ATO Congresium'daki İYİ Parti ‘Cumhurbaşkanlığı Seçim Kampanyası Başlangıç Toplantısı’nda salon hınca hınç dolu. Yoğun güvenlik önlemi var. Salona girerken dışarıda iki kez, içeride de bir kez üst araması yapılıyor. Ana salon doldu. Koridorlar da çok kalabalık. Dışarıda kalanlar için dev ekranlarda canlı yayın yapılıyor. Genel Sekreter Aytun Çıray ve Genel Başkan Yardımcıları salonda yerlerini aldı.
AÇILIŞ KONUŞMASINI ÇIRAY YAPTI
İYİ Parti Genel Sekreter Çıray bir açılış konuşması yaparak “Milletin içinden çıkan, milletin imzaları ile aday olan ve milletin oylarıyla seçilecek Genel Başkan Akşener'in büyük vizyonunu dinleyeceğiz. Türkiye’yi yeniden güzel günlere taşımak isteyen bir liderle çalışmaktan onur duymalıyız.” dedi. Ardından saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasına geçildi.
İLLERE CANLI YAYIN BAĞLANTISI
Salonda her sandalyeye Türk bayrağı ve Akşener posteri bırakılmış durumda. Saygı duruşunun ardından salondaki dev ekrandan kurulan bağlantılar ile Türkiye’deki illere bağlanılarak canlı yayınlar yapıldı. Canlı bağlantılarda herkesin yüzünün güldüğü, iyimserlik havasının oluştuğu vurgulanıyor. Canlı bağlantılarda halk ‘Cumhurbaşkanı Akşener' diye slogan atılıyor. Salon da bu sloganlara katılıyor. Ardından İYİ Parti Lideri Akşener'in partiyi kurma çalışmaları ve parti kurmasından sonraki yurt gezilerine ilişkin mültivizyon çalışması ekrandan yayınlandı. Görüntülerde Akşener’in İçişleri Bakanlığı ve Meclis Başkan vekilliği yaptığı döneme de yer verildi. CHP'li 15'ler de mültivizyonda yer buldu. Akşener'in CHP'den İyi Parti'ye geçen vekillere teşekkürü salona dinletildi.
AKŞENER SAHNEYE GELDİ
İşte Akşener konuşmasına başladı. İYİ Parti Liderinin konuşmasından önemli satırbaşları;
"Engelleri aşmak istiyorsan önce insanı seveceksin. Önce insanı seveceksin ki engel aşma azmi nedir göreceksin. Önce insanı seversen önündeki tüm dağlar düzlük olur.
Yürür gidersin. İnsanı seversen, adaleti eşit dağıtmak bir lütuf olmaz. Önce insanı seversen, insana dair farklılıkları kabul etmek devletin lütfuna bırakılmaz. Devlet, insanı bir tehdit unsuru gibi göremez. Kendine göre iyi olanı tutup, kötü olanı uzaklaştıramaz. İnsanı seversen, onu sizden bizden diye ayıramazsın. Kimden olursa olsun, onun acı çektiğini bilirken evinde huzurla uyuyamazsın. İnsanı seversen, benim çocuğum diyemezsin. Tüm çocuklar bizim çocuğumuzdur. Çocuk üşürken benim evim, benim sofram diyemezsin. Başını yastığa huzurla koyamazsın, koymamalısın.
Bugün burada sizlere seslenirken, sizlerden öteye her bir rengiyle, her bir sesiyle, her bir fikriyle dünyanın en güzel milletine seslenmek istiyorum. Canımdan, canımızdan, aziz milletimiz cumhurbaşkanlığı adaylığına karar verirken düşündüğüm tek şey vardı. Son yıllarda insanla devlet arasında gittikçe derinleşen uçurumu ortadan kaldırmak. Kim bilir belki de bugünün çok partili siyasi hayatın, demokrasiye uygun ilk seçiminin yıl dönümüne rastlaması manidar bir tesadüftür.
