Benim çocukluğumda, sarımsaklar daha acıydı... Şimdiki sarımsakları ekmeğe sarıp yiyebiliyorum soğan niyetine...
Soğanlar da bir acayipti. Soğan kesip de gözlerimin yaşarmadığını hatırlamam... Şimdiki soğanlar lahana gibi. Eskiden soğanlar kütür kütür olur ve kokusu da her tarafı sarardı.
Eskiden lahanalar da çok lezetliydi... Anam 'kelem aşı' yapardı. Bir de 'kelem dolması'. Biz lahana nedir bilmezdik... Bizim zamanımızda 'kelem' vardı! Aş ocağına gelir-gider bakardım! 'Kelemin bitmedi mi daha?' diye... Kelem'in kellesi de çok lezzetliydi.
Orta'nın pazarı yine aynı yere kurulurdu. Bu yerin adı da 'Çukurağa' idi... Yani pazar eskiden Çukurağa'ya kurulurdu. Horhor çeşmesinden ve Mazingil'in evlerden ağrı bir öz gelir, Çarşı'nın içinden Eymür'e doğru akar giderdi... Hatta Çarşı içinden taaa Eymür'e kadar söğüt ağaçları vardı Öz'ün kıyısında... Ördekler Öz'ün çamurunu gagalar dururlardı...
Eskiden Vita yağı, Sana yağı da yoktu... Rivyera tipi zeytinyağı vardı... 1000 gramlık ve 500 gramlık tenekelerde satılırdı... Zeytinyağı bitsin de anam tenekesini bana versin diye, zeytinyağı tenekesinin dibini gözler dururduk...
Dedim ya Sana yağı Vita yağı yoktu! Tuzlu tereyağı vardı...
Ayciçek ve mısır yağı yoktu yerine mis gibi zeytinyağı vardı...
Sonradan çıktı böyle yağlar.
Bu yağlar çıktı çıkalı yavaş yavaş bozuldu ağız tadımız... Yavaş yavaş eridi cüzdanlarımız... Bu yağlar yüzünden üçüş beçüş bişiler olduk... Sağlııımız bozuldu...
Mesala eskiden CocoCola da yoktu... Çerkeşli'nin 'İlham' gazozları vardı... Öyle güzeldi ki Çerkeşli'nin gazozu... Buzdolabı da yoktu kuyuya atar soğuturduk...
La sahi yokmu bi babayiğit şu Çerkeşli'nin gazozunu yenden yapsın?!
Bir de 'eyşi ıslayacağı' vardı... Eyşi ıslayacağını bilmezsiniz siz! Üzerine bugün bile içecek tanımam... Hele içine de bir kaşık da şeker attın mı bir depmesini iki solukta içerim hala!
Naylon şişeler çıktı çıkalı depmeleri (!) de unuttuk... Kimse şimdiki naylon şişeleri çöpe attıkları gibi depmelerini çöpe atmaz, Laz'a kalaylatıp kalaylatıp kullanırdı... Her yer çöp yığını olmazdı...
Eskiden marketler falan da yoktu... Bakkallar vardı... Bakkalların kalın kalın, bir köşesi daha da kalın veresiye defterleri vardı... Elinde parayla bakkala girersen bakkalın yüzü güleç, ıkıla kakıla girersen bakkalın kaşları çatık olurdu... Bilirdi 'veresiye' yazdıracağını...
Yani anlayacağınız bugün 'çırt' diye çektiğimiz kartlar yoktu! Sadece bakkala borç ederdik bir de seneden seneye Ziraat Bankası'na borç yapardık...
Memurlar ve devlette çalışanlar her ay öderlerdi bakkala borçlarını... Bizim gibi devletten geliri olmayanlar da, harmandan harmana, kuzu satımından kuzu satımına veya 'gurbandan gurbana' gibi zaman dilimlerinde öderdik bakkala borçlarımızı...
İşte bu sebepden dolayı herkes oğlunu 'devlet'e işe sokmak için çabalar, yada kızını memura vermek isterdi...
Devlet işi garantiliydi... Her ay çalışsan da çalışmasan da, hasta bile olsan maaşın tıkır tıkır yatıyordu...
Dayadın mı kıçını devlete işin işti...
Bu alışkanlık oldu millette... Her şeyi devletten bekler olduk... İşte bu yüzden herkes okuyup devlete kapağı atmanın, devlet işine kapağı atmanın derdinde... Devlet nereden alıp da bu kadar adamın cüzdanını dolduracak ben de bilmiyorum... Hâla da çözemedim, devletin bu kadar parayı nereden bulup da bu kadar adama baktığını...
Bizim motor vardı... Römorkunu kendimiz tahtadan yapmıştık... Yollar bozuk olduğu için bizim motorun gelişi her yerden belli olurdu! Tangur tungur ayrı bir ses çıkarırdı...
Babamın motor bozulacak diye aklı giderdi... Parçası İngiltere'den geliyormuş da o yüzden...
Babamın aklı giderdi İngiliz'e para gidecek diye...
Babama; "Baba ben büyüyünce İngiliz'e mal satacağım. Sen merak etme, verdiğin paraları geri alacağım" derdim...
Babam da; "Sen önce sümüğünü silmeyi öğren" derdi... Ben gerçekten çok sümüklü bir çocuktum! Babam diğer oğullarına inanır bana inanmazdı 'sümüklüyüm' diye...
Bu beni kahreder ve hırçınlaştırırdı... Yıllar sonra Amerikan ordusuna mal yapıp da gelen ilk Amerikan çeklerini önce babamın mezarına götürmek istesem de babamı utandırmamak için götürmedim.. Bu da benim samimi itirafım olsun...
Babamın diğer oğullarının, babamın 'cüzdan şefkatine' (!) daha çok ihtiyaçları vardı...Çünkü o günlerde bu sözü hem kendime hem babama vermiştim...
Eskiyi geri getirmenin elbette imkanı yok ama yaşadığımız, geride kalan zamanımızı el birliği ile yok ettiğimizi düşünüyorum...
Eskiye dair yazacak özlemle hatırladığımız o kadar güzel değerlerimiz var ki, ne kadar özlesek de geri getiremeyeceğimizi biliyorum... Hatta oturup baştan sona yazsam okuyup da ne söylemek istediğimin anlaşılacağına ve de okunacağına da inanmıyorum...
Bindik bir alamete gidiyoruz gıyamete de insanız, düzelir diye umut ediyoruz fakat düzeltmek için de en ufak bir çabayı dahi göstermiyoruz...
Dün dangalağın biri bana soruyor: Rus gazı keserse ne olur ?
Ne olacağı mı var? ...nınki olur! İneğinin bokunu belediye alsın diye belediyenin kepçesini gözlersin! Tezek yapar ocaklığı açar, sece ayağını atasın üstüne atar, bakır tencereyi tezek atasının üstüne atar tarana aşını kaynatırsın! Tarana aşı öldürmez adamı, lakin atandan kalma bakırları satıp cıncıklı tencere aldıysan vay haline! Bakırları satmayacaktın! Daha iki gün oldu Rus gazı ile kıçını ısıtmaya alışmış bir de tasalanmış: "Ya Rus gazı keserseymiş"... Tasalanmış dangalak! Rus keserse kessin gazını... Aşağıdan İsrail gazı yolda! Sen telaş yapacaksan "Rus gızı gelmezse ne olur?" onu düşün!!!
Neyse bu günlük bu kadar! Namaz vakti geldi... İki kelam da yukarıdakiyle edeyim! Bekletmeye gelmez...
Az sonra ekmek dağıtılmaya başlayacak... Sıraya girip nasibimizi helalinden isteyelim...