Eskiden, kamu kuruluşlarının henüz özelleştirilmediği yıllarda “hizmetler” devlet tarafından verilirdi. Örneğin telefon, elektrik, havagazı vs. gibi hizmetler… Birçok hizmet yetersizdi ama suiistimal olmaz, herkes eşit muamele görür vatandaş da daha iyisini bilmediği ve görmediği için idare eder, giderdi.
Türkiye zamanla gelişip, kalkındıkça, kamu hizmetleri özelleşip “tüccar”ların eline düşünce her şey aksamaya başladı. Bankalar müşterilerinden istediği gibi ücret tahsil etmeye, telefon şirketleri olmadık dümen çevirip halkı soymaya, internet servis sağlayıcıları binbir numara ile paraları cebellezi etme konusunda birbirleri ile yarışır oldular.
ÖZELLEŞTİRME
Özelleştirelim. Tamam kardeşim, özelleştirelim. Devlet memuru iş yapmıyor, anladık. Peki, özel sektör iş mi yapıyor?
Kanunun olmadığı yerde özel sektörün yaptığı sadece talan… Başka bir şey değil.
Elektrik işini özelleştirdik. Ne oldu?
Binanızın önündeki yolu dozerin biri gelip kazıyor, tam o sırada yanlışlıkla yoldaki elektrik kablosunu koparıyor. Arızayı arıyorsunuz “biz karışmayız siz kendiniz yaptıracaksınız” diyorlar. Devletin yolunda dangalağın birinin kopardığı ana kabloyu ben onaracakmışım.
Elektriğiniz kesiliyor arızayı arıyorsunuz ekip gelip bakıyor “devletin karayolunda gömülü olan ana kablo arızalı, siz yaptıracaksınız”…
İnternet servis sağlayıcınız arızaya geçiyor, ortalarda yok. İnternet yok ama fatura var; ödemezsen icra kapına dayanıyor. Mahkemeye veriyorsun, tüketici hakem heyeti lehine karar veriyor ama şirketin avukatı bir üst mahkemeye itiraz edip “tüketici hakem heyeti” kararını geçersiz kılıyor; “böyle bir yaptırım yolu yokmuş”…
Bankalar insanlardan vergi, komisyon, ücret adı altında birçok haksız kesinti yapıyor. Başvurmadığın yer kalmıyor, yanında yaptığın masraf da çabası… Sonuçta ne oluyor? Çoğu banka bunu ödemiyor, ödeyen ise daha sonra tekrar borç olarak yansıtıyor. Nasıl olsa senin bu işlerle uğraşacak takatin olmadığını biliyor.
Cep telefonu şirketleri türlü tarife oyunları ile müşterilerini dolandırıyor, öyle tarifeler var ki her gün Mars ile saatlerce konuşsanız ancak doldurursunuz ama bunları vatandaşa kaktırıp sonra da icra yolu ile almayı çok iyi biliyorlar.
Eskiden tefeci bir idi, şimdi bin oldu…
Açın bakın televizyon reklâmları yasal tefecilerin görüntüleri ile dolu.
Hepsi “bize gelin, en iyi biz geçiririz” diyemiyor da, “hizmet bizde” diyorlar.
Ne hizmeti?
Eskiden bunun adı tefecilikti ve yasaktı cezası vardı, şimdi yok. Artık yasal…
Artık yasal yasal geçiriyorlar.
KANUNUN İŞLEMEDİĞİ ÜLKE
Türkiye, sıradan insanların isyan etmeden yaşamaları için yapılmış kanunlarla idare edilmeye çalışılan bir ülke. Hani küçük çocukları “bak yemeğini yemezsen öcü gelecek” diye korkuturlar ya, aynen öyle… Aslında öcü möcü diye bir şey yok, ne halt edersen et, kimsenin salladığı yok. Adalet sistemi diye bir sistem var, dostlar alışverişte görsün. Dışarıdan gören içeride bir şey oluyor zanneder, yok efendim yok. En azından adı ile müsemma değil…
Ceza yok mu? Elbette var; ama sıradan insanlar için. İnsanlar cezadan değil, beladan korktukları için “aman uğraşmayayım, Allah belasını versin, başımın gözümün sadakası olsun” diye verip kurtuluyorlar. Fakat vere, vere nereye kadar?
Özel sektördeki büyük tröst ve kartelleri organize suç örgütü haline gelmekten alıkoyacak şey nedir?
Elbette kanunlar değil mi?
Var mı bu ülkede?
Ama hızla özelleşiyoruz…
Özel sektörün kafasına göre iş yapmasının veya yapmamasının, halkı sistematik bir biçimde soymasının önüne nasıl geçeceğiz, kim geçecek?
Dünyanın bütün medeni ülkelerinde bunun çaresine mahkemeler bakıyor, Türkiye’de var mı böyle bir düzen?
Tonla para harcayıp harçlarını yatırıp, masrafları ödeyerek dava açsan bile sonuç itibarı ile kazandığın şey harcadığının onda biri bile olmuyor, böyle adalet aranır mı?
Böyle adalet olur mu?
Talan doğası gereği kısa sürer ve bir an gelir biter ama sonuç?
Sonuçta kapan kaptığı ile kalır veya kaptığı ile ölür, değer mi?
Sonuçta adaletin olmadığı yerde, başınıza gelecek her şeyin sorumlusu da siz olursunuz…