HAS Parti Genel Başkan Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu ve Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan ile HAS Parti Kurucuları Prof. Dr. Cihangir İslam, Prof. Dr. Cem Somel ve Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ve Kurucular Kurulu üyelerine bir mektup gönderdi.
1 Kasım 2010 tarihinde birlikte Halkın Sesi Partisi'ni kurarken insana, topluma ve siyasete dair önemli şeyler söylediklerini belirten HAS Parti Genel Başkan Yardımcıları, "Görünen o ki başta Genel Başkan olmak üzere bazı arkadaşlarımız bu söylenenleri unutmuş, önümüzdeki günlerde Adalet ve Kalkınma Partisi'ne katılacaklar. Sizlere bu mektupta bazı arkadaşlarımızın bu yönelişinin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışacağız. Ancak önce talebimizi belirtmek istiyoruz. Biz Halkın Sesi Partisi'nin söylediği her söze inanıyoruz. Partinin ismi ile kuruluş manifestosundan seçim beyannamesine kadar her adımında imzamız var. Bugüne kadar partimizin mesajının insanlara ulaştırılması için canla başla çalıştığımızın sizler şahidisiniz" dedi.
Genel Başkan ve bazılarının bu yönelişi karşısında şaşkınlık içinde olduklarını belirten genel başkan yardımcıları, hayal kırıklığı yaşadıklarını ama hiç kimsenin iradesine ipotek koyamayacaklarını ve kimseyi engelleme niyetinde de olmadıklarını söyledi. Mektupta, "Neticede herkes kendinden sorumludur, yaptıklarının hesabını herkes kendisi verecektir. Herkesin istediği yere gitme, istediği partide siyaset yapma hakkı var. Fakat hiç kimsenin aşağıda özetleyeceğimiz gidişata karşı bir itiraz, bir feryat ve vicdan kanaması olan Halkın Sesi'ni susturma, Halkın Sesi Partisi’ni kapatma hakkı yoktur. Kimse kanunlar böyle, çoğunluk isterse kapatır demesin. Biz kanunlardan ve çoğunluktan söz etmiyoruz. Haktan söz ediyoruz. Talebimiz şu, AKP'ye katılacak olan arkadaşlarımız Halkın Sesi Partisi'nden istifa etsinler, partinin kaderi ile ilgili kararı partide kalanlar versin" ifadelerine yer verildi.
Halk tarafından büyük ümitlerle iktidara taşınan AK Parti'nin de yeni bir hayal kırıklığı olduğu belirtilen mektupta, "On yıldır işbaşında olan iktidar partisi, tahakkümcü ve yağmacı güç uygarlığının yeni biçimi olan neo-liberal sistemin taşıyıcılığını yapmıştır. Bugün Türkiye sekiz yıl önceki sorunları aynen yaşamakta, kimlikler üzerinden kutuplaşma, toplumsal gerginlik, ayrımcılık, adaletsizlik, yolsuzluk, kent yağması artarak devam etmektedir. Kürt sorunu ve bunun yüklediği terör daha da karmaşıklaşmış uluslar arası bir boyut kazanmıştır. Türkiye, komşu ülkelerdeki çatışmaların tarafı haline getirilmiştir" denildi.
Muhalefet partilerinin de demokrasiyi iktidar oyunu olarak algıladığı belirtilerek, onların da seçmeni kimlikler ve yaşam tarzları üzerinden taraftara dönüştürerek iktidarı devşirmeye çalıştığı ifade edildi. İktidarın ise imtiyaz elde etme, kamu kaynaklarının yağmalanması, yandaşlara aktarılması ve tahakkümün aracı olarak görüldüğü iddia edildi. Mektupta şunlar kaydedildi:
"Sayın Genel Başkan verdiğiniz başka sözler de var. 1 Ekim 2010 tarihinde istifa ettiğiniz Saadet Partisi’nin önünde şunları söylediniz, 'Reel politiğin cazibesine kapılıp ideallerimizi terk etmeyeceğiz'. Şimdi, 'Muhalefette iken söylediklerimizi söylemeye devam edeceğiz, bu sadece bir stratejik karardır, iddia ve ideallerimizden vazgeçmiyoruz” diyorsunuz. Sayın Başkan, buna gerçekten inanıyor musunuz? Yani iktidar partisi size böyle bir fırsat veriyor, öyle mi? İktidar partisinin başkanı size “gel bizi baştan sona değiştir, biz yolumuzu şaşırdık bizi yola getir' diyor, öyle mi? Yani siz, şimdi iktidara gidiyorsunuz, iktidarın on yıldan beri uyguladığı ekonomik politikaları değiştireceksiniz, öyle mi? Yani şimdi sizi iktidar partisi çağırıyor, gidip nükleer enerjiyi yasaklayacaksınız, öyle mi? Sayın Başbakan, Suriye sınırında iki tane mermi patladı diye NATO'yu davet ediyor. Şimdi siz gideceksiniz, 'NATO sırtımızdaki gavur leşidir' demeye devam edeceksiniz ve NATO'dan çıkacak, seçim beyannamesinde belirttiğimiz gibi İncirlik Üssü'nü kapatacaksınız, öyle mi? Sayın Başkan, bu yaptığınız düpedüz reel politiğe esir olmaktır. Sizin stratejik karar dediğiniz reel politiğin peşine takılmaktan başka bir şey değil. Bu sözlerle belki kendinizi ikna ediyorsunuz ama bizi değil, Halkın Sesi Partisi’ni umut olarak gören bu ülkenin mazlumlarını, mağdurlarını değil."
