Ustam İsmail Soyaslan... Nam-ı diğer 'Gazozcu'

Metin YILMAZ

Okullar yaz tatiline girince Çankırılı çocukların büyük bölümü ya köylerine gider bahçe tarla işlerine yardım eder, ya da çırak olarak bir iş yerinde çalışırdı. Yazın okullar açılıncaya kadar çalışan öğrenci; hayata dair okulda öğrenmediklerini esnaf çıraklığıyla tatbiki olarak öğrenir, beşeri münasebetlerini geliştirir, ailesinin gözü önünde olur ve harçlığını da çıkartırdı. Ben de ilk ve ortaokul öğrencisi olduğum dönemde, yaz tatillerinde bugün yıkılmış olan Çankırı sebze meyve halinde Yeşil Korgun Manavı’nın sahibi rahmetli İsmail (Soyaslan) Amcanın yanında çalıştım. Yanlarında kısa süre çalıştığım diğer büyüklerim Ali Çavuşoğlu ile Abdullah ve İsmail Tomak kardeşleri de yazmadan geçmeyeyim.

İsmail Amca’nın hayatının büyük bölümü İstanbul’da geçtiği için Çankırı şartlarında sıra dışı bir insandı. Başından hiç çıkartmadığı yana kaykılmış kasketi, dudağından hiç düşmeyen sigarası, hep gülen yüzüyle ve gün boyu bitip tükenmeyen pozitif enerjisiyle Çankırı Hali’nin neşe küpüydü O... Halde adı söylenmez, "Gazozcu" diye seslenilirdi.

Anlayışlı, bilgili, cana yakın, kalender, neşeli ve çok iyilikseverdi. Bu kadar güzel özellikleri olan bir insanın yanında çırak olmak, elbette büyük şanstı. İş yapmayı eğlenceli hale getirmenin sırrını, ben ondan öğrendim. Yeşil Korgun Manavı, benim eğitim aldığım en kıymetli hayat okuludur. Beni evlatlarından ayırmayan, İsmail Amcayı ve eşi Yeter Teyzeyi daima rahmet ve minnetle anarım.
İsmail Amcanın eli çok açıktı. Öğlen vakti geldiğinde kesinlikle iş yapmamı istemez, lokantaya gönderirdi. Çankırı yaprak dönerini yedikten sonra, Çakır’ın Pastanesine uğrar keşkülün üzerine limonatamı içer dükkâna zımba gibi dönerdim. Her defasında "Canın ne çekiyorsa çekinme, söyle evladım..." derdi. Asla ağır iş yaptırmaz ve hiç emretmezdi.

Haftada bir gün at arabasıyla Muhacir Ahmet Amcanın bahçesinden yeşillik (marul, kıvırcık, soğan) almaya giderdik ki; bu benim en sevdiğim işlerden biriydi. Fiyat etiketlerinin üzerine karikatür çizmem çok hoşuna giderdi. Okumayı ve kitapları sevdiğimi çok çabuk fark etti. Benim ilk kitaplığım, onun verdiği bir limon sandığıydı. Harçlıklarımla çok geçmeden sayıları hızla artan kitaplarımı koyabilmem için bu defa muz sandığı vererek beni teşvik etmişti.

"Aman oğlum teraziye çok dikkat et, fazlası bizden olsun helal olsun, yeter ki vatandaşın hakkı bize geçmesin..." diye sık sık tembihlerdi. O zamanın kesekâğıtları eski gazetelerden yapılırdı. Kilo çeksin diye çirişlemeden(*) önce içine dergi, gazete parçalarıyla dolgu yapanlar vardı. Kesekâğıdı alırken buna çok dikkat eder, "harama girmeyelim" diye çok titizlenirdi. Bir gün halinden ve giysilerinden çocuk dünyamda gariban olarak gördüğüm bir teyze geldi dükkâna. Yarım kilo üzüm isteyip elindeki bozuk paraları vermek için hazırlanırken, 2 kilodan fazla üzümü tartmış gibi yapıp eline tutuşturdum. İsmail Amca kadıncağız gittikten sonra; "Evladım tamam harama girmeyelim, hak geçmesin ama sen de böyle satış yaparsan dükkânı kapatırız. Bu kadar fazlasını da verme..." diye kahkaha atarak, beni uyarırdı.

