Polis fezlekesi: Bilal Erdoğan gizli ortak!

İkili, Erdoğan belediye başkanıyken Cüneyd Zapsu’nun evinde tanışmıştı.

Usta gazeteci Can Dündar bu gün Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde yine büyük bir habere imza attı.17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonu ile  ortaya çıkan iddiaların odağında bulunan Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal ve Teröre destek veren iş adamların başında olduğundan adı sürekli skandalllar ve yasaklar ile anılan Yasin El Kadı'ya ilşkin tüm ayrıntıları belgesel tadında irdeleyen Can Dündar'ın o yazısını yayınlıyoruz. Yazının aslını Cumhuriyet.com.tr den de okuyabilirsiniz.

Polis fezlekesi: Bilal Erdoğan gizli ortak

25 Aralık yolsuzluk operasyonunun polis fezlekesi, yer yer komik, ama ciddi okunduğunda trajik sahnelere ve bir komedi dizisinden alındığı izlenimi veren diyaloglara yer veriyor.

Bir yandan da ülkenin nasıl yönetildiğine, rantın nasıl dağıtıldığına, zirvede nasıl iş bitirildiğine dair somut kanıtlar sunuyor.

Ekip işbaşında

Kurnaz bir ekip düşünün şimdi… Polis tabiriyle “örgüt”…

Bir mart gecesi, Beşiktaş’taki bir büroda, masa başında oturmuş, Başbakan’a mektup yazmaya çalışıyorlar.

Aslında onu bir karara yönlendirecekler, ama bunu onu kızdırmadan yapmak zorundalar.

Konu şu:

Şehrin en kıymetli yerinde, 32 dönümlük bir arazi var. Ancak arazinin üzerinde de bir polis okulu kurulu.

Arazinin ranta açılabilmesi için okulun oradan taşınması lazım. O zaman arazinin üzerine AVM ve çok katlı lüks konutlar yapabilecekler. Yani rant çok büyük…

‘Burayı Başbakan bize verdi’

Bizim ekibin üç amacı var:

1. Araziyi ucuza kapatmak.

2. Araziyi ihalesiz kapatmak.

3. Araziye mümkün olduğunca çok kat izni çıkartmak.

Elleri güçlü.

Çünkü ekipte bütün bunlara karar verecek ismin, yani Başbakan’ın oğlu da var. Şirketin başına da “oğul”un Kartal İmam Hatip’ten okul arkadaşını yerleştirmişler. O kadar rahatlar ki, -fezlekeye göre- “örgüt”ten bir işadamı, Belediye’de uluorta“Burayı Başbakan bize verdi” diyebiliyor.

Başka kimler var “örgüt”te:

Körfez sermayesine sahip Arap işadamları…

Onların yerli ortakları…

Ve onlara kolaylık sağlayan bürokratlar…

‘Büyük Patron’a mektup

Arazinin İçişleri Bakanlığı’ndan Belediye’ye devrini halletmişler.

Sıra, projeyi ihaleye çıkaracak kurumun belirlenmesinde:

En güçlü aday, TOKİ…

Ama bizimkiler Belediye’nin konut şirketi KİPTAŞ’ı tercih ediyor, ki ihale kazara başkasına gitmesin.

Bunun için de “Büyük patron”a telkin yapılması lazım.

Ama kim nasıl söyleyecek?

İşte işadamları Cengiz Aktürk ve Usame Kutub ile eski Belediye danışmanı, yeni Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı İlker Aycı’dan oluşan ekip bunu düşünüyor.

Ekipteki Usame Kutub’u tanıtalım:

Amcası Seyid Kutub, Mısır’da Nasır tarafından asıldıktan sonra babası Suudi Arabistan’a yerleşip orada Müslüman Kardeşler’i kurmuştu. Yasin el Kadı da onlara ve İhvan’a sahip çıkan işadamı olarak biliniyor.

Sonunda ekip, Başbakan’a yazmaya karar veriyor.

Aktürk, klavyenin başına geçiyor.

