Samimiyetle söylüyorum şimdiye kadar hep böyle oldu!
Bakın işte, şimdi de aynı sendrom tekrarlamaya başladı! Aslında günler öncesinden "bayram yazısı" moduna girmiştim. Sadece kendim değil! İbrahim Zencirci'yi de aynı moda sokma gayretlerim bilinmektedir!
Ancak, ne hikmetse şu anda "bayram yazısı" olarak kafamda derlemeye çalıştıklarımın tamamını bir kenara bırakarak "Okuyucunun Ergenekonu" (!) olayına girizgah yapmak istiyorum! Sizlerden de talebim, içeriği "bayram"dan uzak olan bu yazıyı "bayram yazısı" olarak kabul etmenizdir! (Hoş, başka şansınız da yok ya!)
* * *
Değişen ve gelişen iletişim imkanları, günümüzde yazar ile okur arasındaki bağlantıyı öylesine sıklaştırdı ki, bu durum zaman zaman güzel olaylara vesile olurken, azımsanmayacak ölçüde de çirkin ve akla hayale gelmeyecek durumları beraberinde getiriyor!
35 yılı aşkın bir zamandır içinde bulunduğum yazılı ve işitsel medyada yaşamadığım sahne kalmadı dersem yalan olmaz. Ancak, sanal yani internet medyada 3 yıla yaklaşan deneyimlerimden yola çıkarak söyleyebileceklerim, geçmişin deneyimlerini unutturacak cinsten olduğunu da söylemekten hiç mi hiç beis duymam!
Ulusal medya mensubunun yaptığı haber ya da yazdığı makale, okuyucu tarafından değerlendirilip yazara dönmesindeki süreç ile, yerel habercilik yapan birisi olarak kaleme aldığım yazının ya da yayına koyduğum haberin "okuyucu" dönüşü arasındaki hızlılık ve "sertlik" derecesi mukayese edilmeyecek düzeyde olduğunu hatırlatarak "okuyucu Ergenekonu" düşüncelerime ancak giriş yapabildiğimi düşünüyorum!
Uzun bir süre yaptığım haberlerde ve köşe yazılarında (yazarlarımız da dahil) "okuyucu yorumu" köşesine yer vermemiştik! Bunun nedeni de Çankırı geneline yayın yapan günlük gazete ve internet sitelerinden "kıyaslanamayacak" derecede özgür ve bir o kadar da "bağımsız" olmamızdı.
Böylesi bir avantajı da "yağdanlık" ya da sayın İbrahim Zencirci'nin dilime kazandırdığı "ciğercinin kedisi" tanımlamalarından uzakta kullanmayı tercih etmiş, olan biteni tüm çıplaklığı okuyucu ile paylaşmayı ilke edinen bir yayıncılık anlayışını Sözcü18'de oturtma gayretlerine girişmiştim!
Bu düşüncemi büyük çapta başardığımı(zı) düşünüyorum. Gerek yazı ailesi olarak gerekse "bir kısım" okuyucu ile birlikte.
Ancak; dedim ya "okuyucunun Ergenekonu" (!) da mevcut!
Pusuya yatmış bekliyor! Sanmayın ki bir kişi! Bir şekilde geniş bir topluluk! Ancak, Sözcü18'i takiple (24 saat) görevlendirilmiş "maşa"ları mevcut! Haber ve yazılarımız okunuyor! Arada rastlanılan bir cümle ya da kelime, işin içinden cımbızla alınıyor ve gereken yerlere iletiliyor!
Sonrası mı; orasını sormayın! Ve bu "okuyucu Ergenekonu" kendi arasında hızlı bir iletişime geçerek, Sözcü18'de yer alan haber ya da köşe yazısı başlıyor "Ergenekon'a yakışan yorumları" almaya!
Asmalar, kesmeler, küfürler ve benzeri her türlü tacizler!
Arada bir tanıdıklara rastlıyoruz! Ve "Hayırdır! Sen de mi böyle düşünüyorsun?" diyorum... Aldığım cevap evlere şenlik; "Ya hoca, inan ben o yazıyı okumadım! Sadece bir bölümünü gördüm! Vaktim olmadı! Arkadaşlar böyle dediler, ben de yorum gönderdim. Ama akşama okur, yarın sana düşüncemi belirtirim" (!)
