Türkiye Cumhuriyeti kısa tarihindeki en önemli siyasal dönemini yaşamakta; ülkenin beka mücadelesi yakın tarihimiz boyunca belki de hiç bu kadar kritik noktaya gelmemişti.
Siyasal panoramanın önümüzdeki birkaç sene içerisinde alacağı şekil, bulunduğunuz coğrafyada hükümranlık süren birçok devletin jeopolitik ve jeostratejik hedeflerinin değişmesine yol açacak.
Türkiye kısır çekişmelere biran önce son vererek şahıslar üzerinden geleceğe projeksiyon yapmak yerine, dünyayı anlamaya ve devletin hedefleri üzerinden vizyon oluşturmaya gayret etmelidir.
Geleceğin vizyonu oluşturulurken Avrupa Birliği sevdasından bir an önce vazgeçmeli ve kendi yasalarımızı yürürlüğe sokmalıyız. Avrupa Birliği çok kısa bir süre sonra batıp yok olup gidecektir; su alıp batmak üzere olan, dibi delik, çürük bir gemiye binmenin âlemi nedir?
AB yolunda verdiğimiz tavizler teker teker gözden geçirilmeli; Türk Ceza Kanununa idam cezası yeniden konmalı ve idamlar Yargıtay tarafından onaylayıp, yargı süreci biter bitmez TBMM’nin onay vermesine ihtiyaç duymadan derhal uygulanmalıdır.
Hatta Öcalan gibi daha önce yargılanıp hüküm giymiş teröristlerin bile davası yeniden görülerek idamları sağlanmalıdır.
Teröriste devletin gücü hissettirilmeli ama bunun yanı sıra demokratik hak ve özgürlükler vakit geçirmeden hayata geçirilmelidir. Yeni Anayasa’da düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki bütün engeller kaldırılmalı, insanların kendisini ifade edebilmesinin önü açılmalıdır. İfade hürriyeti başka bir şey, terörizm başka bir şeydir. Elinde silahla insanların canına kast eden teröristlerin her ne olursa olsun cezası verilmeli, bu yapılırken güvenlik güçlerinin görev yapamaz hale getirilmemesine azami dikkat gösterilmelidir.
Sınır güvenliği tam anlamıyla tesis edilmeli, sınırı ihlal eden her kim olursa olsun cezasız kalmayacağını bilerek hareket etmelidir. Irak sınırı İsviçre sınırı değildir, PKK bu sınırı yolgeçen hanına çevirmiş, silah, uyuşturucu, sigara, akaryakıt, içki vs. kaçakçılığı yapmaktadır. Karakollarımıza yaptığı saldırıda kullandığı ağır silah ve mühimmatı sınırdan konvoy halinde geçirerek ülkemize sokmakta ve askerlerimizi şehit etmektedir.
Bu tertibin parçası olan insanların tevessül ettikleri işin bir bedeli olduğunu anlaması lazımdır. Sınır ihlali yapanların yakalandığı veya öldürüldüğü zaman kıyameti koparması kendi tercihleri olup normaldir ama “aydın”ların onların peşine takılıp gitmesi şayanı hayrettir.
Dağda çarpışan güvenlik güçlerini “teröristi öldürdün” diye tutuklayıp içeri atarsan bu mücadelede başarı sağlaman mümkün müdür?
İngiliz istihbaratının peşine takılıp PKK’nın önerilerini “hepsini yapacağız ama zamana yaymak lazım” demekle bu iş yürür mü?
Güvenlik güçlerine “bir ihtiyacın var mı” diye sormayıp, Karayılan’ın zehirlendiğini öğrenince Kandil’i arayıp “yapabileceğimiz bir şey var mı” diye yardım önerenlerle bu iş yürür mü?
PKK bir aydır saldıracağını açık kanallardan ifade ettiği halde Dağlıca’daki baskını “derin güçlere” atfedip “barış sürecini baltalamak isteyenler var” diye yorum yaparak bu iş yürür mü?
Evet, barış sürecini baltalamak isteyenler var ve bunun başında PKK’nın serseri mayın gibi dolaşan ekipleri geliyor. PKK homojen ve hiyerarşik bir yapı değil ki, neyi kiminle müzakere ediyorsun? Birine verdiğin tavizi öbürü kabul etmiyor, biri özerklik isterken diğeri bağımsız devlet istiyor. Kimin ne istediği belli değil, sürdürdükleri yapı yaşam biçimi olmuş. Eline kalem kâğıt ver “istediklerini şuraya yaz” desen içlerinden 10 tanesi bile o kâğıda on madde yazamaz; ama kararlı oldukları bir tek şey var, bu devletin başına bela olmak. Bu kesin…
Evet, Türkiye’de demokrasi yok, özgürlük yok, ifade özgürlüğü yok, insan hakları yok ama bu Kürtler’e karşı yürütülen sistematik bir uygulama değil. Devlet erkine sahip olanların devretmek istemedikleri bir ayrıcalık; iktidara kim gelirse gelsin bu ayrıcalıktan vazgeçmek istemiyor. Sonuç itibarıyla halk eziliyor, aydınlar eziliyor, öğrenciler eziliyor…
Demokratik hak ve özgürlüklerin tesisi terörü bitirmez ama beslendiği kaynakları kurutur, güvenlik güçlerinin elini güçlendirir.Haksız tutuklamaların, yıllarca süren davaların, cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamaların önüne geçer. Siyasal partileri menfaat gruplarının egemenliğinden kurtarıp, halkın egemenliğine sokar.
Bunu yapmak için dağdaki çobanla müzakere yapman gerekmiyor; hatta kimse ile müzakere yapman gerekmiyor. Mecliste kaplumbağa hızıyla çalışan bir Anayasa Komisyonu var; komisyonun vazifesi “filancayı nasıl başkan yaparız” değil, “Türkiye’de demokratik hayatı uygulamaya nasıl sokarız” olmalıdır. Eğer bunu yapamıyorsanız eski Anayasayı kaldırıp çöpe atın, varsın Anayasamız olmasın, inanın daha hayırlı bir iş yapmış olursunuz.
Birileri Türkiye’de tıpkı Libya, Suriye, Mısır vs. de yaptıkları gibi karışıklık, iç savaş çıkarıp müdahale etmek istiyor. İç savaş çıkınca çok sevdikleri vatandaşlarımızın zarar görmemesi için müdahale edecekler. Bunun önüne geçmek için yapabileceğimiz tek şey var “iç savaş” argümanlarının hepsini ellerinden almak.
Bu ülkede Kürt meselesi diye bir mesele yok!
Ülkemizde demokratik hak ve özgürlükler meselesi var; eğer bunu çözerseniz adına “Kürt” meselesi dediğiniz meselenin içindeki “haklı” argümanları da yok etmiş olursunuz ve geriye bir tek terör kalır.
Eğer bütün bunlara rağmen teröristler hâlâ teslim olmuyorsa gereğini yapmaktan başka bir çare de yoktur…