CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, vekili olduğu Tunceli’de kaçırıldı.
Aygün'ün PKK'lılarca kaçırıldığı açıklaması, Tunceli Valisi Mustafa Taşkesen’den geldi.
Aygün'ün 8 Ağustos'tan bu yana bulunduğu Tunceli'de, bugün Ovacık köyünde incelemelerde bulunduğu ve kent merkezine dönüş yolunda aracının önünün kesilerek kaçırıldığı kaydedildi.
Alınan bilgiye göre, Aygün ile birlikte, danışmanı ve Akşam gazetesi Tunceli Muhabiri Kadir Merkit’i taşıyan otomobilin yolu, saat 19.00 sularında Ovacık karayolunun 35 kilometresinde kesildiği.
2 kişi oldukları belirtilen PKK militanları, muhabir ve danışmanı serbest bırakırken Hüseyin Aygün’ü alarak ormanlık alana girdi. Kaçırılma olayı da, serbest bırakılan muhabir ile danışmanın Tunceli kent merkezine dönmeleriyle öğrenildi.
İki kişinin ifadesi alınırken, bölgede operasyon başlatıldı.
EŞİ NTV'YE KONUŞTU
NTV'nin telefonla ulaştığı Aygün’ün eşi Emine Aygün, üzgün olduğunu söyledi. Tunceli'de olduğunu söyleyen Emine Aygün, olayla ilgili gelişmeleri validen öğrendiklerini kaydetti.
CHP'DE OLAĞANÜSTÜ TOPLANTI
Aygün'ün kaçırılma haberinin ardından CHP Genel Merkezi hareketlendi.
Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte genel başkan yardımcıları Adnan Keskin, Nihat Matkap ve Gürsel Tekin genel merkeze gittiler. Kılıçdaroğlu'nun kurmaylarıyla biraraya geldiği ve toplantı sonrası, parti sözcüsü Haluk Koç'un bir açıklama yapacağı kaydedildi.
DİKKAT ÇEKEN AÇIKLAMALARI VARDI
Tuncelili olan, Ankara Hukuk Fakültesi mezunu ve Tunceli'de avukatlık yapan; gözaltındaki kayıplar, köylerin yakılması ve Dersimliler'in zorla göçü, işkence ve adil olmayan yargılamalar, Dersim 1938 Katliamı başta olmak üzere Dersim'e dair pek çok hukuki girişimde bulunan ve bu konularla ilgili 3 kitabı bulunan Hüseyin Aygün, son dönemde dikkat çeken açıklamalarıyla sık sık gündeme gelmişti:
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, PKK tarafından kaçırılmadan önce son röportajını muhalifgazete.com'a vermişti.
Safiye Işıklı'ya konuşan Aygün, PKK'yı sert bir dille eleştirmişti.
O röportajdan, terör örgütüne yönelik eleştirilerin bulunduğu bölümler şöyle:
Türkiye’de Barışa neden ihtiyaç var?
Türkiye’de savaş ortamı barış talebini yakıcı hale getirdi. En nihayetinde Barış Anneleri gelip Başbakan’ın kapısının önünde oturma eylemi yaptı. Uludere’de 35 insanın bombardıman edilerek öldürülmesi yüzünden yakıcı bir talep. Çünkü her gün gencecik insanlar ölüyor, dağ başlarında. Kürt çocukları ölüyor, askerler ölüyor. Dolayısıyla akan kanın durması Türkiye’de barış ortamının tahsis edilmesi, vicdan sahibi herkesin ortak talebi.
Barış için gerekli olan yapıldı mı, gerçekten barışın sağlanması istendi mi?
Öyle güçlü bir istek olduğunu düşünmüyorum. Sadece çocuğu dağda olan ailelerin sağladığı bir insiyatif var. Yine geleneksel günlerde yapılan etkinlikler var. Şehit cenazelerinde barış istekleri çok cılız dile geliyor. Daha çok, büyük acı yaşayan anneler, 'diğer oğlumu da gönderirim' gibi tepki sözleri sarf ediyorlar. 20 yaşındaki oğlunun, bilmediği, anlamadığı bir savaşta, ölümüne şahit olmak korkunç bir şey olsa gerek. Ama barış talebi güçlü bir istek olsa herhalde Türkiye’de Kürt Sorunu çözülürdü.