Bir polis aracı ise dışarıda, onları dinliyor.

Başbakan’ın koruması Zeki Bulut’a, “Bekle; bir mektup getireceğiz, elden verirsin” diyorlar.

Ve yazmaya girişiyorlar.

Orada dinlemeye takılan ve sonra da fezlekeye suç kanıtı

olarak konan diyaloglar hem komik, hem ibretlik:

“Beyefendiyi kızdırmamak lazım”

“Bence projeyi kopardık” diye söze giriyor Aycı:

“Alacağın yer, şu anda İstanbul’un en gözde yerlerinden birisi… O yüzden hiçbir açık kapı kalmasın.”

Kutub, “TOKİ istiyorsa, TOKİ ile yapacağımızı yazın” diyor; “Ama bizim naçizane önerimiz; KİPTAŞ ile başladık, onunla devam edelim.”

Sonra bu lafın, muhatabında yaratacağı öfkeden korkuyor:

“Yani o, kiminle çalışmak istiyorsa onunla çalışsın. Sonra kızdırıp proje başkasına gitmesin.”

Allah muhafaza!

İş, iki dudak arasında…

İhale başkasına gidebilir

Başbakan TOKİ’yi seviyor. Onunla iş yapmaya yatkın.

Aycı’nın deyişiyle, “Yarın öbürgün, ‘Ben burayı TOKİ’ye verdim’ (derse iş), TOKİ’den başkasına da gidebilir.”

Yani: İhale elden kaçabilir. O yüzden TOKİ’yi istemiyormuş gibi yapmadan, KİPTAŞ’ı pazarlamalı…

‘Yine kızacak’

Kutub, “TOKİ sorunlu oluyor” ifadesinin eklenmesini istiyor.

Aycı karşı çıkıyor:

“TOKİ’yi kötülemememiz lazım. Çünkü hemen buradan şunu çıkarır: ‘Milyon konut yaptık, sen hâlâ TOKİ’yi beğenmiyor musun?’ Tek KİPTAŞ dersen de KİPTAŞ’ı benim istediğimi düşünür. O zaman yine kızacak, ‘Benim işime karışıyor’diyecek.”

O halde cümle şöyle kurulmalı:

“Zat-ı aliniz eğer TOKİ diye uygun görürlerse…”

Ufff! Bu da olmadı. Aycı yeniden kuruyor cümleyi:

“Zat-ı aliniz başka bir yol bulursa, o şekilde de projeyi yapmaya başlarız.”

Aktürk, yazmaya çalışıyor:

“Zat-ı a-li-niz uy-gun gö-rür-se…”

“Zat-ı alinizin buyruğu”

Aycı bunu da düzeltiyor. Ama yağlandıkça düşüyor

cümleler:

“Zat-ı alinizin buyurduğu şekilde ilerleyeceğimize uymak zorunda olduğumuzu…”

Aktürk:

“Uymak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Aslında bunu ilk söyleyebiliriz.”

Aycı diğer pohpohlama seçeneklerini sıralıyor:

“Öyle de yapabilirsiniz, ancak ‘Takdir Zat-ı alinizindir. Sizin buyurduğunuzu…’

veya ‘Zat-ı alinizin takdir ettiği şekilde hitap etmek üzere talimatınızı bekliyoruz’

veya ‘Ancak Zat-ı aliniz nasıl uygun görürse o şekilde ilerlemek üzere talimatınızı bekliyoruz.’

veya ‘Talimatınızı veya takdirlerinizi bekliyoruz’...”

Sonra bunun manasını şöyle özetliyor:

“Bizde ekip hazır. Her şey hazır. Sen ne diyorsan o şekilde ilerliyoruz.”

“Bilal’e yıkalım”

Aktürk diyor ki:

“...‘İlker kardeşim bizi KİPTAŞ’a yönlendirdi’ diyelim.”

Aycı’nın aklına yatıyor:

“Konuyu benimle paylaştığınızı yazın.”

