Büyük avcı olmak özlemi veya arzusu nedendir? Neden büyük avcı olma ya da avcılıkta “nambır van” benim demek bu kadar önemsenir.
Bizler birbirimizle yarış mı, yapıyoruz. Ben şöyle atarım, ben şöyle vururum, ben şöyle ava giderim, ben şöyle avlağı beğenir ya da beğenmem, işte av böyle olur gibi ifadeler avcılık ile ya da her fırsatta yasalara uygun olarak avlanırım söylemleri ile bağdaşıyor mu?
Hani bizler bir lokma ekmeği, bir yudum suyu paylaşıyorduk? Hani bizler tek yumruk olarak, örgütlü bir şekilde yasaların bizlere verdiği yetkiler altında avımıza ve avlağımıza sahip çıkacaktık? Bütün bunlar için dernek çatıları altında bir araya gelmemiş miydik?
Pardon, o çatı altında bir araya gelmek ancak avlanma, vize işlemi ve av pulu alınan zamanlarda oluyordu değil mi? Diğer zamanlarda üyenin ne işi vardı ki dernekte, ne gerek vardı ki yapılanları ve yapılacak olanları gelecek ile ilgili hedefleri üyeleri bir araya getirerek anlatmaya!!! Üyeler gelecekle ilgili planlardan ve derneğin vizyonundan haberdar olsa ne olurdu olmasa ne olurdu. Hatta bilmemesi daha iyi olurdu değil mi!!! Tabi ki, anlatılacak bir vizyon, ifade edilebilecek bir plan ve program varsa!!!
Orman Bakanlığının avcılığı ve yaban hayatını adeta bir intihar eşiğine getirecek olan 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanununda değişiklik yapılmasına ait Kanun Tasarısını 8 Mart 2010 tarihinde TBMM’ine sunduğundan “nambır van” olabilme ateşi ile yanıp tutuşanların acaba haberleri var mı?
İlgili teklifin yasalaşması durumunda avcı camiasını Merkez Av Komisyonunda sadece dokuz ayrı bölgeden avcı kuruluşlarını temsilen birer olmak üzere toplam dokuz kişinin temsil edecek olmasına rağmen, Merkez Av Komisyonunun yirmi beş üyeden oluşacağını ve 16’ya karşı 9 temsilci ile azınlıkta kalacağımızın farkında mısınız?
Yine İl Av Komisyonları üye sayısının 11 kişiden 13 kişiye çıkarılacağını ve biz avcıları temsilen mahalli avcı kuruluşlarından sadece üç üyenin olacağını biliyor musunuz?
"Muhbirlik" diğer adı ile "ispiyonculuk" sisteminin getirilmeye çalışıldığını ve bu muhbirlere ödül verileceğini zaten bildiğinizi kabul ediyorum. Zira “nambır van” olabilmek kolay bir şey değil elbette ki bunların hepsini biliyorsunuzdur!
Kontrol edilmekten korkmuyoruz. “Benim avla ilgili her türlü evrakım tamam” diyenleri duyuyorum. Ben de korkmuyorum ancak, saatlerce soğuk havaya rağmen ördek gümesinde beklemişsiniz, ördek çalışacak diye ümit ederken avlandığınız bölgenin tam ortasında kontrolle görevli personel aracı size doğru geliyor. “Yandı gülüm keten helva” (!)
İstediğiniz kadar evraklarınız tam olsun neye yarar bir günlük emek, soğuk havaya rağmen sarfedilen onca efor boşa gittikten sonra. Çünkü gelenler ve muhbirler “ödül pastasından” pay alabilmek için bizi kontrol etmeyecekler, resmen bizim açığımızı arayacaklar. Benim avımı bozmadan beni kontrol edecek olan görevliye kesinlikle buyursun gelsin görevini elbette ki yapsın derim. Ancak bütün evraklarınız tam olduğu halde kaç sefer avınız ya da gününüz berbat edilmeden kontrol edildiniz ki?
Sadece bir kısmına değindiğim yeni yasa teklifi kapsamını bilmeyeceksiniz ve bununla ilgili hiçbir mücadele içine girmeyeceksiniz “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın hesabı” aman kimseler görmesin diye hedef küçülteceksiniz sonra da ben “nambır van” olmayı hak ediyorum diyeceksiniz.
