Zaman Gazetesi'nin eski ülkücü yazarı Mümtazer Türköne, 19 Mayıs kutlamalarının şeklini sert sözlerle eleştirdi. Türköne, 'Bir şeyi hiç sorgulamadan, anlamı üzerinde hiç düşünmeden, bir çift öküzün tarla sürerken yanında gördüğü izi takip etmesi gibi hûşû içinde tekrarlamak. 19 Mayıs kutlamaları 1932'nin faşist İtalya'sından alınma. Neden değiştirmek aklımızdan bile geçmiyor' diye yazdı.
İşte Türköne'nin bugünkü o yazısı
19 Mayıs'ta neden hâlâ faşist kutlamalar yapıyoruz?
BİR ÇİFT ÖKÜZÜN TARLA SÜRERKEN..
Yobazlık tam olarak böyle bir şey olmalı. Bir şeyi hiç sorgulamadan, anlamı üzerinde hiç düşünmeden, bir çift öküzün tarla sürerken yanında gördüğü izi takip etmesi gibi hûşû içinde tekrarlamak. 19 Mayıs kutlamaları 1932'nin faşist İtalya'sından alınma. Neden değiştirmek aklımızdan bile geçmiyor?
İTALYA'DAN KALMA FAŞİST GENÇLİK EĞİTİM UYGULAMALARI
40 yıl öncesinin gençliği ile bugünün gençliğinin noktasından virgülüne kadar aynen yaptığı yegâne şey 19 Mayıs kutlamaları olmalı. Mayıs ayını başından sonuna eğitim ve öğretim amaçları dışına çıkartan garip bir ritüel. Beden eğitimi öğretmenlerinin bütün kontrolü ele aldığı, diğer öğretmenlerin mecburen anlayış gösterdiği bir eğitim ve öğretim boşluğu. Neden? Herkes 19 Mayıs provaları ile meşgul. 1930'ların İtalya'sında kalan faşist gençlik eğitimi uygulamalarını, olduğu gibi tekrarlamak için.
GENÇLERİN JİMNASTİK HAREKETLERİ İNÖNÜ'NÜN İTALYA VE MOSKOVA SEYEHATLERİNE DAYANIYOR
Atatürk'ün Samsun'a çıktığı tarih olan 19 Mayıs'ın (Mustafa Armağan'ın bu tarihe önemli itirazları var), '19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı' (1981'de 'Atatürk'ü anma' eklenecek) olarak kutlanmasına dair kanun 1938'de çıkıyor. Atatürk'ün bu tarihi, çevresine hatırlatması ve önemine işaret etmesi 1936 yılında vuku buluyor. Ama gençlerin büyük sahalara çıkıp, basit jimnastik hareketlerini toplu halde tekrarlamasının kaynağı 1932 yılında Başbakan İsmet İnönü başkanlığında bir heyetin Moskova ve İtalya'ya yaptığı seyahate dayanıyor. Recep Peker, Ali Çetinkaya, Yunus Nadi, Falih Rıfkı, Ruşen Eşref ve Yakup Kadri'nin yer aldığı heyet, özellikle Mussolini İtalya'sında gençlerin eğitimi için geliştirilen yöntemleri ve pratikleri derin bir hayranlıkla izliyorlar. Falih Rıfkı (Atay) (Moskova ve Roma, 1932) 'Cumhuriyet genci yetiştirmek için' Stalin Rusya'sı ile faşist İtalya'nın 'çocuk ve genç yetiştirme metotlarının adım adım tedkiki'ni öneriyor. 1932'nin Moskova'sındaki 1 Mayıs kutlamalarını 'ihtilalin telkin, propaganda ve yığın sanatlarındaki hususiyetleri gösteren en iyi sahne' olarak naklediyor. Roma'da 5-13 yaş arası çocukların dâhil olduğu faşist teşkilatı (erkeklerin Balila, kızların Piccole) öve öve bitiremiyor: 'Çocukluktan itibaren herkese vazife verilmiştir. Herkes inzibat ve kontrol altına alınmıştır. Kabiliyetler yarışa çıkartılmıştır; her faşist hiçbir zaman konuşamadığı şefi her an yanı başında hisseder olmuştur... Çocuk ve şef şefin rehberliği altındadır.' (s. 99) Sonra coşup, daha sonra köy enstitülerinde uygulanacak modeli bir faşizm hayali olarak anlatmaya girişiyor: İmamın yerine geçecek bir öğretmen, 'köye adım bastığı gün fırkanın kadrosu içinde ve gözü altında' işe başlıyor.
O DÖNEMDE FAŞİZM HAYRANLIĞI VARDI
O dönemin Türk aydınlarında derin bir faşizm hayranlığı mevcuttur. Hitler henüz iktidarda değildir, Mussolini ise on yılı geride bırakmıştır. 1932'nin Mayıs ayında yapılan bu faşizm seferinin, Cumhuriyet tarihinde birçok yeniliğin hemen öncesinde yer alması tesadüf değildir. Ezanın ve Kur'an'ın Türkçe okunması, meşhur Türk tarih tezi, Güneş dil teorisi ile adeta yeni bir Türkçenin icat edilmesi hep bu seyahatten hemen sonraki aylarda, 1932'nin ikinci yarısında vuku bulmuştur. 1933 yılından itibaren Ülkü dergisinde İtalya'da gençlik teşkilatları ile ilgili yazılara fazla yer verilmesi, 19 Mayıs törenlerine giden tecrübenin arka planını açıklamaktadır. Türkiye'de sporun kurucu isimlerinden Selim Sırrı (Tarcan) (1874-1948) hem bu yazıların hem de 19 Mayıs jimnastik hareketlerinin müellifidir.
BU RİTÜELLERİ BİZDEN BAŞKA UYGULAYAN VAR MI
Tabii bizim 19 Mayıs gösterilerimizin böyle bir şeyi başarması imkânsız. Zira, Allah'a şükür her an yanımızda hissedeceğimiz bir 'Millî Şef'imiz mevcut değil. Tıpkı bizim gençliğimizde olduğu gibi dershanelerin kapılarını açıp, gelen baharla birlikte dersleri kırmak için 'resmî ve meşrû' bir fırsattan ibaret. Bize düşen, gençlerimize vermemiz gereken, bilimin aydınlığında eleştirel aklın rehberliğinde şu soruyu sormak: Faşizmin dünyada bizden başka örneği olmayan bu ritüelini, koca koca adamların ciddi ciddi emek harcadığı, önemsediği bu müsamereyi üzerinde hiç düşünmeden ve sorgulamadan neden tekrarlıyoruz?