Ben Fenerbahçe taraftarıyım; kendimi bildim bileli sarı-lacivert renklere gönül vermiş; takımının maçlarını nadiren kaçırmış bir fanatiğim. Türkiye’deki erkeklerin tamamına yakın kısmında olduğu gibi, futbolu severim ve futbolun insanımızın için başta gelen eğlence sektörlerinden biri olduğuna inanırım.
Şike ve teşvik suçlamalarının ardından Fenerbahçeli başkan ile yöneticilerinin tutuklandığı ilk günde, bir fanatik taraftar olarak “eğer Fenerbahçe şike yaparak başarılar elde etmişse, bu yakışmaz ve gerekli yaptırım uygulansın” dedim. Hâlâ da aynı düşüncedeyim. Mesela, yasada, yöneticileri şike ve teşvik olayına karışan takımlar küme düşürülsün şeklindeki yaptırım, eğer varsa böyle şüphe, hemen uygulansın ve ak ile kara belli olsun istedim.
Şüphe üzerine Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’ne alınmadı ama ne hikmetse küme de düşürülmedi. İşin ucunda yüklü miktarlarda para ve yayıncı kuruluşun “çekilirim” tehdidi olunca, küme düşürmeye kimse cesaret edemedi. Yani yasa, uygulanmadı. Yasa nasıl uygulandı peki? Yöneticiler, futbolcular, menajerler bulundu ve onlar hapse tıkıldılar. Böylece “mesele” hallolmuş sayıldı.
Lâkin, yine kendim bileli futbolda bu tür şike ve teşvik olayları vardı ve bu artık kanıksanmıştı. “Benim annem senin anneni şurada burada görmüş” fıkrasında olduğu gibi, aslında herkes herkesin ne olduğunu biliyordu ve yine herkes zaten bu tür işlerin içindeydi. Kısacası kimse masum, kimse temiz, kimse namuslu değildi ki!
Sporda şiddeti, yani statlardaki kanlı ve vahim olayları engellemek için, başta aziz Yıldırım’ın da çıkması için çok uğraştığı bir yasa Nisan ayında kabul edildi. Ardından Temmuz ayında gözaltılar ve tutuklama süreci başladı ve 31 kişi Metris’e yollandı…
Fakat ortada bir gariplik vardı. Çıkan yasa, adı geçen suçları işleyen kişilere öyle ağır cezalar öngörüyordu ki, bu garabeti önlemek ve suça orantılı cezaların gerektiği gerekçesiyle spor kulüpleri harekete geçti; Meclis’teki bütün partilerle temasa geçildi ve sonuçta yasada değişiklik yapılarak cezalarda indirime gidildi. Daha önce 5-12 yıl olan cezalar son değişiklikle 1-3 yıla indirildi. Bu, halihazırda tutuklu bulunan kişilerin salıverilmesi anlamına geliyordu. Beş aydır Metris’te hapis yatan insanlar, tutuklu kaldıkları süre de göz önüne alınarak serbest bırakılacaklardı.
Nitekim, spor kamuoyunda da, siyasi kulislerde de, tv yorumlarında da, cezaların ağır olduğu ve makul ölçülere indirilmesi gerektiği sık sık dile getiriliyordu. Yani, birkaç istisna dışında, hemen herkes tarafından kabul gören bu anlayış Meclis’te de büyük çoğunlukla rağbet gördü ve yeni yasa çıktı.
Ne var ki, cezalar ağır, indirilmeli diye ahkam kesenler, mangalda kül bırakmayanlar Meclis’ten yasa çıktığı gün bu kez de “Cumhurbaşkanı bu yasayı veto etmeli” şeklinde bir kampanyaya başladılar. Vay efendim, bu yasa, tek bir şahsı kurtarmaya yönelik çıkmış da, sadece bir kişi için yasa mı çıkarmış, filan da falan da…Velhasıl, bir gün önce söylediklerini ertesi gün inkar etmeye, tükürdüklerini yalamaya başladılar. İkiyüzlülük ve dansözlük işte tam anlamıyla buydu… Bu, malum yorumcularon ve klasik, Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım düşmanlarının sergileyeceği bir tutumdu, bunu anlayışla karşıladım.
Ama iş Cumhurbaşkanı’na gelince, burada biraz şaşırmadım değil… Meclis’in tamamına yakın kısmınca kabul edilen bir yasa, Cumhurbaşkanı tarafından “sakıncalı” bulunuyordu. Şimdiye kadar önüne gelen yasayı kabul eden Cumhurbaşkanı bu kez “titiz” ve “sorumlu” davranıyordu! Aynı Cumhurbaşkanı, Nisan ayında çıkan yasa için de “yeterli değil ama…” demiş ve nedense yasayı onaylamıştı. O gün de “eksik” veya “fazla” bulduğu yasayı onaylarken, bu kez de, değişiklik yapılan yasayı ne hikmetse veto ediyordu. Suçla ceza arasındaki orantısızlıktan, öngörülerin cezaların caydırıcılıktan uzak oluşundan, tek bir şahıs için çıkarılmış havası bulunmasından dem vurarak yasayı veto ediyordu. Aynı Cumhurbaşkanı, daha önceki genel başkanı Erbakan için af getiren yasayı onaylarken hiç de bu kadar hassas davranmamıştı oysa…
Bülent Arınç da aynı akşam Cumhurbaşkanı’nın davranışını uygun bulup, yine millet iradesini ve milletvekillerinin hür iradelerini yok sayan bir açıklamayla “bu yasa bir daha Meclis’e gelmez” dedi. Yine Ak Parti’den Mustafa Elitaş “Son sözü Cumhurbaşkanı söyledi. Onun sözünü çiğneyip bu yasayı tekrar Meclis’e getirmeyiz” diye kestirip attı. Aynı partinin milletvekilleri daha önceki Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği yasaları tekrar tekrar Meclis’e getirdiklerini ne kadar da kolay unutuyorlar değil mi?
Evet, ben bir Fenerbahçe taraftarıyım ve bu yazıyı duygusal olarak kaleme aldım. Fenerbahçeli olmayan bazı arkadaşların bu yazdıklarıma külliyen karşı çıkacaklarını ve “Cumhurbaşkanı iyi yapmış, helal olsun” diyeceklerini biliyorum. Buna hiç de şaşırmam. Yine de, aklı başında ve aklıselim insanların, şu şike yasası sürecinde yaşadıklarımızı ve Türk futbolunun içine düşürüldüğü durumu objektif bakışla değerlendirip vicdanlı ve insaflı düşüneceklerini umuyorum. Çünkü, başta da dediğim gibi, kimse temiz, kimse pür ü pak değil ve bugün bir kesimi vuran darbe yarın diğer kesimleri de yer ile yeksan edebilir.
Sonsöz: Bıraksınlar içerideki 31 insanla uğraşmayı… Eğer Federasyon’un gücü ve cesareti varsa, iddianamede adı geçen klüpleri küme düşürsün… İnsanların gururuyla, onuruyla oynamayı bıraksınlar ve maçaları yiyorsa Fenerbahçe’yi Bankasya’ya göndersinler…