Askeriye o dönem sebze, meyvesini Yeşil Korgun Manavı'ndan alırdı. Askeriyeye gidecek ürünler titizlikle seçilirdi. Bir defasında Askeriyenin malzemesini hazırlarken komutan dükkâna gelmiş, beni izlediğini fark etmedim, "Sen, bunları kime seçiyorsun?" diye sordu. Ben de "Askeriyeye Komutanım." dedim. "Niye bu kadar seçerek dolduruyorsun?" diye tekrar sorunca, "Komutanım, bunları Mehmetçik yiyecek..." cevabımla gülümseyerek; "Aferin evladım, sen de bir Mehmetçiksin" diye başımı okşayıp, daha sonra da dükkâna her geldiğinde bana hediyeler getirmişti.

1999-2004 yılları arasında Korgun Belediye Başkanlığı yapan Ali Soyaslan’ın anlatımıyla babası İsmail Soyaslan:

"Ali Dedem Çanakkale’de şehit düştüğünde yetim kalan babam on yaşında bir çocukmuş... Babamın Amca çocuğu da (Akkülah Hasan) Çanakkale Gazisidir. İstanbul’da Kayıkçıların Odabaşı olan ve çevresinde sözü geçen dayısı Fevzi Baba, babamı İstanbul’a çağırıyor. Babam bu çağrı üzerine Korgun’dan İnebolu’ya yürüyerek geldiklerini, bu uzun yürüyüşte 'çarıklarının paramparça olduğunu, ayaklarının kan içinde kaldığını' anlatmıştı. İnebolu’dan gemiyle İstanbul’a geçiyor ve Çankırı’ya tekrar dönüşüne kadar yaşadığı İstanbul macerası başlıyor. 4 yıl askerlik yapıyor. Okumayı, altı günde askerde iken öğrenmiş. Bu bile, babamın ne kadar zeki bir insan olduğunu anlatmaya yeter. Kırklı yılların şartlarında birçok meslek öğreniyor. 1944 senesinde İsmet İnönü imzasıyla Eyüp ilçesinin CHP yönetim Kurulu üyesi oluyor. Feshane’de ve Mezbaha da çalışıyor, kayıkçılık yapıyor; sabun ve gazoz imalatını öğreniyor. Bu döneme ait fotoğrafları evde çıkan yangında yok olduğundan, maalesef o günlerin anısı olan bir belgesel fotoğraf yok bugün elimizde. Bunun yanında iyi de bir yüzücü imiş babam, boğazı yüzerek geçtiğini söylerdi.

Çankırı’ya dönünce İmaret’te Korgunlu Hasan Sert ve Yusuf Kaymak’la ortak Sıhhat Gazozları imalathanesini kuruyor. Babam gazoz ustası olduğundan dolayı 'Gazozcu' namıyla anılırdı. Uzun süre bu işle iştigal ettikten sonra Çankırı eski halinde Ali Çavuşoğlu ve Hamdi Tatlıcı ile ortak manavlığa başlıyor. Korgun Belediye Başkanlarından Dilaver Balbay’ın abisi İhsan beyle de Çankırı büyük halinde sebze toptancılığı yaptı. Yeni Çankırı hali yapılınca da ortaklıktan ayrılarak müstakil olarak Yeşil Korgun manavını açtı. 3 Temmuz 1975 tarihinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Kabri Çankırı Kırklar Aile Mezarlığında'dır."

(*) Çiriş: Gazete kâğıdını, kesekâğıdı şekline getirirken kullanılan kunduracılardan temin edilen toz yapıştırıcı.

Yorum Yap
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.