Ekim ayı itibariyle yıllık enflasyon TÜFE'de yüzde 7.80, ÜFE'de yüzde 2.57 oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı rakamlara göre Tüketici Fiyatları Endeksi Ekim ayında 1.96, Üretici Fiyatları Endeksi ise 0.17 arttı. Aslına bakarsanız piyasaların beklentisi çok daha yüksekti ama TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre enflasyon beklentilerin altında kaldı.
Peki, bu bizi rahatlatmalı mı?
Düşünüp, araştırıp doğruyu bulacağına futbol takımı tutar gibi siyaset yapan halkım kendi bilir; ama benim bu soruya cevabım “elbette hayır” olacaktır.
Türkiye’de enflasyon yıllardır halkın ve devletin enflasyonu olmak üzere iki boyutlu yaşanır. Devlet bazı rakamlar açıklar ama evdeki tencere ile mutfaktaki bulgur bu hesaba asla uymaz…
Şu anda benzin, mazot, otogaz, elektrik, doğal gaz gibi temel tüketim araçlarının piyasaya arz edildiği fiyatlar “korkunç” ve bu fiyatlar stabil de değil, önümüzdeki günlerde daha da artacak.
Bu fiyatlarla üretim yapmak mümkün değil; hal böyleyken mamul ürünlerin fiyatlarının yükselmeyeceğini düşünmek hayal olur. Gıda ve et gibi temel tüketim maddeleri dışındaki ürünlerde fiyat artışı olmamasının sebebi, esnaf ve tüccarın talep olmayan ürünlerde batmamak için kâr marjlarını düşürmesinden kaynaklanmaktadır; fakat gelinen noktadaki kâr marjları artık sabit maliyetleri karşılamaktan uzaklaşmış ve tüccar “talep olmayan ürüne” zam yapıp boş boş oturacağına “dükkânını kapatma” yolunu düşünür hale gelmiştir.
Talep olmadığı halde zam, stagflasyon başlangıcından başka bir şey değildir. Ekonomi durma noktasına gelmiş olduğu için sabit maliyetleri dahi karşılamayan ürünlere zam yapma zorunluluğunu düşünüyor olmak çok tehlikeli bir göstergedir.
Devlet yıllardır yolarak tüyünü sattığı kümesteki kazlarını başka çaresi kalmadığı için kesmeye başlamıştır. Kümesteki kazların üzerinde artık tüy kalmadığı için, eldeki kazlar teker teker kesilmeye başlandı; peki, kümeste kaz kalmayınca ne yapacak bu devlet?
Devletin en büyük geliri içki, sigara ve akaryakıttan aldığı vergidir. Bunun dışındaki geliri devenin kulağı bile değildir. Akaryakıt fiyatları geleceği son noktaya gelmiş ve geçmiştir, artık hâlâ akaryakıta zam yapmayı düşünmek “ayaklan, önüne ne gelirse yak-yık, yönetenleri de ipe çek” demekten farkı yoktur.
İçki konusunda ise ilginç, küçük bir araştırma yaptım. Örneğin bir şişe klasik rakı şişesi 52.-TL dir. Peki, hiç baktınız mı ithal viski, votka v.s. kaç lira? Örneğin dünyanın en iyi votkası Simirnoff 47.-TL, dünyanın en iyi kahve likörü Baileys 44.-TL, dünyanın en iyi cini diyebileceğimiz Gordon’s Cin 49.-TL, Jose Cuervo Tekila 68.-TL, White Horse viski 58.-TL, Vat 69 viski 50.-TL, Johnnie Walker viski 59.-TL bu fiyatlar böyle gidiyor. Ben sıradan bir rakı fiyatını dünyanın en meşhur içki çeşitleri ile kıyasladım. Yoksa dünyanın en iyi içki markalarının değil de, sıradan markaların fiyatlarını baz alırsanız rakıdan çok daha ucuz olduğunu görürsünüz…
Bazılarınız bu satırları okuyunca “zıkkım içsin” diyeceksiniz, biliyorum; ama devlet EN BÜYÜK VERGİ MÜKELLEFİNE “zıkkım iç” diyemez. Bunu diyemeyeceği gibi Türkiye’de, Türk vatandaşının çalıştığı, istihdam yaratarak binlerce ailenin geçim kaynağı olan rakıyı, yurt dışından ithal ettiği dünyanın en iyi viski, votka, tekila ve cininden daha pahalı satamaz. Eğer, yaparsa tüketici “yahu ben keriz miyim, viski vs. içmek varken niye rakı içiyorum” demez mi? Derse kim kaybeder?
Fiyatları yükselince et ithal ederek üreticisinin canına okuyan ve sadece “birilerini” zengin ederek perakende et fiyatlarında da en ufak bir değişikliğe neden olamayanların, en büyük vergi grubunun da çanına ot tıkaması gayet normal değil mi?
“Yerli üretim içki içme, yerine ithal içki iç” diyen bir devlet olabilir mi?
Kendi bindiği dalı kesen bir insan, dal kesilince nereye ve neyinin üstüne düşer?
Kıçının üstüne ve yere değil mi?