İnanmayacaksınız ama, bunu söyleyen 657'nin 1-3. derecesinden emekli olmuş Çankırılı! Ve günler haftalar geçmesine karşın hala arayacak! Aramasını beklemiyorum ama, umarım hiç değilse yazımı okuma fırsatını kendisine yaratmıştır!
Varın 18-20 yaşlarındaki "yarının Ergenekoncu adayı" olabilecek okuyucu profilini siz düşünün!
* * *
Belediye Başkanı İrfan Dinç'in oğlu M. Fatih Dinç'in son mahkumiyet kararını okumuşsunuzdur (Nedense hiçbir gazete ve internet sitesi yayımlamadı) (!) Cankiri.tv sahibi A. Ali Koç ve kardeşi Şevket Koç'a, kendisine ait genccankiri.com web sayfası üzerinden yaptığı hakaretler ve iftiralar sonrası açılan dava ile mahkum oldu M. Fatih Dinç! (Benim şahsi fikrime göre, M. Fatih Dinç'in kaleme aldığı yazıları babası İrfan Dinç'in yazdığını düşünüyor, genç yaşta böylesi bir cezanın oğul Dinç'e çok şeylere mal olacağını üzülerek belirtmek istiyorum)
Mahkemenin aldığı bu kararı çok mu çok önemsiyorum. Çünkü, Çankırı kazanı içerisinde zaman zaman kendisini gösteren benzer web sayfaları mevcut! Bu sayfalar, daha doğrusu "sayfa bozuntuları" şahsım hakkında öylesine galiz küfürler ve iftiralar savurdular ki, M. Fatih Dinç'in yazdıkları ve söyledikleri 337 gün ceza aldıysa (tek kişi üzerinden) bana yapılanların karşılığını benim rakamlaştırmam mümkün değil.
Ve "okuyucu Ergenekonu"na ibret-i alem olsun diyerek M. Fatih Dinç'in ceza aldığı dosyayı sizlere sunacağım. Sunacağım ki, mahkemenin hangi cümlelere TCK'nın hangi maddeleri üzerinden hapis cezası verdiğini cümle alem öğrensin! Öğrensin ki, bilgisayar başına geçip de "cangırılıııı", "ozcangırılı", "adsız" ya da benzer rumuzlarla "yorum" adı altında "galiz küfürler" ve de "tehditler" savuranlar biraz da olsa şapkalarını önlerine alıp düşünme fırsatı bulsunlar!
"Düşünmez misiniz?" (!) Orasını da siz bilirsiniz... Ben 35 yıldır çeşitli mecralarda yazıyorum ve de konuşuyorum. Bugüne kadar yazdıklarımın sonucunda da hiç mi hiç ceza almadım! Ama ibret-i alem için şahsıma ve aileme galiz küfür savuranları "mahkum" ettirmek için elimdeki tüm malzemeyi yargıya sunacağım! Bu biline...
Ben bunları yazınca bazı çatlak sesleri de duyar gibi oluyorum: Sen de başkaları için neler yazıyorsun?
Sapla samanı karıştırmanın anlamı yok. Bu köşeleri aldıysak, şahıslara hakaret etme hakkını almadık. Yaptığımız ve hayatımızı kazanmaya çalıştığım mesleğimde "hakaret" ile "eleştiri"nin hangi çerçevede sınırlandırılması gerektiğini bilmenin ötesinde ezberlediğimi düşünüyorum. Eleştiri ile hakareti ayırdedemeyenlere nacizane tavsiyem, ya bunu ayırdetmeyi öğrenmeleri, ya da bilgisayardan hele hele "yorum" (!) uzak durmayı becersinler!
Hoş, beceremeyenler için M. Fatih Dinç "tescilli" örnek olarak karşımızda!
On günlük Kurban Bayramı tatili bitiminde açılacak bu davalarla birlikte, özellikle ve özellikle sermayesi sadece ve sadece "küfür ve hakaret" olan kişileri son kez uyarmayı görev biliyor, bu duygu ve düşüncelerle bayramınızı samimi ve içten dileklerimle kutluyorum.