Aktürk aynen tuşluyor:

“Konuyu İlker’le paylaştım.”

Aycı düzeltiyor:

“Sizin yönlendirmenizle konuyu İlker’le paylaştım.”

Ve ekliyor:

“...‘Nerden çıktı İlker’ demesin.”

O sırada Kutub’un aklına bir cinlik geliyor:

“O zaman KİPTAŞ’ı isteyen Bilal olsun.”

Öyle ya, kızamaz oğluna; öyle sanıyorlar.

Aktürk, “Tamam, çok güzel” diye seviniyor bu formüle…

Ve şöyle tamamlıyor:

“Burayı bitirelim abi: ‘Yüzde 50 biz, yüzde 50 Körfez sermayesi... Ayrıca Yasin (El Kadı) bey projeye katılacaktır. Tasvip ediyor musunuz ya da başka bir talimatınız var mı?’...”

Kutub noktalıyor:

“Yaz: Sayın Başbakanımızın emrine…”

‘Abi ne derse o…’

2012 yılı, 13 Eylül gecesi…

Saat 23.20

Cengiz Aktürk ile Usame Kutub telefonda konuşuyorlar.

Konu aynı:

Etiler Polis Okulu arazisi…

Para nasıl paylaşılacak meselesi tartışılıyor artık…

Aktürk, Kutub’a “O işi netleştir kafanda” diyor.

Kutub, ilginç bir karşılık veriyor:

“ ‘Abi’ nasıl istiyorsa öyle olacak sonunda…”

Aktürk şaşırıyor:

“Kim nasıl istiyorsa?”

Kutub temkinli:

“- Ya bizim şey yani...”

“- Nasıl abi? Kim nasıl istiyorsa öyle olacak?”

“- Ya tek kişi, başka kimse yok ki zaten. Mühim olan o… İşi veren razı olsun da, ondan sonra nasıl istiyorsa öyle olacak. Anladın mı ben ne söylüyorum? Neyse gelince konuşuruz.”

“- Tamam, gelince konuşuruz, bunlar telefonda olmaz.”

‘Arkadaş’ın babası mı?

Aktürk telefonu kapatıyor, ama içi rahat etmiyor. Düşündükçe tedirgin oluyor. Geceyarısı yeniden Kutub’u arıyor:

“- Bir şey diycem: Sen o işle ilgili, ‘Abi karar verecek’ dedin. Neye Abi karar verecek?”

Kutub ürküyor, ‘Abi’ lafının telefonda vurgulanmasından:

“- Ya ben ‘Abi’ demedim.

“- Dedin ya; ‘Abi karar verecek’ diye…

“- Yani işte, anla yani…”

Sonunda Aktürk açık konuşuyor:

“- ‘Arkadaş’ın babası mı?”

“- Ya ben dedim; o ne kabul ederse o olacak.”

“- Olur mu ya! Biz bir şirketiz. Bir iş alıyoruz. O şirketin şeklini, hukukunu oluşturmuşuz.”

“- Tamam da… Ama yani bu, çok özel bir durum. Sonunda konuşacağız, söyleyeceğiz. Ona göre şey yapacağız.”

‘Konu mankeni miyiz?’

“- Ekstra bir talebi olur, o söylenir. Ama neticede ne diyebilir, ne olabilir?

“- Bilmem yani… ‘İşte yüzde falan yabancı körfezi olsun, yüzde 90’ını, 50’sini falan alın, işte falan grubu içeri alın-almayın’ falan… Sonra da kendileri söyleyecek.”

“Atıyorum, ‘Yüzde 90’ını dışarı verin. Yüzde 10’u sizin olsun’ dedi mesela?”

“- Tamam. E n’olur?”

“- Öyle şey olur mu Usame!”

“- Olur, niye olmasın ya? Senin aklına takılan nokta nedir?”

