Tekgül'un acı kaderini öğrenen oyuncu Halil Ergül, 2. Sayfa programına telefonla katılarak " Kendisini zamanında büyük bir hayranlıkla izlemiştim. Öğrenince çok üzüldüm. Şimdi en azından mezarını yaptırmak istiyorum" dedi.
Özcan Tekgül'ün acı kaderini Sabah'tan Savaş Ay yazdı:
Polis telsizi "Antalya-Serik yolunda ölümlü trafik kazası" diye anons geçmiş. 3 gün önce, 2 araç çarpışmış, sürücüler yaralı kurtulmuş ama otomobillerden birinde bulunan 73 yaşındaki kadın yitirmiş yaşamını. Gazete ve televizyonların Antalya bürolarında çalışanlar bile fazla itibar etmemiş bu 'sıradan' kazaya. 3-5 foto muhabir gidip görüntü çekmiş ama, 'iş'; taşra kalıplarının devam sayfalarına küçük bir rutin haber olarak girebilmiş sadece. Devrisi saatlerde Antalya Devlet Hastanesi morgunun özenle soğutulmuş morguna getirtilmiş kaza kurbanı kadın. Ceset kabinlerinden birine yatırılıp önce adli tabibin görevi bitsin, sonra da yakınları gelip alıncaya kadar beklesin istenmiş. Ama uzunca süre o yaşlı kadının arayıp soranı da, merak edip kaygılananı da olmamış. Ölü bedenine sahip çıkacak tek kişi bile baş vurmamış idareye.
'CİHAN YANDI' DİLBERDİ
Oysa heyhaaaat ki orada, soğuk ceset kabininde, sessiz sedasız yatan o kadın bir zamanların 'cihan yandı' dilberlerindendir. İlaveten bütün zamanların da en iyi dansözlerinden biri hatta en iyisi, kraliçesi diye bilinen Özcan Tekgül'dür. Uğruna kabadayıların bile birbirini 'harcadığı'; varlıklı, güçlü 'büyük adamların' saçının teline dokunabilmek için diller, servetler döktükleri, filmleri gişe rekorları kıran, sahne aldığı gazinoları titreten bir muhteşem kadındır o yaşlı ölü. Devri satvetinde Türkiye'nin hemen her büyük ilindeki pavyonlardan tutun, en büyük gazinolardan müzikhollere kadar her yerde sahne alandır o. Kimileyin orta sınıfın itibar ettiği gazinoların, çadır tiyatrolarının çarşamba- pazar matinelerinde, kimi zaman da jet sosyetenin seçkin kulüplerinde alkıştan inletilen mekanların perisidir. Dahası Amerikalar'da, Avrupalar'da, Mısır, Lübnan ve Uzak Doğular'da şeyhlere, prenslere, emirlere, sultanlara, cumhurbaşkanları ve krallara dans edendir o ölü kadın.
Babasının emekli maaşıyla..
Özcan Tekgül daha 14 yaşındayken annesiyle gittiği bir film setinde merhum yönetmen Muharrem Gürses tarafından keşfedilir ve hemen kamera önüne 'atılır'. Filmde dans sahnesini o kadar güzel başarır ki yaşamı uzunca süre ya kamera karşısında rol keserek ya da sahnede gerdan kırıp, bel bükerek geçmeye başlar. Ünlülerle aynı filmlerde oynar, en büyük gazinolarda da meşhur 'ateş dansını' yapar. Yıllar geçer yaş ilerler, zaman edeceğini eder o güzelliğe. Hiç evlenmediği için babasından ötürü bağlanan emekli maaşıyla kıt kanaat geçirdiği zor dönemlere erişmiştir. Yakın dostu sandığı kişiler bile uzaklaşmıştır yanından. Atadan miras evi 40 bin liraya satar ve Antalya'da küçümen bir daire alıp orada inzivaya çekilir. Bir ahbabın otomobiliyle giderken meydana gelen trafik kazası ve korkunç ölüm. Sonrası, ölüsüne bile yalnızlık, kimsesizlik ve cesedin şayet sahipsiz kalırsa 15 gün içinde garipler mezarlığına defnedileceği hüzünlü gerçeği. Neyse ki ona son demlerinde hem evlat, hem kardeş, hem dost kalabilmiş tek kişi olan Selim adlı genç bir sanatçı meraklanıp arıyor ve ilglileri uyarıyor. Güzeloba Camii'nde birkaç hayırsever vatandaşın katıldığı cenaze töreninden sonra dün Uncalı Mezarlığı'na gömülüyor Özcan Tekgül. Ne hayat değil mi ve elbette ne ölüm?...