14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerle Türkiye demokrasi tarihinde bir büyük değişim yaşamıştır. Bugün millet yeniden büyük bir değişime ihtiyaç duymaktadır. Biz bu ihtiyacın farkındayız. Milletimize güvendik, milletim beni mahcup etmeyerek bütün engel, tehditlere rağmen sadece 6 saat içerisinde 100 bin imza vererek bir kez daha demokrasimize sahip çıktığını göstermiştir.
"MİLLETİMİZ BÖYLE KARANLIK HAVAYI HAK ETMİYOR"
Gittikçe de artan bir şekilde hırpalanan insanlarımıza ‘yalnız değilsin’ diyoruz. Çünkü ülkemizin siyasal iklimi soğuk, havası oldukça ağırdır. Milletimiz böyle karanlık bir havayı hak etmiyor. Biz de bu havanın değişmesinde, milletimizin yeni ve ferahlatıcı bir iklim talep etmekte son derece kararlı olduğunu görmekteyiz.
"KENDİ TÜKENMİŞLİĞİNİ İTİRAF EDİYOR"
Bir siyasi partinin lideri 16’ıncı yılında ‘adalet ve özgürlük vaat eden manifesto yayınlamaya ihtiyaç duyuyorsa, milleti saf yerine koymaktan öte kendi tükenmişliğini itiraf ediyor. Sözün tükendiği yerdir. Artık bu yorgun ve yıpranmış defterin kapanması gerekir.
Türkiye’de 7 milyon 500 bin çocuk, geçtiğimiz kışı üşüyerek geçirdi. Bu bilgi önüme geldiği günden bugüne hiç aklıma çıkmıyor. Farkında mısınız? Türkiye umutsuz gençlerin ülkesi oldu. Oysa ülkemizin kuruluş süreci, hatta daha da geriye gidiyorum. Tüm tarihimiz umutların ülkesi olduğumuzu gösteren işaretlerle doludur. Umutsuzluk örtüsünü kaldırmak zorundayız.
Bugün sizlerle cumhurbaşkanı olduğumda, Türkiye’de nasıl bir devlet, vizyon olacağını paylaşacağım. Öncelikle bilinmesi lazımdır ki, devleti yönetmek ayrı şey, gündelik politikaların peşine takılmak ayrı şeydir. Ve maalesef Türkiye’nin en büyük şansızlığı da bu noktada olmuştur. Son yıllarda kendisine yapılmış tüm yanlışlara, haksızlıklara rağmen Türkiye nasıl bir ülkedir hatırlatmak isterim.
“TÜRKİYE, ŞARTLAR NE OLURSA OLSUN
İMKANSIZI BAŞARMANIN BİZZAT KENDİSİDİR”
Türkiye bir verdiğinizde bin verim alacağınız kadar bereketli bir toprağa, kültüre, insan kaynağına sahip bir ülkedir. Türkiye üzerine oynanan tüm oyunları bozma, düşmanın gücü ne olursa olsun üstesinden gelme yeterliliğinin kanıtlarıyla dolu tarihe sahiptir. Türkiye tek bir ferdine tehdit hissettiği an küskünlüğünü unutup, o tehdidi yerle bir eden, uğruna ölünesi bir milletin ülkesidir. Türkiye, uluslararası camiada durum ne olursa olsun dikkatleri üzerinde tutmayı hak eden, üstün niteliklere sahip bir ülkedir. Türkiye, şartlar ne olursa olsun imkansızı başarmanın bizzat kendisidir. Bizler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten bunu öğrendik. Kısaca Türkiye, ayaklarından tutup geriye çekenler olmasa zirveye çıkacak bir ülkedir. Yeter ki ülkemiz siyaset insanları tarafından değil devlet insanları tarafından yönetilsin. Yeter ki ülkemiz, öngörüsüz politikalar, kısır çekişmeler arasına sıkışmasın, sıkıştırılmasın.