“- Ben ne istismar edilmek, ne kullanılmak istiyorum. Birilerinin tavassutu var diye, böyle lütufmuş gibi oluşmasını istemem. (..) Yüzde 25 konuştuk. ‘Yüzde 25’ini dışarı satarsak biz burayı yaparız’ dedik.”

“- Diyelim ki yarın gelip, ‘Yok hayır. Bunun yüzde 30’unu alırsınız, yüzde 70’i böyle veriliyor’ dedi. Hayır mı diyecen?

“- Öyle bir şey demez o… Niye desin ki?

“- Sorumun cevabını ver: Herhangi bir şey derse, ‘Hayır’ mı diyeceğiz?”

“- Hayır demeyiz, ama ‘Biz böyle düşünüyoruz’ diyeceğiz.”

“- Ama burada unutmamamız gereken bir şey var: O bize daha önce söylemiş olmasaydı, bu iş zaten olmuyor.”

“Kimin ne alacağına

‘Baba’ karar veriyor”

Bu diyalog, polis fezlekesinde şöyle yorumlanıyor:

“Bu görüşmede ‘Arkadaşın babası’ olarak tabir edilen kişinin, örgüt yönetici ve üyelerinden kimin ne alacağına karar vereceği ve aynı zamanda bu işi de onun verdiği, Etiler projesiyle ilgili finansman ve hasılat paylaşımı gibi konularda onun nihai karar verici olduğu, N. Bilal Erdoğan’ın da şirkete gizli ortak olduğu anlaşılmıştır.”

CENGİZ AKTÜRK: “Şirket, ‘Şey’in onayıyla kuruldu”

“Örgüt” diye soruşturulan “Bosphorus 360” şirketi nedir?

İşadamı Cengiz Aktürk’ün dinlemeye takılan bir telefon görüşmesindeki tarifiyle özetleyelim: (Büyük harf vurguları, polise ait):

“Şimdi Reis, kısaca ben sana özetliyim:

Biz Bosphorus 360 diye bir şirket kurduk. Bosphorus360 ne yapar? Yurtdışından yabancı yatırımcılara danışmanlık yapar. Bu şirketin %75 i Rabia’ya, %25’i de bana ait…

EMANETÇİ ÜÇ TANE ORTAĞIMIN (hisseleri) RABİA’DA..

BİRİSİ BU USAME KUTUB… Suudlu Mekke’de yaşıyor. BEYEFENDİ’NİN, TAYYİP BEY’İN ÇOK ÖNEM VERDİĞİ, SEVDİĞİ, SÜREKLİ GÖRÜŞTÜĞÜ BİR AİLE…

DİĞERİ, BU BİM’LERİN SAHİBİ VAR; TOPBAŞ’IN ORTAĞI YASİN EL KADI’NIN OĞLU MUAZ…

İŞTE Bİ TANE DE VAR YİNE BİRİSİ VAR…

BUNLARIN ÜÇÜ DE NORMALDE ŞİRKETİN ORTAĞI, AMA DEĞİL, YANİ TABİ BUNA BİZİ ŞEYİN, (BİRAZ DA TELEFONDA ŞEY KONUŞUYORUM) OLURUYLA ONAYIYLA KURULDU.

ONDAN SONRA VE ŞEYİN İMAM HATİP’TEN ARKADAŞI DA GENEL MÜDÜR OLDU. O DA ORDAN AYRILDI. YANİ BAŞBAKANLIK’TAN YÖNLENDİRDİ. ANLADIN?

“Böyle bir oluşum yaptık. Şu an görüşüyoruz. Muhtemelen de yakın zamanda bir başlangıç yapçaz Allah nasip ederse... Önümüzdeki hafta muhtemelen bir görüşmeye gidicez, çağıracaklar.”

SONRA NE OLDU

Erdoğan: ‘Bizzat ben takip edeceğim’

Nisan 2012’de Etiler Polis Okulu arazisi KİPTAŞ’a verildi.

