İngiliz BBC televizyonunda uzun bir süredir yayınlanan Tribal Wives (kabile eşleri) adında bir program var. İlginç ve izlemeye değer bir program.
Günlük hayatlarında başarıya ulaşmış, kariyer sahibi altı İngiliz kadın dünyanın geri kalmış çeşitli ülkelerinde “kabile” yaşamı süren insanların konuğu oluyor ve bir süre onlarla aynı hayatı sürdürmeye çalışıyorlar. Konuk oldukları insanlar gibi giyiniyor, onlar gibi yaşamaya çalışıyorlar. Onlar ne yiyorlarsa yiyor, nasıl uyuyorlarsa öyle uyuyor, kısaca onların hayatlarının aynısını yaşamaya çalışıyorlar. Tahmin ettiğiniz gibi sonuç çoğu zaman “felaket” olabiliyor. Seyrederken bazen “acaba kadınlara ne kadar ücret ödüyorlar ki bu sıkıntıya katlanmayı kabul ediyorlar” diye düşünmeden edemiyorum.
Şimdi gelelim konumuza ve bu programın bizi ilgilendiren bölümüne:
Programın biri Türkiye’de dağda hayvan otlatan bir Yörük çadırında geçiyor. Bu programda Hampshire’lı yirmi üç yaşındaki Charlie Brades Türkiye'nin güneyindeki dağlarda yaşayan göçebe bir “kabile”ye katıldı. Charlie programda uzun müddet dağda tek odalı bir çadırda, yedi kişilik Yörük aile reisinin iki karısı ve çocukları ile beraber yaşamak zorunda kaldı. Aslında, seyrederken ilginç bulduğunuz program gidip aynaya bakma zahmetine katlanmayan bir ülke için ilginç görüntüler içeriyordu.
Size şöyle açıklamaya çalışayım; mesela programın benim seyrettiğim diğer bölümleri Tanzanya, Namibya, Endonezya, Tayland, Etopya, Papua Yeni Gine ve Gabon’da geçiyor.
Kategoriye bak; Tanzanya, Namibya, Endonezya, Tayland, Etopya, Papua Yeni Gine, Gabon ve Türkiye…
Yıllardır şu Avrupa Birliği sevdasından vazgeçin bu iş mevzuat değiştirmekle olmaz diyoruz ama hayal tüccarlarına böylesi daha kolay geliyor.
Hep beraber “En büyük Türkiye” diye bağırınca,
Etrafı bok götürürken “ama tuvaleti biz icat ettik” geyiği ile kendimizi kandırınca,
Kullandığımız her şey, ama istisnasız her şey “elin gâvuru” tarafından imal edilmişken kendimizi “dev aynasında” görünce,
Bir elimizle hırsızlık yaparken “dürüstlüğün erdeminden” bahsedince,
Ondört yaşındaki kız çocuklarını beş milyar liraya “ikinci veya üçüncü eş” diye satın alanlar namus ve haysiyet yarışında başı çekince,
Çocuklara tecavüz edenler “kendi isteğiyle beraber oldu” gerekçesiyle serbest bırakılınca,
Kariyer sahibi bir İngiliz bayanın dünyanın en geri kalmış topraklarında konuk olacağı bir “kabile” ararken Türkiye’ye de uğramış olması çok mu anormal?