spontane”, “çevre duyarlılığı” gibi kavramlarla meşru gösterilmeye çalışıldıysa da geçen günler içinde anlaşıldı ki, bu eylemlerin amacı hiç de ağaçlarla, çevreyle, parkla ilgili değildi. Eylemlerin nasıl başladığı, geliştiği ve hangi görünüme büründüğü gün yüzüne çıktıkça, meselenin hiç de öyle masum ve iyi niyetli olmadığı herkesçe görüldü.
Eylemlerin mahiyeti ve hedefi, bu eylemleri başlangıçta iyi niyetli olarak destekleyen vatandaşlar tarafından da idrak edilip bunların kendilerini geri çekmesinden sonra meydan malum örgütlere kaldı. O örgütler ki, hepsi de aşırı sol, bölücü gruplardan meydana geliyordu. Tuhaf olan, ana muhalefet partisi CHP de daha ilk andan itibaren kendisini bu eylemlerin odağına koydu ve aşırı sol-bölücü örgütlerle yan yana omuz omuza “mücadele” sergiledi. Ta 60’lardan beri, iktidara gelmenin tek yolunun bu tür anti-demokratik ortamlar olduğunu bilen ve her zaman bu tür eylemlerin öncüsü, destekleyicisi, yandaşı olan CHP’nin bu tavrı, tabii ki kimseleri şaşırtmadı. Kırk yıllık Kani olur mu Yani? Geçelim… Klasik ve mide bulandırıcı bir CHP tavrı…
Önceden tezgahlandığı ve senaryolaştırıldığı artık açıkça ortaya çıkmış olan bu oyunun başrol oyuncuları ve figüranları vardı elbette. Dışarıda, başta Almanya olmak üzere, Avrupa ülkelerinin; içeride de bazı büyük holdinglerin başrol oyuncusu olduğu bu oyunda, önce masum vatandaşlar figüran olarak kullanıldı; sonra da malum taşeron aşırı sol marjinal örgütler… Amaç tabii ki, parktaki birkaç ağaç değildi. Amaç, mevcut iktidarı sallamak ve olursa da dalından düşürmekti. Öyle ya, önlerinde Arap Baharı örneği vardı ve halk ayaklanırsa Türkiye’de de benzeri bir şey olabilir ve iktidar, yani Erdoğan koltuğunu terk edebilirdi. Ya tutarsa mantığıyla bu eylemleri tezgahlayanların belki bildikleri belki de bilmedikleri bir gerçek vardı: Türkiye, adı geçen Arap ülkelerine benzemiyordu. Nitekim, o ülkelerde olduğu gibi, halkın bırakın tamamını, onda biri bile bu eylemlere destek vermedi. Böylece, bu iktidarın alaşağı olmasından büyük çıkarlar bekleyen o lobilerin, ülkelerin ve menfaat gruplarının hevesleri kursaklarında kaldı. Kısacası, gazoz şişesinde gaz kalmadı. O gazoz şişesini sallayıp sonra kapağını açan o oyuncular, ellerinde boş gazoz şişeleriyle kala kaldılar.
Ellerinde tava tencere, dillerinde iğrenç hakaret ve küfürler, ceplerinde misketler, kaldırım taşları, molotof kokteylleri; her tarafı yakıp yıkan, harap eden, bu milletin parasıyla puluyla alınan araçları hurdaya çıkaran eylemci güruh ve o yakıp yıkan, polisi linç eden gençleri alınlarından öpen ana muhalefet lideri amacına ulaşamadı ve ulaşamaz. Türkiye artık onların eski Türkiyesi değil… İktidara gelmek için çağıracakları bir “zinde güç” yok artık… İktidara gelmenin yolu bü tür iğrenç ve menfur eylemler değil. Demokrasinin altın kuralı: Seni yönetecek kişileri sandıkta belirleyeceksin ya da beğenmediğini sandıkla göndereceksin. Çalışacaksın, proje üreteceksin, halka gideceksin, köy köy gezeceksin, akla ve mantığa uygun programlar sunacaksın ve sonra halktan oy isteyeceksin… Teveccüh görürsen de hedefine ulaşacaksın. Yoksa, Ankara’daki koltuklarda oturarak bir şey elde edilemiyor. “Demokrasi sadece sandık değildir” deyip, arzu ve isteklerini gayrı meşru ve kanuni yollardan elde etmek isteyenlere sormak lazım: Demokrasi, sandıktan elde edemediğinizi, trafik lambalarını, mobese kameralarını, otobüs duraklarını, reklam panolarını, ulaşım araçlarını yakıp yıkarak elde etmek midir?
Vatan hainliği kavramının birkaç tanımı vardır elbette. Ama, benim için, bu ülkeyi kaosa, kargaşalığa, karanlıklara sokmak için sokaklara dökülen ve önüne gelen her şeyi harap eden herkes vatan hainidir. O da mı olmadı? Öyleyse şunu deneyelim: Bu ülkenin menfaatlerine aykırı hareket eden bir başka ülkenin oyununa, tezgahına ve amaçlarına hizmet edenler de vatan hainidir. Gezi eylemcilerinin istekleriyle, diğer Avrupa ülkelerinin istediklerine bakın, nasıl bu isteklerin birbirleriyle örtüştüklerini görün ve vatan hainliğinin tanımını bir de siz yapın…