“GİTTİĞİM HER YERDE BANA HEDİYE EDİLEN TÜLBENT VE YAZMALARI ÖPÜP BAŞIMA KOYMA NEDENİM BUDUR”
Her ailede olduğu gibi bu yolda da kadınlar hayati önemdedir. Gittiğim her yerde bana hediye edilen tülbent ve yazmaları öpüp başıma koyma nedenim budur. O tülbentler, o yazmalar Anadolu’nun en saf, en temiz sembollerinden biridir. Güneş bizsiz hiç doğmadı, biz güneşin her doğuşunda yine olacağız. Yine tüm dünya milletlerini kıskandıracak büyük zaferler yaşayacağız. Savaşmak gerektiğinde o savaşı kazanacak kadar güçlü olacağız. Ama her zaman tavrımızı yaşatmak üzerine kurmanın gereğine inanıyoruz. Bu tutum, benim ve ekibimin devlet yönetme anlayışının karakterini oluşturmaktadır.
“YOKSULLUK, İKTİDARI SÜRDÜRME ARACI OLAMAZ, OLMAMALIDIR”
Milletimizin yüzde 82’si geçmişe özlem duyuyor. Hazin olan bu rakama gençlerin de dahil olmasıdır. Bizim devlet anlayışımız, insanı yaşatan devlettir. Devlet, milletine bu çerçeveden bakmayı samimiyetle başarırsa iktidarla yoksulluğun sürdürülmesinden beslenemez. Yoksulluk, iktidarı sürdürme aracı olamaz, olmamalıdır. Bizim devlet tahayyüllümüz yeniden dünyaya örnek gösterilecek bir devlet anlayışıdır. Tarihin her döneminde böyle oldu. Her zaman doğu ve batıya örnek olduk.
“DEVLETİN İŞLEYİŞ MALİYETİNİ DÜŞÜRECEK ÇÖZÜMLERİMİZ VAR”
Öncelikle hedefimiz devlet ile insan arsandaki uçurumu kaldırmaktır. Devlet her bir ferdinin, etnik, dini, mezhepsel, cinsiyet ve kültürel farklılıklarına bakmaksızın hizmet eşitliğini sağlamakla yükümlüdür. Devleti hantal yapısından kurtararak, o hantallıktan beslenen yapıları bertaraf edeceğimiz çözümlerle görüyoruz. Devletin işleyiş maliyetini düşürecek çözümlerimiz var. Devlet devlet gibi çalışacağız, çiftlik ise devletin içinden çıkarılıp yeniden doğaya ait olduğu o güzel yere bırakılmalıdır.
“KULELİ VE IŞIKLAR ASKERİ LİSESİ’Nİ YENİDEN AÇACAĞIZ”
Ve elbette ülkemizde bilimin gelişmesinin önündeki en önemli engellerden olan, üniversite camiasının kamburu olmaktan başka işleyişi kalmamış YÖK’ü tarihin sayfalarına göndermek bize nasip olacaktır. İktidarların suçunu binalara ödetmek gibi yamuk bir anlayışın ortaya çıkardığı sorunlara çözeceğiz. FETÖ’nün sızmasına göz yumularak perişan edilen, Kuleli ve Işıklar Askeri Lisesi’ni yeniden açacağız.
Onların yaptığı gibi terör örgütlerinin yuvasına çevirmeden, varlığımızın en büyük teminatı Türk ordusunun yuvası olmasını sağlamak bizim bu devlete borcumuzdur.
“BİZİM YAPTIĞIMIZ KÖPRÜLERDEN, GEÇEN DE GEÇMEYEN DE
PARA ÖDEMEK ZORUNDA KALMAYACAK”
Elbette biz de köprüler, yollar, hastaneler yapacağız. Ancak bizim büyük farklarımız olacak. Köprülerin sahibi müteahhitler değil, millet olacak. Bizim yaptığımız köprülerden, geçen de geçmeyen de para ödemek zorunda kalmayacak.