Av günü arkadaşını buluşma saatine riayet etmeyerek bekletiyorsan, arazide av için kullandığın aracını köylümüzün ekili arazisine park ediyorsan, av sporunun bir ekip çalışması olduğunu unutup beraber avlağa çıktığın arkadaşını umursamıyorsan, araçla seyir halinde dolu tüfeği kucağında taşıyorsan, av dönüşünde ilk iş olarak ava giden köpeğinin ihtiyaçlarını karşılayıp bakımını yapmıyorsan, avlanırken avcı hattı umurunda bile olmuyorsa, sırf silah denemek için canlılara nişan alıyorsan, doğadaki hayvanların su içtiği yalaklarda deterjan artığı bırakıyorsan, köylüye ait çitlerden odun çekip ateş yakmakta kullanıyorsan ve akabinde de “nambır van” benden başka kimse olamaz tezini savunuyorsan evet o “nambır van” sensin. Ama nasıl bir “nambır van” (!)
Avcı camiasından bazı kişiler “nambır van” olabilme özlemi ile yanıp tutuşurken “at’ı alan Üsküdar’ı geçti”. Bazılarımız kendimizi insanların beğenisine sunan manken edası ile tüfek elimizde piyasada gezip millete hava atmak derdinde iken Orman Bakanlığı altımıza dinamiti yasal olarak koyup ateşlemek üzere.
Daha 29 yıllığına kiralanacak olan özel avlaklardan, av silahları ile ilgili olan değişikliklerden bahsetmiyorum bile. Sanırım bizler “nambır van” olabilme telaşında iken, birilerini himaye etme, birilerinin p……sunu kurtarma çabası ile kulaklarımız sağır, gözlerimiz kör oldu.
Anadolu’nun tam ortasında başkentin sadece 130 km. uzağında olan henüz tam anlamıyla doğası tahrip edilmemiş bu şehirde aktif olarak av yapan avcılar varken, avcılıkla ilgili merkez derneği varken avcının, avlakların ve doğanın gelişimi için sağlanan bir katkı neden yok?
Neden Ankara’da av ve doğa ile ilgili bizlerin sonunu getiren gelişmelere kulaklarımızı tıkıyoruz? Daha doğrusu bu gelişmelerden neden habersiz yaşıyoruz? Cevap çok basit; maalesef okumuyor ve araştırmıyoruz. Birilerinin bize anlattığı kulaktan dolma hiçbir bilimsel makale ve araştırmaya dayanmayan mesnetsiz olan haberler hatta içine bir parça da dedikodu eklendi mi nedense çok daha fazla ilgimizi çekiyor.
Artık babadan kalma usuller ile avlanmak bitti. Bunu iyi anlamamız lazım. Kendimizi geliştirmemek de, okumamak da, avına ve avlağına sahip çıkan dernekler ve avcılıkla ilgili sivil toplum örgütleri ile Çankırı avcıları ve derneği olarak işbirliği içerisine girmemekte ısrarcı olduğumuz, kısacası ülke genelinde tek yumruk olup dayanışma, bilgi alışverişi içine girmeyip sistemin dışında kaldığımız sürece zevkle uğraş verdiğimiz, atalarımızdan kalan bu spor, yasakçı idareciler tarafından avuçlarımızın içinden kayıp gidecek ve bizler de “ahlar vahlar” eşliğinde arkasından baka kalacağız.
Resmin çerçevesine değil resmin tam da merkezine iyi bakmamız gerekmektedir. Bakın İstanbul, Muğla, Sinop, Sakarya, Bolu vs. avcı kulüplerine, dayanışma içerisinde neleri başarmışlar. Avına, avcısına, avlağına sahip çıkmak için neler yapıyorlar. Üyeleri ile nasıl kaynaşıp hiçbir çıkar amacı gütmeden tek ses halinde güzel birlikteliklere ve güzel organizasyonlara nasıl imza atıyorlar.
Bizler ne istediğini bilemeyen bir grup avcı olmaktan öteye gidemeyip, okumayıp, araştırmayıp, zamana ayak uydurmayıp içimize kapalı kaldığımız, birbirimize hasetlik içinde olup bir araya gelemediğimiz müddetçe ama iş işten bir hayli de geçtik ten sonra istesek de bizlerin iradesi dikkate alınmadan ve bizi yok etmeyi amaçlayan yasalar karşısında sadece susmak zorunda kalacağız.
Kendisini her ortamda ortaya atarak “en iyi avcı olduğunu” iddia edenler, sürdürülebilir avcılık ve doğa için faydalı bir şeyler yapmaya çalışanları da kıskançlık krizleri eşliğinde beyincikleri ile irdeleyerek “Av Prensi" olmaya çalışırken bir gün gelip “Pamuk Prenses" oluverirlerse hiç şaşırmamak gerek doğrusu.
Bütün doğa severlere ve avcılara rast gelsin.