Benim 10 yaşını doldurmuş bir Ford Mondeo otomobilim var. Satsan 10.000 lira ancak eder. Bu otomobilin yeni modeli 100.000 lira civarında, içindeki lükse göre fiyatı 130.000 liraya kadar çıkıyor. Yani, bugün bir Ford Mondeo alsanız ve on sene sonra satsanız ortalama 100.000 lira zarar edeceksiniz, her sene için 10.000 lira...
Bu hesaba göre yuvarlarsak zararınız ayda 900 lira tutar. Kullanırken yaptığınız aylık yakıt masrafı ise ortalama 500 lira desek, buna bir de bakım onarım masraflarını eklersek ayda en az 1.500 lirayı çöpe atıyorsunuz demektir. Çok büyük bir israf...
100.000 liralık bir otomobil niye on sene sonra 10 bin liraya düşüyor, hiç düşündünüz mü? Ben zaman içerisinde servisine gide gele bunun cevabını buldum. Örneğin size basit bir örnek vereyim: Aralık ayı başında otomobilimin aynasına biri çarpıp kaçtı. Kasko sigortası olduğu için hemen yetkili Ford servisine götürdüm. İlk cevapları “bu hafta çok doluyuz önümüzdeki hafta getirin” oldu. Peki, dedim. Ne yapayım? Bir hafta sonra götürdüm. Bu sefer parça beklemeye başladık. Parça dediğim otomobilin sol dikiz aynası, budur yani... Önceki bir haftayı da üzerine koyarsak tam 24 gün oldu bekliyoruz; en sonunda artık kıyameti kopardım “neyi bekliyoruz” diye. Meğer ayna Türkiye’de yokmuş, bulamamışlar. Ford’un müşteri hizmetleri ile konuştum bana verdikleri cevap “10 yaşını geçmiş otomobillerin parçasını bulundurmak zorunda değiliz”. Yani söyledikleri 100.000 lira ver, biz sana arabayı verelim aradan zaman geçsin sen arabayı çöpe at biz seni tanımayalım. Bu araba 10.000 lira ediyorsa valla çok bile veriyorlar, parçası servisinde bulunmayan otomobili kim ne yapsın?
Bir de hukuken üste çıkmak için ben kıyameti koparınca aracın servise başvurduğu tarihi tam 19 gün sonraya çekerek kayıt açmışlar, yoksa Sanayi Bakanlığı yönetmeliğine göre 30 günde servisten araba çıkmak zorunda. Ford bunu yaparsa başkası ne yapsın?
Etrafınıza bir bakın ve saymaya çalışın bakalım Türkiye’de kaç marka otomobil var? Emin olun sayısını çıkaramazsınız. Sadece markadan bahsediyorum, bir de bu markaların kendi içinde modelleri var. Bunların servisleri ve yedek parçalarını düşünün... Bir de bu ülkenin kullandığı enerjinin tamamen dışa bağımlı olduğunu. Kullandığımız elektrik, gaz, benzin, mazot, doğalgaz için sürekli dışarıya döviz ödediğimizi... Yani, aslında hiç petrolümüz olmadığı halde ülkemizi otomobil mezarlığı haline getirdiğimizi...
Bu ülkenin petrolü yok, yani harcadığı her türlü enerji için dışarıya bağımlı. Durum böyleyken ülkenin şartlarına hiç de uyum sağlamayan lüks ve yüksek yakıt tüketimli araçların halka resmen iteleniyor olmasına ve on senede bunları çöpe atmamıza neden olan bir maliyet düşüşüne ait piyasaya kim seyirci kalıyor?
Kim dersiniz?