Yaptığımız yolların ömrü üç beş yıl olmayacak, çok daha uzun ömürlü bir mühendislik anlayışıyla yapılacak.
“NEFES ALAN KARAKTERİ OLAN ŞEHİR PLANLARIMIZ HAZIRDIR”
Şehirlere hançer gibi saplanan insanımızı gökyüzünü göremez hale getiren, rezidans müteahhitliği değil, medeni nefes alan karakteri olan şehir planlarımız hazırdır.
İnsanımıza balık istifi muamelesi yapan dev hastaneler yapmayacağız, biz bilgiyi kullanacağız. 700 yatak üzeri hastanelerin sağlık üretmeyeceğini, sistemin işlemeyeceğini biliyoruz. Daha küçük ölçekli, daha anlaşılabilir yapacağız.
"YATIRIMCIYA İKİ ŞART KOYACAĞIZ"
Sanayide çürüyen satılan fabrikalar yerine mutlaka yeni fabrikalar açılmasını teşvik etmek, tarım ve hayvancılıkta yeniden dünyanın en gözde ülkesi olmak için projeler hazırladık. Yatırımcıya iki şart koyacağız. Yatırım yaptığı çevreye zarar vermemek ve o çevrede yaşayan insanların rızasını almak. Bütün şartlarımız bu kadar olacak.
Einstein’ın dediği gibi, ‘her şey olabildiğince kolay olmalı ama basitçe geçiştirilmemelidir’ İşte biz bu nedenle yola çıktık. Daha kurulurken ilan etmiştik, iyi bir Türkiye istiyoruz. Ülkeyi yönetmeye talip olduğumuzu milletimizle paylaştık. Herkes çok net görüyor. Milletimizin yeni bir yönetime, kendisini tazelemeye ihtiyacı var.
“SEÇİM VAATLERİNE BAKINCA, SANKİ BUNCA YIL
ÜLKEYİ YÖNETENLERİ ONLAR DEĞİL SANIYORSUNUZ?”
O yeni yönetimin de milletin güvenini çok itina ile koruması gerekir. Çünkü millet ülkeyi yönetenleri taşıyacak araç değildir, ülkeyi yönetenler milleti taşımalıdır. Aynı krizlere tekrar tekrar yakalanan bir devlet yönetimi anlayışı olabilir mi? Devlet tiryakilerin ahdiyle devam edebilir mi? 16 yıldır ülkeyi yönetenlerin seçim vaatlerine bakınca, sanki bunca yıl ülkeyi yönetenleri onlar değil sanıyorsunuz?
“BİZİM ANLAYIŞIMIZDA DEVLET, HERKESE KAPISI AÇIK OLANDIR”
Elbette yeni bir yönetime ihtiyaç var. Zaten değişim de bunun için lazım. Bizim gayretimiz hep Türkiye’nin 21’inci yüzyıl ile ölçüşen bir çizgiye taşınması içindir. Ne mi demek istiyorum? Madem ki e-devlet uygulaması var, devlet kendi ürettiği bilgiyi vatandaşından talep etmemelidir. Savrulan, sürüklenen Türkiye’yi yükselen bir Türkiye yapmak istiyoruz. 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde, 81 milyonun cumhurbaşkanı olmak gerektiğini biliyoruz. Bizim anlayışımızda devlet, herkese kapısı açık olandır.
“DIŞ POLİTİKA, RÜZGARIN ÖNÜNDEKİ YAPRAK GİBİ SAVRULUYOR”
Cumhurbaşkanı forsuyla konuşan dil, 81 milyona sıcaklığını, sevgisini hissettirmeli ki dünya o Türkiye’nin gücünü hissetsin. Açıkça ifade ediyorum, tüm bir devlet yapısı tek bir kişinin gönlünü hoş etmeye odaklandığı için, son yıllarda giderek büyüyen bir yönetim boşluğu var. Kamu düzeni zamanın gerisine düştü. İdareciler olayların peşinde koşuyor. Dış politika, rüzgarın önündeki yaprak gibi savruluyor. Çünkü yönetim boşluğu var.
