10 ilde binlerce binanın yıkılmasına neden olan Kahramanaraş depreminde bir hafta geride kaldı. Binlerce insan hala enkaz altında yakınlarını arıyor. Depremin ilk gününden beri tepkilerin odağında ise AFAD ekiplerinin, kurtarma ekiplerinin geç müdahalesi eleştiriliyor. Sakarya’dan, ekibiyle birlikte deprem sahasına, Gaziantep'in İslahiye ilçesine giden Merve Özkorkmaz bölgede yaşadığı süreci Twitter hesabından paylaştı.
Özkorkmaz'ın hayli uzun paylaşımı şöyle:
"İsmim Merve Özkorkmaz. 6 Şubat Pazartesi sabahı deprem bölgesine ilk intikal eden ekipteki arama kurtarmacılardan biriyim. Bölgeden paylaştığım bir takım fotoğraf ve videolardan sonra yerli ve yabancı gazete ve kanallar günlerdir devamlı röportaj vermem istiyor ancak medyanın en ufak bir çarpıtmasını kaldıracak bir ortam olmadığı için süreci size kendim anlatacağım.
Benim arama kurtarma girişimim 2021 Temmuz'unda başlayan orman yangınlarını, sonrasında Ağustos'ta Kastamonu'da olan sel felaketini ekran başından görüp de çaresiz kalmam, tahammül edememem ile başladı.
Eğitim alabileceğim pek çok STK olduğunu gördüm, ancak yaşanılan yere dışarıdan yardım gelmesini beklerken mahallede örgütlenme fikrini savunan bir gruptan eğitim almaya karar verdim.
Yaşadığım yer olan Sakarya'da böyle bir eğitimi bize vermeleri için en az 30 kişilik bir ekip olmamızı istediler ve gerekli duyuruları yaptım, kurumlarla görüştüm, sayıyı tamamladık ve eğitimlere başladık.
Stres yönetimi, kriz planlaması, mahalle afet merkezi kurulması, iple kurtarma, yatay dikey yaralı taşıma sistemlerinin kurulması, enkazda hilti, elektrikli testere, jeneratör kullanımı, enkazda güvenli geçit inşa etme, afet lojistiği, sel ve su baskınında arama kurtarma, yangın ve ev kazaları, geniş kapsamlı ilk yardım eğitimlerini saha pratikleri ile birlikte 6 ayda tamamladık.
Deprem sabahı Sabanca ekibinden 5 kişi merkez ekiplerle koordine bir şekilde yola çıktık. 7 üstü bir depremi 99 yılında yaşamış ve binamızın çatısının yıkılması sebebi ile karanlıkta kısmi bir yıkıntıdan çıkmış bir depremzedeyim. Yarım gün içinde askerlerin çadır kurulumlarını tamamladıklarını, çadırlardaki sobayla ısındığımızı, karnımızın sıcak yemek ile doyduğunu, daha ertesi sabah Kızılay'ın battaniyesi ile uyuduğumu hatırlıyorum.
Kafamda bu senaryoyla ve yeni öğrendiğim arama kurtarma bilgileri ile yola çıktım. Plan uçak ile en hızlı şekilde bölgeye intikal edilmesi idi. Aracımız ile kar yağışlı İstanbul yolunda bir kaza atlatarak inanılmaz hızlı şekilde havalimanına vardık.
Havalimanındaki tüm güvenliklerden saniyeler içinde geçtik ancak uçağa sevkimiz ve kalkış 2 saat sürdü. Yolculuk ve iniş 2 saat daha. Gaziantep Havalimanı bölgede tek sağlam kalan iniş alanı olduğundan buraya iniş yaptık, otobüslere sevk edilip Gaziantep afet merkezine yönlendirildik. Afet merkezini bulmamız 2,5 saat sürdü çünkü boşaltılan ve taşınan 2 farklı lokasyona yanlış gittik ve kimse faal AFAD binasının nerede olduğunu bilmiyordu. Bu saatler sonunda üçüncü lokasyonda binaya vardık ve 1 saat otobüste sevk edileceğimiz yeri bekledik.
Gaziantep'in İslahiye ilçesine yönlendirildik. Yolda trafik vardı, yakınlarına ulaşmaya çalışanlar ve şehirden kaçmaya çalışanlar yolu tıkamıştı ve yoldaki yarıklardan pek çok araç geçemiyordu.
Birbiri ile bağlantılı birkaç deprem olduğu için bölge yolları hem gidiş hem geliş çift taraflı kilitlenmişti. Ambulanslar ve arama kurtarmacılar maalesef hareket edemiyorlardı. 1 saatlik ana yolu 4 saatte geçtik ve İslahiye'ye saptık, bu sefer de yola köprünün yıkılmış olduğunu gördük. Otobüs Offroad bir araç olmamasına rağmen yan tarafından risk alarak geçtik ve kriz merkezine depremden 14 saat sonra vardık.
