Haftalık yazılarımı kaleme almadan önce birkaç gün düşündüğüm zaman da olmuştur. Hemen hemen hiç düşünmeden “bodoslama” yazıya dalmışlığım da azımsanmayacak kadar fazla sayıda tekerrür etmiştir.
Ancak her iki halükarda da hemen hemen bütün yazılarımı doğaçlama kaleme alırım… Anlayacağınız “hesapsız” ve “kitapsız” dalarım konuya!
Kaleme aldığım yazının bana ya da çevreme hangi faturaları ödeteceğini hiç mi hiç aklıma getirmem! Sırf bu yüzden değil midir ki, iki yakam sittin senedir bir araya gelmez!
Nedense bu durumdan sadece ve sadece ben şikayetçi olmam! Evdeki hanım başta olmak üzere, çocuklar da benim böylesi davranışlarıma bir son vermem gerektiği konusunda hemfikirdirler ancak ve ancak hala “kalemim” üzerinde herhangi bir etki yaratmayı başaramadılar!
Bugün kaleme aldığım yazı da birkaç cümle ile izah etmeye çalıştığım türden!
Anlayacağınız konuya belirttiğim gibi “bodoslama” girmek zorundayım!
Valiydi, Belediye Başkanıydı derken, uzun süredir “kenarda” duran, “şimdi sırası değil” diye diye bugünlere kadar sürüklediğim mevzu: Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali İbrahim Savaş!
Yıllar sonra Çankırı’ya gelen üniversitenin ve yeni rektörün “şevkini” ve de “moralcazını” bozmama adına önüme gelen birkaç konuyu çekmeceye koymuştum!
Yani bir anlamda "cicim ayları" yaşanmıştı Üniversite Rektörü ile aramızda!
Neden derseniz; Rektör Savaş bir anlamda “konuşulabilir” ya da “anlaşılabilir” bir kişilik olabilir, ancak “idari kadro” tam anlamıyla “tehlike” hem de en acılısından!
Geçtiğimiz on beş gün içerisinde önce benim köşemde çıkan bir-iki paragraf eleştiri, daha sonra üniversite basın bürosunun gönderdiği “bülten” üzerinden bir analiz ve son olarak da değerli dostum İbrahim Zencirci’nin kaleme aldığı “Çek bi çay hocam! Demli olsun!” başlıklı yazısı olmak üzere Karatekin Üniversitesinin icraatlerini eleştirir durumumuz oldu!
Karşılıklı görüşmelerimizin tamamında kendisinin “eleştiriye tahammülkar” bir kişiliği olduğunu sözlü olarak defalarca belirten Rektör Savaş, ne hikmetse gündeme taşıdığımız bu eleştirilerde, hiç de böyle olmadığını gözler önüne serdi!
Ve bu durum karşısında ister istemez kendi kendime “Sayın Rektör de Çankırı’nın havasından ve suyundan fena etkilenmiş” (!) demek zorunda kaldım!
Son olarak Kurşunlu Bal ve Gençlik Festivalinde kürsüye gelen Rektör Savaş, üniversiteye katkılarından dolayı yoldan geçen kediye dahi teşekkür ettiği konuşmasında “hükümeti” es geçince, aynı programda kürsüye çıkan bölge milletvekili Dr. Nurettin Akman “Bu kadar parayı kendisine tahsis eden hükümete teşekkürü çok görmesini yadırgıyorum” şeklindeki “golü” ağlara gönderdiğinde, gerçekten Rektör Savaş’ın yüzünü görmeyi çok isterdim!
Ancak edindiğim bilgiye göre Rektör Savaş kendi ağlarındaki bu golü görmemezlikten gelerek "Devlet 'baba'dır! Baba'ya teşekkür mü edilir?" şeklindeki yanıtıyla yaşanan durumu öylesine bir "pişkinliğe" getirmiş olmakla beraber, bir noktada kendi haleti ruhiyesini de ortaya koymuş!
Aslında “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” sözünden yola çıkarak, bu günleri aylar öncesinden tahmin etmek hiç de zor olmadı!
İsterseniz “Çarşamba”yı sizlerle paylaşayım da, bugün karşımızda “küçük dağları ben yarattım” edasındaki Üniversite Rektörü Prof. Dr. Ali İbrahim Savaş’ın taşıdığı ruh halini sizlere daha kestirmeden anlatmış olayım:
* * *
Efendim, bildiğiniz gibi Çankırı’ya “üniversite” gelmesi yönünde büyük katkıları olan ve bugün için faaliyetlerini sonlandırmış bulunan bir “Üniversite Vakfı”mız mevcuttu.
Ve sayın Rektör Savaş, göreve atandığı zaman çok büyük imkansızlıklara karşın, bir şekilde kendisine sıfır model bir makam aracı alınmıştı!
İşte bu makam aracının alındığı günlerde yaşanan sıkıntıları çok yakından bilen birisi olarak “hafızamdaki yeri” kolay kolay silinecek cinsten değildi!
Bendeniz, bu hatıralarla günlük mesaimi yerine getirirken, aylar sonra Rektör Savaş’a 150 bin TL'yi aşan bir değerde son model bir makam aracı alındığını öğrenmiştim!
Tepemden aşağı kaynar suların döküldüğünü hissetmiş ve kısa bir süre sonra kendimi Rektör Savaş’ın makamında bulmuş; kendisine bu durumun “etik” olmadığını, Çankırılı’nın çekmiş olduğu sıkıntıları bir kenara bırakarak kısa bir süre içerisinde böylesi bir “davranış sergilemesinin” hiç de hoş olmadığını bizatihi “yüzüne” karşı ifade etmiştim!