"BELİ VE ELİ SİLAHLI ADAMLAR SOKAKLARIMIZDA KOL GEZİYOR"
Eğitimden adalete, ekonomiden güvenliğe çözülme var. Çünkü yönetim boşluğu var. Döviz ve faiz almış başını gidiyor. Çünkü yönetim boşluğu var. İşsizlik son 10 yılın en kötü durumunda. Çünkü yönetim boşluğu var. Çocuklarımız taciz ediliyor, genç kızlarımız öldürülüyor. Beli ve eli silahlı adamlar sokaklarımızda kol geziyor. Kadınlarımız şiddet görüyor. Çünkü yönetim boşluğu var. Ormanlarımız, denizlerimiz yok ediliyor. Evcil olsun olmasın, bu dünyayı birlikte paylaştığımız hayvanlar katlediliyor. Yönetim boşluğu var. Ve biz bu yönetim boşluğunu doldurmaya geliyoruz ve biz milletimize rahat bir nefes aldırmaya geliyoruz.
ENFLASYONDA YÜZDE 5 HEDEFİ
Öncelikle ekonomimizi yeni bir çizgiye taşıyacağız. Dünyanın da bizi örnek alacağı uygulamaları geliştirmeliyiz. Biliyoruz ki ayakları yere basan, güven veren sağlam bir ekonomi olmadan Türkiye’yi geleceğe taşıyamazsınız. Çok önemli isimlerle ekonomi planımızı yaptık. O plana göre 2017 itibariyle 17’inci sırada olan Türkiye ekonomisini, hem milli gelir düzeyinde hem de 2017 itibariyle 67’inci sırada olan kişi başı milli gelirde, dünyanın ilk 10 ekonomisinin arasına yükselteceğiz. İlk beş yıldaki hedefimiz 10 ülke arasına girebilecek, bu vizyon için enflasyonu yüzde 5’in altına düşürmek, gerekli yapısal reformlar ve altyapı reformlarının bütününü gerçekleştirmek olacaktır. Böylece ülkemizi, gençlerimizi, kadınlarımızı gelecekte dünyanın rekabet edeceği alanlara hazırlamış olacağız. Büyümeyi adil şekilde, her gelir grubunda hedefleyerek, dengeli bir büyüme ile ve düşük gelirlileri koruyarak yapacaklarımızı planladık.
“DÜNYANIN EN KARMAŞIK VERGİ VE TEŞVİK SİSTEMLERİ TÜRKİYE’DE”
Bütün enerjimizi üretime vereceğiz. Sanayiden tarıma üretime ve üretene pozitif ayrımcılık yapılması gerekiyor. Ekonomiyi, siyaset erbabının zenginlik dağıttığı bir ilişki ağı olmaktan çıkartmak gerekiyor. Böyle yapmadığımız sürece, kazandıklarını kaybeden ülke olmaya devam ederiz.
Dünya Bankası’nın iş yapabilme sıralamasında Türkiye 190 ülke arasında 60’ıncı sırada yer alıyor. İş kurmak hem zor, hem pahalı. İlk 10’u hedefliyorsan iş yapmanın önündeki engellerini kaldırmak gerekiyor. Biz ekonomiyi siyasetçi değil, güven yönetir diyoruz. Ekonomiye duyulan güvensizliğin maliyeti millete ağır yük olarak geri dönüyor. Cumhurbaşkanı olduğum gün ekonomi bu güveni hissedecektir. Dünyanın en karmaşık vergi ve teşvik sistemleri Türkiye’de.
Devlet öğrencinin harçlığından, yediği tosttan, kitabından vergi alır mı? Alıyor. Asgari ücretliden, benzinden vergi al, arabadan ÖTV al, bir de üzerinde yol ve tünel parası al. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem yok.