Yine dinleme kayıtlarına göre KİPTAŞ Genel Müdürü, “kendi tarzıyla, hızla risk alıp sağdan soldan teklif alıp altına girip işi bitirdi.” Başbakan’ın oğlunun da gizli ortak olduğu Bosphorus 360 şirketinin araziyi istediği fiyattan alabilmesi için ihaleye katılacak şirketleri ve verilecek teklifleri önceden belirledi.

Milyar dolar değer biçilen arazi, 430 milyon liraya önceden belirlenen şirkete verilecek şekilde değerlendirildi.

Yasal engel nasıl aşıldı?

Mart 2013’te, Usame Kutub’un Başbakan Erdoğan’la telefon konuşması dinlemeye takıldı. Erdoğan o konuşmada, “Sizin orayla ilgili Kadir (Topbaş) Bey’le görüştüm. Bizzat ben takip edeceğim” dedi.

Kanunen arazinin ihaleye açılması şarttı.

Ama ihalesiz verilebilmesi için bir yol bulundu.

Zemini sağlam arazi, “Deprem riski taşıyan alan” sayıldı.

Riskli alanlarda Dönüşüm Yasası devreye giriyor, Boğaziçi Koruma Yasası devre dışı kalıyor, arazi üzerinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sınırsız yetki sahibi oluyordu.

Karar, Bakan Erdoğan Bayraktar tarafından Bakanlar Kurulu’na getirildi. 2 Temmuz 2013’te imzadan çıkarıldı.

Bakanlık, 32 bin metrekarelik araziye 3 emsal inşaat izni verdi. İnşaat hakkı 100 bin metrekareye çıkarıldı.

Yükseklik serbest bırakıldı.

Rant göğe yükseldi.

Kutlama fotoğrafı

Bosphorus 360 şirketinin yöneticileri, Yasin el Kadı, oğlu Muaz Kadı, Usame Kutub ve diğerleri, daha ihale açılmadan arazi üzerine (“Beyaz Türkler için”) yapacakları AVM, rezidans, otel ve mağazaların proje ve maketlerini tamamlamış, Başbakan’a sunum yapmış, Albaraka’dan fon ayarlamış ve Boğaz manzarasında hatıra fotoğrafları çektirmişlerdi bile…

ERDOĞAN BAYRAKTAR: ‘Bizi asarlar!’

Bitmedi.

Etiler’den Çatalca’ya sürülen Polis Okulu’nun 400 bin metrekarelik yeni arazisinden de rant kokusu geliyordu.

Ve onun için de bir imar oyunu gerekiyordu.

Telefonu polisçe dinlenen KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı aradı:

“Abi” dedi, “Şu bizim Çatalca meselesi vardı ya…”

“Evet?”

“Bunlar diyorlar ki, ‘Bu Çatalca’daki yeri de rezerv alanı ilan etsek’…”

Bayraktar’ın orada sabrı taştı:

“Olur mu öyle şey ya” diye gürledi:

“Ben neye istinaden yapacağım orayı rezerv alanı İsmetçim ya; neye istinaden? Etiler’de maksimum 1 emsallik yere 3 emsal verdik. Ne kadar pis iş varsa bize yaptırmaya çalışıyorlar. Bu işlerin hesabını sonra kim verecek? Bizi asarlar!”

“Başbakan’ın talimatıyla yaptık”

Bu bölümü, son bir hatırlatmayla bitirelim.

17 Aralık’ta Başbakan’ın “Beni rahatlatacak bir deklarasyon yap” diye önüne koyduğu istifa mektubunu imzalamayan Bayraktar, NTV’den arandığında arabasını kenara çekip canlı yayında ne demişti:

“Soruşturma dosyasında varolan ve onaylanan imar planlarının büyük bölümü Sayın Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için Başbakan’ın istifa etmesi gerekir.”

O Başbakan, şimdi o millet ve vatana Cumhurbaşkanı olmaya hazırlanıyor.

YARIN: BAŞBAKAN’IN VİLLALARI İÇİN DEVLET NASIL SEFERBER OLDU?

Yorum Yap
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Türkiye Gündemi Haberleri