Yol boyunca bir şey yapamamanın verdiği azap ile gözümüzü kırpamadık. Afet merkezine vardığımızda 1 polis arabası, bir tank, 1 mobil tır kapalı bir şekilde bekliyordu. Tuvaletler taşmıştı. İçecek su, yatacak yer, sarılacak battaniye yoktu. Polis benden, ben askerden, kriz merkezi jandarmadan su istiyordu, kimsede içecek su yoktu. Elektrik vardı bir tek jeneratör sayesinde. Biz komut almaya hazır beklerken bize şöyle dendi:
'Otobüste uyuyun, sabah çıkarsınız.'
Eğitimlerde saniyelerle yarıştırılırken gerçek bir afet anında 'uyuyun' komutu aldık. Yıkılan bbinaların tespiti ve gelen ekiplerin dağıtımı yapılamamıştı, bürokratik yazılar ve imzalar bekleniyordu, acil durumda bile harekete geçilemiyordu.
AFAD'ın devlet bürokrasisinin içinde nasıl işlevsiz kaldığını o an anladım. İlk ekibin helikopter ve malzeme ile direk alana, kriz merkezine bile değil mahallelere sevkiyatı sağlanabilir, AFAD'ın içinden çıkamadığı envanteri biz bu süreçte çok kısa zamanda oluşturabilir, ihtiyaç duyulan makine ve teçhizat konusunda bilgilendirme yapabilirdik. Yetkilendirme yapılmadı, sorumluluk alınmadı.
Kar soğuğunda enkaza müdahale edemediğimiz dakikalarda uyuyamadım. Otobüsten inip alandaki ekip başlarından bilgi almaya çalıştım. Neden sorularımın cevabı yoktu, kötü bir niyet de yoktu, herkes birbirinin suratına boş boş bakıyordu, devlet destekli bir afet kurumunun iş yapamamazlığıydı karşımdaki, ancak zaten bu kurumu bu yıla kadar bu halde var etmek, buna göz yummak kötü niyetin ta kendisi idi. Sabah aç, susuz, uykusuz, tuvaletini yapamamış bir şekilde alana sevk edildik.
Atandığımız enkazda bir inşaat ustası ve birlikte çalıştığı inşaat işçileri 5 kişiyi kazma kürekle çıkarmışlardı, geriye insan gücünün yetmediği çatı ve katları kontrollü kaldırarak altındaki 20 kişiyi çıkarmak kalmıştı. 30. saatteydik, alandaydık ancak ekipmanımız yoktu. Siz uçakla gidin, arkadan göndereceğiz denilen ekipmanlar karayollarının kilitlenmiş, yıkılmış durumundan bize ulaşamadı. İkinci günümüz sadece alan analizi, enkazda sesle kontrol, enkaz yakınlarını sakinleştirme, onlardan bilgi alma, mahalleden sağ kalanların bulduğu ekipmanlarla ufak tefek girişimler yaparak geçti. Çok üşüdük, su içemedik, sıcak herhangi bir gıda yiyemedik ekip ve mahalledekiler olarak.
Üçüncü gün kriz merkezi kalabalıklaştı, koordinasyon hızlandı ancak kalabalığa yetişemedi, ufak vinç ve ufak ekskavatörlerle çatıyı kaldırma denendi, başarısız olundu. İkinci gün enkaz altından gelen sesler artık gelmemeye başladı. Köpekle kontrol yapıldı, ancak canlılık belirtisine ulaşılamadı. Enkazdan hafif ceset kokuları gelmeye başladı. Rüzgar çok olduğundan koku alamamış olabilir diyerek enkaz alanımızın değiştirilmemesine karar verildi. Akşamında kriz merkezine döndüğümüzde temiz mobil tuvalet vardı, mobil tır işlevlendirilmiş, 2 adet çadır kurulmuş, sıcak yemek pişirilmişti. İlk defa elimizi yıkadık, ilk defa uyuduk.