“BİZİM İÇİN İTİBARLI KİŞİ, TEMİZ BİR KALBİ OLANDIR”
Artık dünya vergi ve teşvik sistemini basit, sade hale getirmiş durumda. Biz de bunu uygulayan yaklaşımlar benimsiyoruz. Önceliğimiz vergi tabanını genişleterek vergi yükünün düşürülmesine imkan sağlayacağız. Son 16 yılda, 4,5 trilyon liraya yakın para toplanmış. Ama milletin parası har vurup harman savrulmuş. Bu iş sadece kaynak meselesi değil, aynı zamanda akıl ve ahlak meselesidir. Bir devletin temsilcisi itibarını kaba bir gösteriş sunup sonra da ‘itibarda tasarruf olmaz’ diyerek işin içinden çıkamaz. İtibar, mal ve mülk üzerinden kurulmaz, itibar kişinin sözünde durması, dürüst olması, hırsızlık ve yolsuzlukla anılmaması gibi üstün değerlerle kazanılır. Bizim için itibarlı kişi, temiz bir kalbi olandır. İtibara da yamuk yerden bakan bir zihniyetle Türkiye 16 yılını harcadı. Ne büyük bir devletmişiz ki hiç hak etmeyen bir kadronun yanlışlarına rağmen yıkılmamayı başardık.
"YAKARSA DÜNYAYI GARİPLER YAKAR"
Tarımda durum farklı mı? Lüks arabaya verilen yakıtla, traktöre verilen para aynı para. Bu nasıl sistemdir ki, ne üreten, ne satan ne de alan memnun. Bizler tarıma sanayi gibi bakmak zorundayız. Çiftçimizin rekabet edebileceği şartlara kavuşması sağlanmalıdır. Beş yıl içinde tarım havzası olma kararımız var. Planımız, programımız yol haritamız hazır. Diyorlar ki, toplum ikiye ayrılıyor. Dindarlar ve sekülerler diye. Yanlış. Modernler ve gelenekçiler diye, yanlış. Evet toplum ikiye ayrılıyor. Bir tarafta helal ekmek peşinde koşan milyonlar, diğer tarafta rant peşinde koşan siyaset simsarları. Bir tarafta geçim işin koşuşturanlar, diğer tarafta yandaş müteahhitler. Büyük usta ne diyordu? “Yakarsa dünyayı garipler yakar” Türkiye’yi de yakarsa, mutfak yakar, geçim derdi yakar.
“MİLYARDER GENÇLERİMİZ VE KÜRESEL MARKALARIMIZ NEDEN OLMASIN?”
Güçlü aile güçlü toplum demektir. Şehrin sokaklarında ezilen aileler bizi yarınlara taşıyamaz. Üşüyen çocuklarımız var. Biliyoruz ki çocuk üşürse, devlet üşür, millet üşür. Bundan daha önemli bir devlet bekası ve millet bekası yoktur. Dünyayı artık gençler taşıyor. Ülkeleri gençler zenginleştiriyor. Yaklaşık 25 milyon öğrencimiz var. Dünyanın merkezi pasifike kayarken, genç milyarderler her geçen gün artıyor. Milyarder gençlerimiz ve küresel markalarımız neden olmasın? Teknoloji üretmek lazım. Nasıl olacak? Tabi ki iyi bir eğitim sistemiyle. Eğitime baktığımızda acı gerçek. İnsan kalitemizin çok altında bir eğitim sistemimiz olduğunu görmekteyiz. Bugünkü sistem içerik olarak 21’inci yüzyılı kavrayamadığı gibi, iyi okul – kötü okul, özel okul – devlet okulu ayrımlarının kaldırılamaz bir noktaya geldiğini görüyoruz. Bugün Silikon Vadisi’nde, Japonya’da Almanya’da bir çok Türk genci Ar-Ge merkezlerinde çalışıyor. Türkiye’nin ortamını onlarla iş birliği halinde, yüksek teknoloji üretecek hale getirmeliyiz.
