Bu sözü yıllar önce bir kitapta okumuştum.
Erkekler ve kadınlar arasındaki en güzel ifade biçimi gibi gelmişti.
İstisnalar kaideyi bozar mı? Bozmaz.
Kendimce önemli bulduğum konuların başında kadınlar ve çocuklar gelir, herkes gibi…
Kadına yönelik şiddet konusu dünyanın ve bizim ülkemizin başlı başına bir sorunu, hatta bizim ülkenin başlıca sorunlarından biri gibi görünüyor.
Sizlere sayı verip istatistiki rakamlara boğma niyetinde değilim, ancak sayılarda durumun vehametini göstermesi açısından önemli.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na göre Özgecan cinayetinden bu yana Türkiye'de 2 bine yakın kadın öldürüldü. Sadece 2019 yılında 474 kadın, erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetti.
Platform'un 2019 raporuna göre; bu kadınların 152'sini kimin öldürüldüğü tespit edilemedi, 134'ü evli oldukları erkek, 25'i eskiden evli olduğu erkek, 51'i birlikte olduğu erkek tarafından öldürüldü.
Platform 2019'da kadınların 185’inin ateşli silahlarla, 101’inin kesici alet, 29’unun boğularak, 6’sının kimyasal ilaç, 27'sinin darp edilerek, 6'sının yakılarak, 19’unun yüksekten düşerek öldürüldüğünü kaydetti. Raporda, "Ne yazık ki 101’inin nasıl öldürüldüğü tespit edilememiştir" ifadesine yer verildi.
"Kadınların 292’si evinde, 52’si sokak ortasında, 9’u arabada, 3’ü dükkanda, 2'si eğlence mekanında, 2’si hastanede, 6’sı işyerinde, 1’i kafede, 1’i okulda, 5’i otelde, 5’i parkta, 1’i ise diğer bir kamusal alanda öldürülmüştür.
Öldürülen kadınlar da maalesef ya eşi, ya sevgilisi, ya abisi, ya eniştesi, ya akrabası, ya patronu tarafından katledilmişler.
Kısaca tehlike hep yakınlarından tanıdıklarından gelmiş…
Adları;
1. Merve
2. Vildan
3. Ferdane
4. Rümeysa
5. ......
6. ......
7. ......
......
176. Reyhan Korkmaz.
Onlar birer sayı değildiler.
Onlar bu dünyaya gelmiş kendince hayalleri olan, sevip sevilmeyi bekleyen meslek sahibi olmak için didinen veya kendi seçimleri sonucunda yaşamak için çırpınan kadınlardı.
Hikayeleri, yaşları, meslekleri, yaşadıkları çevre farklı farklı da olsa ortak noktaları sadece kadın olmalarıydı.
Onların isimlerini duyup, bir an için üzülüp sonrasında hatırlayamadığımız bir hayattan öylece gelip geçtiler..
Ataerkil toplumda kadın doğumundan itibaren hep bir suçluluk duygusu eşliğinde, hep kendini ispat etmek zorunda bırakılarak yaşamayı öğrenmeye çalışmıştır.
Dünyaya gelme tercihi sizin değil, cinsiyetinizi kendiniz seçmiyorsunuz.
Kadın olduğunuz için size nasıl yaşamanız, ne giymeniz, kiminle olmanız gerektiği, nasıl oturup kalkacağınız neye güleceğiniz bile erkekler tarafından yada siyasi otorite tarafından dikte ettirilmesi.
Ne acı değil mi?
Oysa kadınlarda siz erkekler kadar aynı dünyaya adım atıp, yaşamak için her anlamda çaba sarf etmek için geliyorlar.
Birine hak, diğerine müstahak şeklinde yaşamak ise mümkün görünmüyor.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen ayakta kalmaya çalışan kadınlara bir de sizin isteklerinize uyum sağlamadığı için, ona her türlü psikolojik, fiziksel şiddeti reva görüp üstüne üstlük canından etme hakkına sahip olduğunuzu düşünmek ve bunun yasalar karşısında bile adil bir biçimde karşılık bulmaması insanlık açısından son derece vahim...
Oysa dünyada hepimizin yaşayacağı süre sınırlı, birlikte güzel bir hayatı paylaşıp gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak yerine, insanoğlunun kendine bu kadar acı çektirmesi benim anlayacağım bir durum olmadı hiç…
O yüzden "erkekler olarak kadınlardan ne gözünüzü alabildiniz, ne de kadınlarla insanca yaşamayı göze alabildiniz" sözü anlamlı gelmişti .
Elbette ki burada sözümüz; Kadınlarla omuz omuza verip, kadir kıymet bilen, hayatı paylaşarak yolunu sevgiden geçiren erkekler için değildi...:))
Bu yazıyı naçizane hayatlarını yaşayamadan, hayallerine kavuşamadan, isimlerini bile hatırlamadığımız kadınlara ithaf ediyorum...
Sevgiyle ve hoş görüyle kalın, birlikte kalın...