Ortaya koyduğum eleştiriler karşısında Rektör Savaş "Araca bütçeden para harcamadıklarını, banka ile yapılan anlaşma gereği aracın promosyon karşılığı alındığını" belirten ilk savunması karşısında bendeniz "Promosyon da olsa, böylesi lüks bir makam aracının alınması yerine üniversitenin başka ihtiyaçlarının karşılanabileceğini" belirtmiş ve mazeretin pek de geçerli olmadığını ifade etmiştim.
Rektör Savaş, gösterdiğim tepkiden olacak biraz “şaşkınlık” biraz da anlatamadığım bir haleti ruhiye içerisine girmiş ve topu “mali işlerden sorumlu birim amirine” atmıştı!
Ha bu arada, bir de “sağlık sorununu” gündeme getirmiş, mevcut aracın özellikle Ankara - Çankırı arasındaki yolda “çok fazla sallandığını” belirtmiş ve yeni aracı bir noktada kendisi için “kurtarıcı” olarak göstermenin gayretine dahi girmişti!
Kendi makamında “mali işlerden sorumlu yetkilinin” aramıza katılması ile birlikte benim cümlelerimde herhangi bir değişiklik olmamış, iyiden iyiye bunalan Rektör Savaş, sözü aramıza katılan arkadaşa verince, ister istemez dikkatimi kendisine vermiş ve yapacağı savunmayı pür dikkat dinlemeye başlamıştım!
Ve aramıza katılan yetkili arkadaş, “Sayın Rektörümüzün sağlığı ve hayatı her şeyden önemli! O yüzden onun sağlığı ve hayatı için gerekirse bütçemizin tamamını harcarız! Biz yaptığımız eylemden dolayı hiçbir rahatsızlık duymuyoruz! Ve yaptığımız davranışın arkasındayız” minvalinden cümlelerle karşımda son derece kararlı ve “mağrur” bir şekilde arz-ı endam ediyordu!
Bendeniz ise, duyduum bu cümlelerle adeta “zaman tüneline” girmiş ve kendimi Topkapı Sarayında, Kanuni Sultan Süleyman Han ile konuşan ve padişahın çağırdığı “sadrazamı” dinleyen “Evliya Çelebi” pozisyonumu çoktan almıştım!
Karşımdaki “görevli” (pardon, 'sadrazam') arkadaş aynen bunları söylüyordu!
”Vaaaavvvv” dememek için kendimi zor tutuyordum!
Ve belki de hayatımda ilk kez, “arkadaşın” sözleri karşısında “tek kelime” etmeden Sayın Rektör’den izin isteyerek odadan ayrıldım!
Odadan nasıl çıktım, 6’ıncı katın asansörüne nasıl bindim, aşağıya nasıl indim hala hatırlamakta zorlanıyorum!
Ben nereye gelmiştim ki! Binadan çıktım, karşı kaldırıma oturdum ve hem binaya hem de dışarıdaki “tabelaya” uzun uzun baktım!
Burası Çankırı Karatekin Üniversitesi idari binasıydı!
Peki ya benim konuştuğum insan(lar) kimlerdi!
Ben üniversite Rektörü Savaş’la görüşecektim!
Ya yaşadığım o son sahne!
Daha sonrasında birkaç kez daha Sayın Rektör Savaş’la bir araya geldim! Ama ne yalan söyleyeyim “içimdeki kırıklık” bir kere kendisini göstermişti!
Ne karşımdaki bakışlarda, ne de bana yapılan “açıklamaları” ilk günlerdeki gibi çok samimi ve de içten bulmuyordum!
* * *
Son 15 gün içerisinde Karatekin Üniversitesi ile ilgili olarak ortaya koyduğumuz “eleştirilerin” üniversite cenahından "dönüşüne" baktığımızda ortaya hiç de iç açıcı bir manzara çıkmamakta! Aksine önümüze gelen bilgilerin, özellikle "derin" yapılanma konusunda Üniversite kadrolarının "kumaş kalitesini" ortaya koyar nitelikte sahneler yaşıyoruz!
Bunun sonucu olarak da, üniversiteyi, sayın rektörü ve bilfiil icraatleri bundan böyle çok daha yakından mercek altına alarak takip edeceğimizi de bildirelim.
Ama özellikle özellikle üniversitedeki "derin" yapılanmanın ne derecede gerçek olup olmadığını da gözler önüne sermenin gayretinde olacağız.
Sözün kısası; Sayın idareciler ve üniversitenin yönetim kademesi; Cicim ayları geride kaldı, haberiniz ola…
Dileğimizle birlikte yazımızı sonlandıralım; Verimliliği artırmak istiyorsak, öncelikli olarak eleştiriye tahammül sınırımızı da artırmak zorunda olduğumuzu bilelim ve işimize gücümüze bakalım…
Ne dersiniz…
* * *
Bağışlayın. Her yazımın altına şahsımla ilgili özel "kampanyalar" düzenleyenlere bir not düşmezsem ben de rahat edemiyorum!
Geçtiğimiz hafta içerisinde yine benzer ve "mesnetsiz" bir saldırı ile karşı karşıya kaldım! Hoş, bunun adına pek de saldırı diyecek halim yok ama, yine de "kuru sıkı" türünden kaleme alınmış yazıdan öylesine korktum ve çekindim ki, neredeyse soluğu Çeşme'de alacaktım! Tabii ki serinlemek için...
Konuyla ilgili "dengesize" tek cümle edeceğim: Sen canını sıkma koçum, istersen yol ver ağababaların sahneye çıksın...
Neden dersen, Amatör Kümeden uzaklaşalı yıllar oldu...