Genel Başkan Kurtulmuş'a hatırlatmalarda bulunulan mektupta, "1 Ekim 2010 tarihinde Saadet Partisi'nin önünde ne demiştiniz bu ülkenin mazlumlarına ve mağdurlarına, 'Bir tek borcumuz vardır. Bu ülkenin mazlumlarına, bu ülkenin mağdurlarına, bu ülkenin unutulmuşlarına, bu ülkenin horlanmışlarına borçluyuz. Bu borcu ödemek için bütün gücümüzle mücadele edeceğiz'. Sayın Başkan, şimdi bu ülkede on yıldır yeni mazlumlar, yeni mağdurlar, yeni unutulmuşlar, yeni horlanmışlar üreten bir iktidar sizi çağırıyor ve gidiyorsunuz. Oysa biz uzun soluklu bir mücadele için yola çıkmıştık, bu ülkenin ve dünyanın mazlumları, mağdurları, unutulmuşları ve horlanmışları için çalışacaktık, ne güzel de ifade etmiştiniz, dünyanın madunları adına siyaset yapacaktık" denildi.
Halkın Sesi Partisi'nin kuruluşundan sekiz ay sonra alelacele girdiği genel seçimlerde siyasi şartların bütün olumsuzluklarına, oluşturulan yapay gerilimlere ve yıldırıcı bir seçim barajına rağmen 328 bin insanın desteğini aldığı belirtilen mesajda, "Sayın Başkan, bu oyların şahsına verildiğini düşünüyorsa yanılıyor; bu insanların teveccühü bu siyasi anlayışa ve bu duruşadır. Şu da açık ki iktidar partisinin aldığımız oyla kıyaslandığında asimetrik bir şekilde artan öfkesi ve tahammülsüzlüğü de Halkın Sesi Partisi'nin bu farklı siyasi anlayışına ve duruşunadır" ifadelerine yer verildi.
Mektupta, şunlar kaydedildi:
"Dün bu siyasi programı hep birlikte imzalamıştık, bu duruşu birlikte sergilemiştik. Dünden bugüne değişen bir şey yokken başta Sayın Genel Başkan olmak üzere bu partinin yöneticisi olan bazı arkadaşlarımızın bu keskin dönüşünün anlaşılabilir tek açıklaması kısa yoldan ve zahmetsizce iktidara ulaşmak arzusudur. Çok açık ki arkadaşlarımız, ilke ve idealleri bir tarafa koyup reel politiğin ayartıcılığına kapılmaktadırlar. Elbette kendi iradeleridir, istedikleri gibi davranabilirler. Ama kendileri giderlerken partiyi kapatmak istemeleri kabul edilemez. Halkın Sesi Partisi elbette bir ilkesel duruş, vicdani bir itirazdır. Ama bunun ötesi de var; bu parti, insanlara hatırlatan, insanları kötülüğe karşı durmaya, iyiliği çoğaltmaya çağıranların toplandığı adrestir. Toplumun her kesiminden vicdanlı ve insaflı insanlar, Halkın Sesi Partisi’ni karanlığın çoğaldığı, fitnenin arttığı, fırtınaların, krizlerin yaklaştığı sırada sığınılacak bir çatı olarak görmüşlerdir. Bu çatıyı dağıtmak, bu partiyi kapatmaya çalışmak büyük insafsızlıktır. Sayın Genel Başkan, sizden ve sizinle beraber AKP’ye gitmek isteyen arkadaşlardan şu asgari ahlaki davranışı bekliyoruz. Parti programımıza, verdiğiniz sözlere tamamen aykırı bir iş yapıyorsunuz; partimizi terk ediyorsunuz. O halde partiden istifa edin, vedalaşıp-helalleşerek ayrılın. Aksi takdirde 'hakkı seslendiren bir grubu susturmuş', 'hayırlı işlerle anılan bir kurumu lağvetmiş', 'giderayak yakıp-yıkmış' olursunuz. Bu hiçbir ahlaki ölçüye sığmaz, bunu hiçbir kültür, hiçbir değer sistemi kabul etmez."
İki aydan beri yaşananların bir birleşme ya da bütünleşmeyi göstermediğine dikkat çekilen mektupta, "Olamazdı da. Çok açık ki Sayın Kurtulmuş ve bir kısım arkadaşlar, Halkın Sesi'nin programını terk edip AKP'ye katılacaklar. Bunca söylenen sözler boşmuş, iki yıldır çoluk çocuğunun nafakasından kesip partimizi açık tutmaya çalışan teşkilat mensuplarımız sadece bir araç, atlama tahtası konumuna düşürülüştür" denildi. (İHA)