2 Haziran 2010 günü New York Times/International Herald Tribune'de yayımlanan "This Israeli Government Has Gone Too Far- İsrail Hükümeti çizmeyi aştı" başlıklı makalesinin 4 Haziran 2010 tarihinde Yeni Şafak Gazetesi "Yorum" bölümünde türkçe olarak yer aldı. İsterseniz gelin şimdi Çankırı milletvekili Suat Kınıklıoğlu'nun orjinali ingilizce olarak yayımlanan yazısına bakalım.
İSRAİL HÜKÜMETİ ÇİZMEYİ AŞTI - Suat Kınıklıoğlu
İsrail Gazze Savaşı'nı başlattığından ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan arasında Davos'ta meydana gelen olay ülkelerimiz arasında görüş ayrılıklarının altını çizdiğinden beri İsrail'i ziyaret eden tek Türk politikacıyım.
İsrail'de çok sayıda dostum var ve geçen yıl İsrailli bir düşünce kuruluşu tarafından davet edildiğimde İsrail'i ziyaret etmekte tereddüt etmedim. Türkiye ve İsrail'in, Gazze'deki insani durumla ilgili görüş ayrılıklarına rağmen, aralarındaki görüş ayrılıklarını giderebileceklerine dair iyimserliğimi sürdürdüm.
Bununla birlikte Pazartesi, ben ve ulusumun 72 milyon vatandaşı için bir dönüm noktası idi. Pazartesi günü, İsrailli komandoların, Gazze'ye giden ve tıbbi malzemeler, oyuncak ve yiyecek maddeleri ile yüklü olan küçük bir Türk yardım gemisine düzenledikleri ve 9 barış eylemcisinin ölümüne neden olan baskını seyretmek Türkiye'yi şok etti.
Uluslararası sularda meydana geldiği için baskın zaten başlı başına yasadışıdır. Nobel Ödülü sahibi Mairead Corrigan-Maguire, Alman milletvekilleri, gazeteciler, iş adamları ve 86 yaşında bir Yahudi soykırımı gazisi dahil, gemilerdeki 600 barış eylemcisi, hiç de İsrail'in iyi eğitilmiş komandolarına tehdit oluşturabilecek hedefler değillerdi.
ÖLDÜRMEK İÇİN GELMİŞLERDİ
Serbest bırakılan barış eylemcilerinin ifadeleri, gemiye saldıran İsrailli komandoların öldürmek için ateş ettiklerini ve elektroşok tabancaları kullandıklarını açıkça gösteriyor.
Bu ifadeler, kati bir şekilde İsrailli politikacılar ve İsrail ordusundan gelen hikâye ile ciddi olarak çelişiyor. Bu nedenle BM Güvenlik Konseyi'nin talep ettiği gibi acil, tarafsız, güvenilir, şeffaf ve uluslararası standartlara uygun bir soruşturma yapılması zorunludur.
Birleşmiş Milletler, Türkiye ve uluslararası kamuoyu ne olduğunu, nasıl olduğunu ve 9 barış eylemcisinin ölümünden kimin sorumlu olduğunu bilmek istiyor.
Yardım filosuna yapılan baskının iki boyutu var: Birincisi, bu baskın Türkiye-İsrail ilişkilerine tamir edilmesi zor boyutta zarar verdi. Türkiye, bağımsız bir soruşturma istiyor, resmi bir özür ve İsrailli komandolar tarafından öldürülenler için tazminat talep ediyor. Ankara ayrıca bu suçun sorumlularının bulunup cezalandırılmasını istiyor. Bu önlemler dışında herhangi bir şey Türkiye'yi tatmin etmeyecektir.
Şu andaki İsrail hükümetinin anlamıyor göründüğü şey, bu eylemin, siyasi kanaatler dikkate alınmaksızın, Türklerin İsrail ile ilgili algılamalarındaki kritik bir eşiğin geçilmesidir. Dünden sonra artık Türkler, mevcut İsrail hükümetini düşmanca görüyorlar. Eğer İsrail çabuk ve sorumlu bir şekilde yanıt vermezse, anlaşmazlığın daha da tırmanma potansiyeline sahip olduğu şüphesizdir.
İkincisi, yardım filosu baskını fiyaskosu ile ilgili önemli bir uluslararası boyut var. 9 barış eylemcisinin İsrail tarafından öldürülmesi, uluslararası normların ve hukukun bu İsrail hükümeti tarafından açıkça hiçe sayıldığını bir kez daha gösterdi.
Uluslararası toplumun, daha da önemlisi ABD'nin İsrail'in aşırı güç kullanmasına göstereceği tepki, ABD'nin Orta Doğu'daki güvenilirliği için bir sınav teşkil etmektedir. Çok sayıda Avrupalı devlet ile birlikte Birleşmiş Milletler, küresel kamuoyu ve ABD, İsrail'in uyguladığı şiddeti eleştirmek üzere ahlâki bir sorumluluk taşımaktadırlar.
Türkiye, ABD'nin tepkisini yakından izliyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun belirttiği gibi bu ABD için Türkiye ile İsrail arasında bir seçim değildir. Bu, doğru ile yanlış ve yasal ile yasadışı arasında bir seçimdir.
ARTIK DÖNÜM NOKTASINDAYIZ
Orta Doğu birçok açıdan bir dönüm noktasına yaklaşıyor. İsrail'in eylemlerine göstereceği tepki ile ABD, gelecekte nasıl bir Orta Doğu ile karsılaşacağına karar verecek. İran'ın nükleer programını kuşatan gerilim, Irak'taki tehlikeli ve belirsiz durum ve Afganistan'da devam eden savaş dikkate alındığında, bu, daha da kritik olamazdı.
Dahası, yardım filosu baskını, Gazze'ye yönelik ablukanın artık sürdürülebilir ve haklı gösterilebilir bir tarafının olmadığının altını bir kere daha çizdi.
Gazze bugün bir açık hava hapishanesi durumundadır. Uluslararası Af Örgütüne göre, 1.4 milyon Filistinli, Gazze Şeridini boğmayı amaçlayan toplu bir cezalandırmaya maruz kalmaktadır.
Kitlesel işsizlik, şiddetli fakirlik ve yoklukların neden olduğu gıda maddeleri fiyatlarındaki artışlar, her beş Gazzeliden dördünü insani yardıma muhtaç duruma getirdi. Bu nedenle Özgürlük Filosu, Gazze'ye yardım götürmek istedi. Özgürlük Filosu ayrıca Gazzelilerin dünyanın geri kalanı ile ticaret yapma ve etkileşimde bulunmasına izin verilmesi gerektiğine dünya kamuoyunun dikkatini çekmek istedi.
TÜRKLER BUNU HAKETMEDİ
Biz Türkler, 1492'de İspanya'daki Engizisyondan kaçan Yahudilere sıcak bir şekilde kucak açtık. Diplomatlarımız, Avrupalı Yahudilerini Nazilerden kurtarmak için hayatlarını tehlikeye attılar. Yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti, geleneksel olarak Yahudilere karşı misafirperverlik gösterdiler.
Ancak artık mevcut İsrail hükümetinin vahşi ve zalimce politikalarına, özellikle bu politikalar vatandaşlarımızın hayatlarına mal oluyorsa, müsamaha gösteremeyiz. Ne Türklerin ne de uluslararası toplumun vicdanı artık Netanyahu hükümetinin sorumsuz politikalarının yükünü taşıyabilir. Hem İsrail hem de Türkiye daha iyisini hak ediyor.