Dördüncü gün neredeyse bütün çeşitteki ve büyüklükteki makineler alandaydı, yabancı ekipler gelip gidiyordu, helikopter sesleri ilk kez duyuluyordu. Tüm süreci aynı inşaat ustası yönetti, biz sadece güvenlik zaiyatı olan noktalarda ona müdahale ettik. Bize zaman zaman küstü, her seferinde ikna edip döndürdük. Kendisinin de aynı enkazın altında akrabaları vardı. Yakınlarını bekleyenlerin sabrı taşmıştı, önce bize, sonra birbirlerine girdiler. İlk saatler ortamı sakinleştirmek ve kolluk kuvveti desteği istemekle geçti. Eksiksiz olunmasını takiben olabildiğinde müthiş bir hızla çatı kaldırıldı, katların blokları bölünerek alındı. Bu işlemler güvenli şekilde altındaki olası canlı bireylere zarar vermemek için dikkatli ilerliyordu. Enkazımızdan devamlı cansız bireylerin bedenleri ve uzuvları ambulansla kontrol sonrası cenaze nakil araçlarına sevk ediliyordu.
Beşinci gün hem arama kurtarmacı, hem de yardım etmek isteyen bireysel kitleler İslahiye'ye akmıştı. Yeni gelen yerli ve yabancı ekiplerin sismik dinleme cihazları, termal kameraları, köpekleri, envai çeşit malzemeleri ve bizden kat ve kat iyi uzmanlıkları ve tecrübeleri vardı. Bizim enkaz lokasyonumuz değiştirilmişti. Artık yattığımız ve işgal ettiğimiz yer, yediğimiz yemek bizi utandırır hale gelmişti, yorgunluk, harcanmışlıktan duygu durumumuz kontrol edilemez haldeydi. Sapanca ekibi olarak alandan ayrılmaya, yerimizi taze arama kurtarmacılara bırakmaya karar verdik.
Aracımızdaki ekipman ile dönüş yolunda İskenderun'da Bursa Yıldırım Belediyesi Park Bahçeler ekibinin pişirdiği çorbayı içtik ve biraz konuştuktan sonra birlikte hareket etmeye karar verdik. Birkaç enkaz gezdik ve bir tanesine teknik yardım sağladık.
Ertesi sabah üniversitenin bahçesinde ve merkezde yüzlerce binlerce ekip vardı. Yardımların lojistiği sağlanıyordu, çadırlar ve tuvaletler kuruluyordu, yemekler pişiyordu. Başka bir mahallede hasar görmüş 6 katlı apartmanın girişinde oturan ve evinden otizmli çocuklarının aidiyet krizine girmesi sebebi ile ayrılamayan bir ailenin evinin riskli olmayacak kadar yakınına çadır kurulumu yaparak depremin altıncı gününde Sakarya'ya döndük.
Bu yaşadıklarımdan kendime çıkarımım, benim bir arama kurtarmacı olamayacağımdır. Küçüklüğüm anne babamın işi dolayısıyla hastanede geçti, yaralılara, kan görmeye dirayetliyim. Üniversitede mağaracılık yaptım, klostrofobim de yok. Tüm eğitimleri eksiksiz tamamladım, ancak enkaz altına girerek sesli arama yaptığım ilk gün zeminden girmiş olduğum delikten kafa lambası ile yaptığım taramada görmüş olduğum insan uzuvları ve nükleer saldırı olmuş gibi donan insan sahneleri karşısında metanetimi koruyamadım. Çok geç kaldığımız için kendimi suçladım. Dışarıda bekleyen yakınların gözü önünde bağıra bağıra ağladım. Yapmamam gerekirdi, tüm arama kurtarmacılardan özür dilerim.
Mahalledekilerin beni teselli edişlerini unutamıyorum. Arama kurtarma görevimi ve Sakarya ekibi liderliğini bırakıyorum. Bu işleri benden çok daha iyi yapabilecek arkadaşlarım var burada. Bundan sonra lojistik, gıda, organizasyon gibi işlere devam edeceğim şekilde ekipte olacağım.
Acil durumda bağımsız aksiyon alması beklenen AFAD kurumunu saatlerce imza, karar, yazı bekleyen bürokrasiye mecbur bırakacak kadar vasıfsız hale getiren, bu durumda payı olan, imzası olan en dipten en tepeye her bir kişinin ülke insanlarından özür dileyerek acil şekilde istifa etmeleri gerekiyor. Bu işleri bu kişilerden çok daha iyi yapabilecek uzman, tecrübeli kişiler var. Bu işler sorumluluk gerektiren işler ve bu sorumluluklardan bir tanesi de hatayı önlemek kadar yanlış yaptığını kabul etmek ve istifa edebilmektir.
Yetkilileri bu son görevlerini yapmaya çağırarak yazımı bitiriyorum.
Dipnot: Bu yazıda geçen her iddiayı fotoğraf ve videolarla, yer, saat ve lokasyon ile belgelendirdim. Bu yazı yalnızca benim görevlendirildiğim noktalarda gerçekleşen olayları anlatmaktadır, diğer bölgeler ile ilgili, yaralı ve yardım lojistiği ile ilgili bu süreçte hiçbir istihbaratım olamamıştır."
