Cumhuriyet'ten Orhan Bursalı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD gezisine katılan gazetecilerden bir tanesi. Kılıçdaroğlu'nun ABD'den Türkiye'ye dönüş yolunda gazetecilerle uçakta yaptığı görüşmeyi kaleme alan Bursalı, şunları kaleme aldı.
"ABD gezisinin bir muhasebesini yapmasını istedik CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan... Memnun. Şüphesiz bir politikacı “Ya istediklerim olmadı demez”... Ama gezinin planlanan içeriğine bakarsak hepsi gerçekleşti. Hiçbir sorun çıkmadı, bu açıdan baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun “memnun” görünmemesi için bir gerekçe yok gibi. Önceki yazılarımda vurguladığım gibi Kılıçdaroğlu ön planda bilime yolculuk yaptı. Bilim insanlarının Türkiye’ye gelmesi ve onlarla görüşülmesi başka, onları yaptıkları çalışmaları bizzat gözlemek, dinlemek ve yaşamak başka. Ayrıca çok ünlü Amerikalı bilim insanlarıyla da görüşüldü.
‘ÜLKENİN GELECEĞİ...’
Programın Washington kısmında bilim yoktu. Ben ilk programdan bir sapma mı var diye düşündüm ama Kemal Bey’in sorulara verdiği yanıtlardan bilim vurgusunun ağır bastığını gördüm.
Türkiye için bu geziden ne sonuç çıkardınız sorusuna verdiği ana yanıt da bunu kanıtlıyor: "Siyaset kurumunun bilime, bilim insanlarına, üniversitelere düşündüğümüzden daha fazla değer vermesi ve kaynak ayırması gerekiyor. Bunları yapmadığı takdirde Türkiye’nin büyümesi, gelişmesi, bölgede güç olması mümkün değil.”
Bu vurgu, son gün ABD’nin dört bir yanından gelen öğrencilerin sorularına verdiği yanıtta da ön plandaydı. "Burada ana konumuz ülkenin geleceğinin inşası. Ülkedeki kısır tartışma ve çekişmeleri burada geride bıraktım. Konumuz bilim ve teknoloji üretimi ülkemizde, bunu nasıl sağlarız” demişti. Bizlerle konuşmasında da yeniden buna vurgu yaptı: "Dünya nereye gidiyor, dünyadaki gelişmeler ne, teknolojik gelişmeler ne, Türkiye’nin önündeki hedef ne? Bunları düşünmüyorlar insanlar."
Bizde medya daha çok siyasi polemik çıkarmak ve karşılıklı atışmaları köpürtmekten yanadır. "Öyle bir şey söyle ki bana manşet çıksın!" Bilim ve teknoloji politikaları ve bunların ülke ekonomisi ve demokrasisi ile ilişkileri gündemlerin dışındadır. Tipik ülke bilimi, ülkem demokrasisi ve ülke basını.
Kılıçdaroğlu "Bilim için ta oralara gitmeye ne gerek vardı" diyenlere "Türkiye’de Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatıldığından haberleri bile yoktur. Üniversitelerin ne halde olduğundan da... Bu tür eleştirinin kendine de ülkeye de siyasete de bir yararının olmayacağını görmeleri gerekir" yanıtını verdi.
Soru üzerine Kılıçdaroğlu bilim ve teknoloji politikalarının programlarına kapsamlı gireceğini dile getirdi. Bu gezinin ana temasının, ittifakın hükümet programının da parçası olacağını söyledi. "Bu alana yatırım yapılmaması halinde ülke çok şey kaybedecek. Türkiye’nin çok şey kaybetmesi değil, tam tersine çok şey kazanması lazım. Kazanması için de bilim ve teknolojiye daha fazla kaynak ayırıp yeni ürünler bulunması, bu yeni ürünlerin pazarlanması lazım."
‘ELEŞTİRİ İHTİYAÇTIR’
'Meclis’ten geçen Dezenformasyon Yasası hakkında ne düşünüyorsunuz?' sorusuna şu yanıtı verdi:
"Özgür medyadan korkan bir iktidarın bu ülkeye hiçbir yararı olmaz. Bir siyasetçinin ihtiyaç duyduğu şey sağlıklı eleştiridir. Eleştiriye tahammül edemiyorsanız, herkesi susturacağınızı sanırsınız. Eğer siz, dezenformasyonla mücadele edecekseniz, buyurun işte Yeni Şafak’ın, Aydınlık’ın, diğer gazetelerin manşetleri. Hepsi, yalan yanlış. Getirdikleri düzenleme ise aslında özellikle sosyal medyada ciddi önlemler almak, objektif gazetecilerin yazdığı yazıları sansürlemek, onların yazı yazmasını engellemek."
Kılıçdaroğlu bilim konusundaki daha kapsamlı açıklamalarını başka bir yazıya bırakalım.
‘DİKTAYA SON VEREBİLİRİZ’
Bir öğrencinin "Buraya gelip önde gelen siyasilerle görüşmelerden kaçındınız. Fena mı olurdu, onların verecekleri destek muhalefeti daha güçlü kılardı" sözleri üzerine verdiği yanıtı daha kapsamlı olarak şöyle tekrarladı:
"Bugün bir genç arkadaş, ‘Dışarıdan destek almanız gerekir’ dedi. Onlara da söyledim, dışarıdan desteğe ihtiyacımız yok. Kendi özgür irademizle, kendi ülkemize demokrasiyi getirebiliriz. Demokrasiyi ülkeye getirmek için birisinden icazet almanın, birisinden güç almanın mantığı yok. Biz kendi irademizle bir dikta yönetimini demokratik yollarla sonlandırabiliriz. Bunu başarırsak dünya siyaset tarihine giren güzel bir örnek olur. Nasıl Kurtuluş Savaşı’nı verirken tüm mazlum ülkelere örnek olduysak, aynı şekilde demokrasi konusunda da örnek olabiliriz. Bunu başaracağız."
Durum böyle olunca da seçim güvenliği ana mesele oldu. Kılıçdaroğlu "Sandık güvenliğini sağlamak için tüm önlemleri alıyoruz" derken kendine son derece güvenli gözüküyordu.