Ne var ki medya bize yer vermediği için sosyal medya aracılığıyla defalarca paylaştık. Üniversiteler bir birikimin üzerinde yükselen kurumlardır. Üniversiteleri her ne şekilde olursa olsun bölmek, bir ülkenin geleceğine yapılmış en büyük ihanetlerden biridir. Cumhurbaşkanı olduğum ilk gün, bu kararın iptal sürecini başlatacağımızı buradan ilan ediyorum.
“ÖZGÜRLÜK ALANLARINI DARALTAN YÖNETİMLER KORKAK YÖNETİMLERDİR”
Çok uzun zamandır adalet sistemimizin üzerinde güvenilirlik sorunu bulunmaktadır. Eğer insan adaletin herkese farklı dağıtıldığına inanıyorsa, devletin can damalarından biri kopuyor demektir. Özgürlük alanlarını daraltan yönetimler korkak yönetimlerdir. Ülkemizde hukukun üstünlüğünü savunmak, siyasetçilerin esaretinden kurtarmak zorundayız. Ülkeyi yönetenler kendi adaletlerini ayrı, milletin adaletlerini ayrı dağıtamazlar. İçinde adalet olmayan adalet. İçinde adalet olmayan adalet saraylarına ihtiyacımız yok. Bizim için muteber olan ‘devletin dini adalettir’ sözüdür.
“HİÇBİR NAMUSLU YÖNETİCİ, MESELA FETÖ’YÜ
İŞİNE GELDİĞİ GİBİ KULLANMAYI DÜŞÜNEMEZ”
Dış politika siyasetçilerin iki dudağının arasına sıkışmaması gereken, ülkenin çıkarını öne koyan bir alan olmalıdır. Dış politikamızın gelişmemesindeki en büyük engellerden biri terördür. Terör, kontrolsüz gibi görünen ne var ki sahibi çoğu kez bilinen insanlık dışı araçtır. Ülkemizin terörle mücadelesinin ilk adımı, terörü besleyen ülkelerle ilişkisini akılcı bir temele oturtmasıdır. PKK, FETÖ, PDY, IŞİD ya adı bir başkası fark etmez, teröre kontrol edilebilir, zaman zaman kullanılıp zaman zaman devre dışı bırakılabilir bir araç olarak asla bakılamaz. Hiçbir devlet, hiçbir terör örgütüne müsamaha edemez. Hiçbir terör örgütüne, kendi işine geldiği zaman iyi, gelmediği zaman kötü anlayışıyla yaklaşamaz. Hiçbir namuslu yönetici, mesela FETÖ’yü işine geldiği gibi kullanmayı düşünemez. Tekraren söylüyorum, hiçbir namuslu yönetici bunu düşünemez. Terör örgütlerini, kendi çıkarlarınız için kullanmaya kalkar, kendinize rakip olan herkesin üzerine salmaya, FETÖ’yü kontrolünüzde tutarak, masum insanlara iftira atmaya kalkarsanız, sadece insanlık suçu işlemiş olmazsanız, aynı zamanda eğer iman edenlerdenseniz günah ve vebal peşinizi bırakmaz. Eğer iftira atmayı karakterinizin bir parçası sayarsanız, 1 Nisan’da dediğimiz gibi adınız Haccac gibi yazılır tarihe.
“BU MAĞLUBİYETİN FATURASINI ÖDEMEK DE KAHRAMAN ORDUMUZA DÜŞMEKTEDİR”
Sadece ve sadece aldatılan saflar değil, acz içindeki cahillerdir. Türk dış politikası tarihin çok gerisine düşmüş anlayıştan vazgeçmeli. Bu mağlubiyetin faturasını ödemek de kahraman ordumuza düşmektedir. Varlığı barışın güvencesi, milletinin ve vatanının bekasını sağlamak olan ordusu, iktidarın hata düzelticisi konumuna getirmektedir. Biz krizlerden değil, krizlerden beslenenler değil, yeniden dünyaya örnek olacak bir devlet dış politikası hazırladık. Göreve geldiğimiz gün, milletimiz de dünya da bu farklı anlayışı hissedecek. Bizler parmak sallayarak yenilerek değil, şeffaflıkla konuşarak kazanmak isteyen bir dış politika uygulayacağız.
