MİT’i simit yapmak istiyorlar…

Serdar YALÇIN

Eğer birileri işini yaparken işgüzarlığa kaçıyorsa ya işini bilmiyordur, ya artniyetlidir ya da her ikisi birdendir. Bir savcı, bağlı olduğu başsavcılıktan izin almaksızın ya da onu bilgilendirmeksiniz devletin önemli kurumunun başındaki şahıs için soruşturma açıyor; o kurumdaki üst düzey mensupları ifadeye çağırıyor ve daha da vahimi tutuklama kararı çıkarıyorsa, bu ya o savcının devlet ve yargı mekanizmasının nasıl çalıştığını bilmediğindendir ya da bildiğe halde bunu yapıyorsa kafasında başka hesaplar olduğundandır.

Bir savcı nasıl olur da, doğrudan Başbakan’a bağlı bir kurumun Müsteşarını ve yardımcılarını mahkemeye çağırabilir? Burada çağrılması ve ifade vermesi gereken tek kişi Başbakan’dır; çünkü MİT doğrudan Başbakan’ın talimatlarını yerine getirmekle yükümlüdür ve dolayısıyla burada sorumlu olan Başbakan’dır. MİT hakkındaki kanunu bile dikkate almadan böylesi garip bir uygulamaya başvuran savcı, bunun doğal sonucu olarak Başsavcı tarafından görevinden alındı.

Peki savcı niye böyle bir şeye gerek duydu? Ne oldu da birdenbire MİT’in başındaki adam ve yardımcıları hakkında soruşturma açıldı?

Bu konuda çeşitli mecralarda ve organlarda çeşitli spekülasyonlar yapılageliyor. Hatta, buna “sivil darbe girişimi” adını verenler bile var. Bazıları işin içine Gülen cemaatini de dahil ediyor ve cemaat ile hükümet arasındaki çekişmenin su yüzüne çıktığını söylüyorlar. Kimi yorumlara göre de, maksat MİT üzerinden Başbakan’ı köşeye sıkıştırmak. Muhalefet sözcülerinin “Başbakan Yüce Divan’da yargılanmalı” diye zıplamaları da bu maksat üzerine kurulu galiba.

Evet, çeşitli yorumlar, tahminler yapıldı ve daha da yapılacak. Ama ben başka boyuttan bakmak istiyorum. Bu boyutun bir ucunda PKK-KCK, diğer ucunda İsrail var. Bilindiği gibi, MİT ile PKK arasında Oslo’da bir görüşme ve anlaşma yapıldığı; ardından da bu görüşmenin İsrail gizli servisi tarafından gizlice videoya alındığı ortaya çıkmıştı.

Düşünün, MİT ile terör örgütü bir görüşme yapıyor ve fakat İsrail bunu kameraya çekiyor… Sonra da bu görüntüler ve görüşme ayrıntıları kamuoyuna yansıyor. Sizce de ilginç değil mi? Ne oldu da İsrail gizli servisi bu görüntüleri kamuoyunda paylaştı? Maksat neydi?

Bir devletin en önemli ve hassas kurumlarından biri de istihbarat teşkilatıdır. Amacı ve görevi şüphesiz ki devletin ve milletin menfaatidir; eylemleri ve uygulamaları bu menfaat temeli üzerine bina edilir. Oslo’daki görüşme de bu amaç doğrultusunda yapılmıştır. PKK ile şehirlerdeki uzantısı olan KCK içine sızmak, onları pasifize etmek ve bu örgütler içindeki muhalif grupları birbirine düşürmek için yapılan atraksiyonlardan biridir bu görüşme…

Ne var ki bu görüşme İsrail tarafından kayıt altına alınmış ve zamanı gelince kullanılmak üzere el altında bulundurulmuştur. Ve zamanı gelince görüntüler ve tutanaklar piyasaya servis edilmiştir. Böylece bir taşla birkaç taş kuş vurulmak istenmiştir. İlk kuş, Erdoğan’dır. “One Minute”nin kuyruk acısı böylece çıkarılacaktır. İkinci hedef Hakan Fidan’dır, çünkü göreve geldiğin günden itibaren İsrail tarafından istenmeyen adam ilan edilmiştir. Üçüncü kuş da, MİT ve emniyetin yoğun gayretleri sonucu gerçekleştirilen KCK operasyonlarının hızını kesmektir.

PKK ve KCK’nın İsrail tarafından nasıl desteklendiği ve arkalandığı hepimizin malumudur. Bölgede Türkiye’nin artan etkinliği ve gücü karşısında elindeki tek koz olan PKK-KCK örgütünü her açıdan desteklemek, İsrail’in başlıca misyonu olmuştur. Dolayısıyla, KCK’ya karşı son dönemde gerçekleştirilen etkili operasyonların hızını kesmek için İsrail, elindeki kartları birer birer masaya koymaya başlamıştır. Oslo görüşmesinin ayrıntılarını piyasaya vermesi ve bu görüntülerden yola çıkarak MİT ve ona emir veren Başbakan’ı Türk kamuoyunda “teröristle pazarlık yapanlar” konumuna düşürmesi İsrail’in bir tezgahıdır. MİT’çiler hakkında soruşturma açan ve yakalama kararı çıkaran Savcı belki de bilmeyerekten İsrail’in istediği bir uygulamayı başlatmış oldu. Kabul, devletin resmi ve önemli kurumu ile terör örgütü arasındaki görüşme, bir Cumhuriyet savcısı için soruşturma açmaya yeterli bir sebep olabilir ama buradaki garabet, hukuki açıdan yanlış yöntemin seçilmiş olmasıdır. Başta da dediğim gibi, eğer ortada bir suç var ise, bunun sorumlusu MİT değil, ona emir veren Başbakan’dır.

Sonuçta, hem Başbakan’ı hem de onun emrindeki bir kurumu köşeye sıkıştırmak ve zor durumda bırakmak için gerçekleştirilen bu girişim, Hükümet’in kararlı duruşuyla bir ölçüde geri tepmiş bulunuyor. Önümüzdeki günlerde başta emniyet olmak üzere birçok kurumda radikal görev ve makam değişiklikleri görürsek şaşırmayalım.

Son söz olarak şunu söylemek isterim ki, vatandaşlarımız bu önemli olayı değerlendirirken tek taraflı, tek boyutlu ve tek bakış açılı değerlendirmeden, her yönüyle ele almalı ve bu meselenin bir iç politikayla sınırlı olmadığını ve arkaplanda çok daha karmaşık ve sınırlarötesi hesaplaşmaların yattığını göz önünde bulundurmalıdır.

(Unutmadan, uzun yıllar boyunca terör örgütü içine sızmaya çalışan ve bunu da büyük ölçüde başaran MİT mensupları, savcının bu işgüzarlığı sonrasında deşifre olmuşlar ve yıllara dayalı çalışmalar heba olmuştur).

Saygıyla..

Yorum Yap
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.