BDP’nin, barışın sağlanması yönünde, en azından söylem olarak yoğun çabaları var. Fakat örgütün de silah bırakmadığını ve kan dökmeye devam ettiğini görmek lazım. Hiçbir devlet, kan dökülen, her gün insanların öldüğü bir ortamda, barış masasına oturmaz. Hükümet görüşmeler yaptı, Oslo süreci ortaya çıktı ama ortamın uygun olması lazım. Sol bir hükümet bile olsa, dağlardaki silahlı örgüt mensupları eylem yapmaya devam ederken barış isteğini kararlı bir şeklide sürdürmez. Bu bakımdan, PKK’nın, öncelikle, hiçbir şekilde silah kullanmayacağını, bunu taktik değil, stratejik olarak benimsediğini söylemesi lazım.
Daha önce PKK’ya benzer çağrılar yapıldı, daha mı farklı olmalı?
Örgüt silah bırakmayacağını söylemeli, 3 ay 5 ay bırakıp sonra tekrar kullanması, beni bile artık bu meseleyi anlayamaz bir noktaya sürüklüyor. Ben bile bunun artık taktik olduğunu ve samimi bir istek olmadığını düşünüyorum. Bir de örgütün sivillere yönelik yaptığı eylemle var. Bu yaz boyunca, Dersim’de beş kişiyi kurşuna dizdi örgüt. Örgütün, o bölgede siyaset yapan bütün figürlere uyguladığı şiddet var, Diyarbakır’da ve Dersim’de. Aydın vicdanı bunları da kınamayı, sorumlu olmayı gerektirir. Ama ben, Türk aydınlarından hiç böyle bir şey görmüyorum.
Orayı tamamen örgüte terk etmişler, örgüt istediğini yapıyor. Biz Dersim’de resmen, PKK terörü altında bir seçim kampanyası yürüttük, BDP terörü altında. Ama aydınlar hiç bunları gündemine almıyor, bunları da tartışmak, eleştirmek lazım. Tek yönlü eleştiri aydın vicdanına uygun değil.
Nasıl bir tehdit bu, BDP teröründen kastınız ne?
Yani tehdit ettiler bütün güçleri, burası bizimdir, hiç kimse giremez, adaylar ajandır deyip yoğun bir şekilde propaganda yaptılar. PKK’lılar, köylere indi, halkı tehdit ettiler, bu sandıklardan, BDP’nin bağımsız adayına oy çıkacak diye. Diyarbakır’da da AKP’lileri tehdit ettiler. Oysa BDP Ankara’da siyaset yapıyor. Biri, BDP’lileri tehdit etse hepimiz karşı çıkarız. Ama orada PKK resmen terör estiriyor.
PKK’yı da eleştiren bir noktadan bakmalıyız. Türkiye’deki aydınlar uzun süredir, PKK’nın kuyruğuna takılmış durumdalar. Eleştiri yapmıyorlar, sadece devlete, hükümete çağrı yapıyorlar. PKK’da yapsa, Uludere’de Türk savaş uçakları da yapsa, şiddeti her zaman reddetmeliyiz. Çok vicdansız buluyorum, devlet bir şey yaptığında yerden yere vuruyorlar, örgüt, bir sürü kişiyi, sorgusuz sualsiz kurşuna diziyor, tek bir kelam etmiyorlar.
Bir sivili öldürmenin gerekçesi olabilir mi? Türk gençleri yönünden bakan da yok, sanki onları bir ana doğurmadı. Şiddete bir girdiniz mi, şiddet sizi mahveder, örgütü de askeri de mahveder. Masum binlerce insanın hayatını kaybettiği bir deneyim, niye Türkiye’de de yaşansın. Ben düşünmeden söylediklerini düşünüyorum. Düşündüyseler, yaptıkları resmen kan ve toprak milliyetçiliğidir. Leyla Zana’nın demeci de yanlıştı. O zaman, hükümetin dediği gibi halka bir soralım. Ayrılma eğiliminin, en ciddi anketlerde bile yüzde 5’i bulmadığını biliyorum ben. Niye durmadan böyle demeçler veriliyor. Oradaki öfkeyi artırmak ve siyasi rant elde etmek için mi?
Mesela Hasip Kaplan’ın sert sözleri oldu, gelmesinler herkeste silah var diye, bir yararı var mı bunun yani. Tamam, büyük bir katliam ama böyle neyi çözeceksiniz, BDP’nin de eleştirilmesi lazım. Hükümeti de eleştirdim, eleştiriyorum, hiç gitmediler, sahip çıkmadılar, bir inceleyelim gerekirse özür dileriz demediler, bu da oradaki tepkileri artırıyor. Sorduk halka, hükümet mi yaptı diye, ‘hükümet yapmadı ama hükümet sorumludur’ diyorlar. O kadar doğru bakıyorlar ki. Hiçbir hükümet yetkilisinin de böyle bir katliam yapacağına inanmıyorum. Ama hükümetin olayı aydınlatması gerekir, bu süreç işlemiyor.