“DEVLET OLMAK İNSANLARIN ÖLMESİ ÜZERİNE DEĞİL,
YAŞAMASI ÜZERİNE POLİTİKA ÜRETMEK DEMEKTİR”
Ekran önünde ayrı, kapı arkasında ayrı konuşarak milletinizi aldatamazsınız. Türkiye yeni dünya düzeninde anlamı sorgulanan, ekonomik coğrafya kavramıyla anılmalıdır. Türkiye, bürokratik kolaylık ve hukuka güven ilkesiyle, kolay ulaşılabilir hale gelecek. Devlet olmak insanların ölmesi üzerine değil, yaşaması üzerine politika üretmek demektir.
“DEVLET GİBİ DAVRANMAZSANIZ, 5 MİLYON MÜLTECİNİZ OLUR”
Devlet gibi davranırsanız Afrin olmaz ve mülteci dalgası altında kalmazsınız. Mülteciler için kararlı bir politika üretiyoruz. Ve diyoruz ki, herkes kendi vatanında mutludur. 2019 Ramazan’ında biz onların misafiri olarak, Suriye’de mültecilerle birlikte iftar yapacağımız bir dış politika anlayışıyla hareket ediyoruz. Devlet gibi davranmazsanız, 5 milyon mülteciniz olur. 150 milyar lira harcarsınız.
“TÜRKİYE’DE DEVLET ADAMLIĞI MIZIKÇI ERGEN ANLAYIŞIYLA OLMAZ, OLAMAZ”
Türkiye büyük potansiyele sahiptir. 81 milyona değil 181 milyona tok ve onurlu yaşam sunar. Had bildirmek, bağırıp çağırarak ülke yöneteceğini sanmak, şuuru sorunlu bir anlayıştır. Türkiye’nin gücüne milletin aklını katmak gerekiyor. Dışişleri bürokrasisi ülkemize yapılan hakaretlere cevap yetiştiremez oldu. Türkiye’de devlet adamlığı mızıkçı ergen anlayışıyla olmaz, olamaz. Olursa Türkiye’nin kredisini tüketirsiniz. Bugün olan budur. Türkiye dünyanın Türkiye’sidir. 200 milyonluk Türkçe konuşan Türk dünyasının kalbidir. 1 milyarlık Müslüman aleminin yüzünü döndüğü bir ülkedir. Ve bu hep böyle olmuştur. Türkiye aynı zamanda Avrupa’dır. Hem de asırlardır böyledir.
“ABD’YE EN ÇOK BAĞIRANLARIN ÇOCUKLARI VE TORUNLARI,
ABD PASAPORTU TAŞIYORSA KİME GÜVENEBİLİRİZ?”
ABD’ye en çok bağıranların çocukları ve torunları, ABD pasaportu taşıyorsa kime güvenebiliriz? Son yıllarda Türkiye ABD ilişkileri eskilerin deyimiyle ‘çift yüzlü yorgana’ dönmüştür. Dışarıda başka bir şey söylenmekte, içeride başka bir şey olmaktadır. Bölgemizdeki ülkelerin kalkınması ülkemizin menfaatinedir. Güçlü Irak, güçlü Suriye, daha güçlü Türkiye demektir. En kötü komşu, hem içeride kavga eden hem de dışarıda sizinle kavga edendir. Bakın dünyaya, gelişmiş ülkelerin tamamı komşularıyla iyi ilişki ararken, bize kavga tavsiyelerine kulak kabartamayız, Müslümanların bombalanmasına el ovuşturan olamayız. Onlar sevinse de biz sevinemeyiz. Çünkü biz büyük bir milletiz.