BU MESAJLA İLGİLİ ÇIKAN TARTIŞMALARA İSTİNADEN EK MERVE ÖZKORKMAZ'DAN BİR AÇIKLAMA DAHA GELDİ...
"Yazıya döktüğüm tecrübelerimde kafa karıştıran birkaç eksiklik var, haklısınız, detaylandırayım:
- Ben bir Bolulu'yum. 99 yılında Kasım ayında depremi Bolu'da yaşadım, Kaynaşlı merkezliydi. Kaynaşlı Düzce'ye bağlıdır, Düzce de o zamanlar Bolu'ya bağlı idi. Bolu merkezde anlattıklarını birebir yaşadık, bir gün içinde soba ve battaniye ile ısındık, başka noktalarda olmadığım için benim aklımdaki ve hafızamdaki deprem, benim 99'da yaşadıklarımdan ibarettir. Nüfus cüzdanım yerine geçsin:
- 7 üstü bir deprem hafızamda çok yıkım olmayan ve ihtiyaçlar karşılanan bir depremdi, çünkü olu merkezinde tam olarak bbunu tecrübe ettim, giderken böyle dev bir alanda böylesine büyük bir katastrof olabileceğini idrak edememiştim. Yine de 'ne iş olsa yaparım, muhakkak yardımım dokunur' düşüncesi ile iki kere düşünmeden insan sevgisi ve görev bilinci ile yola çıktım.
- Sakarya'nın Sapanca ilçesine 5 yıl evvel taşındım. Buradaki arama kurtarma çalışmalarına 2022 başında başladık, hem @otamakirkpinar hem de @sakaryamag hesaplarından eğitim süreçlerini inceleyebilirsiniz.
- İlk kafilede benim saha tecrübesi olmayan arama kurtarmacılar olmamalıydı diye düşünüyor olabilirsiniz, ancak benim de olduğum o ilk uçaktaki ekipler AFAD akreditasyonlu arama kurtarmacılar, koordinasyon AFAD tarafından yapıldı, kişisel bir istek ya da karar ya da insiyatif değildi. Saha tecrübesi olan/olmayan eğitimlerini tamamlamış herkes görev bilinci ile oradaydı. Öte yandan başka nasıl bir durumda saha tecrübesi kazanabilirdim? Eğitimimin tamamlanmasının ardından gerçekleşen ilk felakete, olması gerektiği gibi, gözüm kapalı iştirak ettim.
- 'Yanınıza hiçbir şey almayın' dendi çünkü zor sığılan bir yolcu uçağı idi ve amaç en hızlı şekilde sahaya aktarı idi, 'eşyalarınız arkadan gelecek' bilgisi verildi. Sapanca'dan yola çıkarken yanıma aldığım su, uçakta bitti. Kriz merkezi olarak inşa edilmiş olan binada ise depremzedeler bir yana, arama kurtarmacıları bünyesinde barındıracak hiçbir altyapı yoktu. Bir hiçliğin ortasında kocaman bir yapıydı, içinde kocaman bir deprem haritası vardı ve İslahiye kıpkırmızıydı. Sapasağlam bir binaydı. Boşuna o bina oraya yapılmış olamazdı, ancak içi bomboştu.
- Eğitimimiz süresince bize öğretilen şu idi: Kaos anında emir komuta zincirini asla kırma. Askeri düzende hareket et ve emri sorgulama. Yoksa daha çok kaosa sebep olursun. Üslerini dinle ve harekete geç. Yol boyunca bunu tekrar ettim. Dinlemeyip alana gitsek ne yapabilirdik hiltisiz? Dinleyip bekleyip gittik, ne yapabildik malzemesiz?
- 'Uyuyun' denilmesinde hiçbir art niyet, hiçbir kötülük yoktu. 'Şu an malzemesiz yapılabilecek hiçbir şey yok, alanlara ekiplerin ataması da gerçeklemedi, yapacağınız en iyi şey dinlenmek' dendi, gerçekten de öyleydi. Nitekim uyuyamadık.
- Tekrar ediyorum, yazıdaki olayların geçtiği bölgeler benim görev yaptığım bölgelerdir; çok daha erken gidilen yerler olmuştur, çok daha geç gidilen yerler olmuştur. Müdahale farklıdır, yardım içerikleri farklıdır. Ben yalnızca benim bulunduğum alanlardan bilgi aktarımı yaptım.
- Depremin ilk 48 saatinde sorumluluk alamayan yöneticiler ile bu yazıdaki gerçekleri kabul etmenin sorumluluğunu alamayan vatandaşlar: Sizlere gerçekleri anlatmak için tüm varlığımla çabalamaya devam edeceğim, pes etmeyeceğim."