Fransa'da bir karikatürü bahane ederek yapılan terör saldırısı ile dünya yeni bir "11 Eylül" dönemine girdi. İslam adına masum insanları öldürmeyi marifet zanneden örgütler tarafından yapılan bu eylemler sayesinde İslam karşıtı "mühendisler" uygun ortam ve zemin bulabiliyorlar.
Hatta bu eylemlerin birçoğu batılı ülkeler tarafından destekleniyor. Kaos, kargaşa, pislik, sefalet içerisinde teröre bulaşmış İslam ülkelerine bakınız; hepsinde tek bir ortak özellik görürsünüz; Batılı ülkelerin "demokrasi" adına bu ülkelere yaptıkları müdahaleler...
Başta ABD olmak üzere, batılı ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda İslam ülkelerine yaptıkları müdahaleler, bu ülkelerde sürekli bir kaos yaratarak dünya barışını da büyük tehlikeye sokmaktadır.
Özellikle ABD'nin her durum ve şarttan vazife çıkararak kendini "dünya jandarması" zannetmesi, bu sıkıntının en büyük kaynağıdır. Çıkarları uğruna, İslam ülkelerinde kendine yakın bulduğu radikal grupları destekleyerek onları silahlandırması, maddi destek vermesi daha sonra kontrol edilemez sıkıntılar yaratmakta. Bugün dünyanın başına bela olan en önemli radikal terör örgütlerinin hemen hepsi zamanında Amerika'nın kendi çıkarları için organize ederek kurduğu örgütlerdir; daha sonra ABD, bunların "ipinin ucunu" kaçırarak hepsinin dünya ve kendi başına bela olmasına sebep olmuştur.
Batılı ülkeler ve ABD'nin asıl sıkıntısı, dillerinden düşürmedikleri "demokrasi" kavramını kendi çıkarları için istedikleri şekilde esnetebilmeleridir. Oysa, demokrasiyi gerçekten özümsemiş olsalar sadece çıkarları için radikal fikirleri destekleme yolunu tercih etmezlerdi. Demokrasi, istediğiniz zaman kullanıp istemediğiniz zaman rafa kaldıracağınız bir eşya değildir. Onu özümsemeniz ve onun için uğraş vermelisiniz.
Ne hazin bir ironidir ki, kendi ülkelerinde insanların fikir ve görüş açıklamasını hazmedemeyen, gösteri yürüyüşü yapmasını polis copları ve gaz bombaları ile engelleyenler Paris'te terörü lanetlemek için yürüyüş yapmakta bir beis görmüyorlar.
Aynı ikiyüzlü tutum radikal İslam taraftarları için de geçerli. Radikal İslam taraftarları ve destekçilerinin yaşamak, okumak ve ikamet etmek için rol model aldıkları ülkelerin hepsi ABD ve batılı ülkeleridir. Hepsi savundukları fikir ve görüşlerle zerre kadar alakası olmayan bu ülkelerde yaşamak için can atmaktadır. Hiç biri kendi ülkelerinde yaşamak istemez, parası pulu olan BİR TANE dahi Müslüman bulamazsınız ki çocuğunu bir İslam ülkesinde okutsun, onun geleceğini kendi ülkesinde arasın...
Her İslam ülkesine "gözünün üstünde kaşın var" diyerek kendi çıkarı doğrultusunda müdahale eden, halkın ezildiğini ve demokrasi yoksunluğu gerekçesi ile bombalayan, askeri harekat düzenleyen ABD'nin bir tek gün olsun Suudi Arabistan için tek kelime ettiğini duydunuz mu? Suudi Arabistan'da değil demokrasi, hiçbir insan hakkı yok. Peki, niye tek kelime etmiyor?
Çünkü, Suudi Arabistan devlet görünümünde bir ABD şirketidir. Ülkenin geliri, ABD petrol şirketlerinin çıkardıkları petrolden krala verdikleri paydan ibarettir. Bu pay elbette azımsanacak bir şey değildir. Suudi Arabistan'da insanların yaşadıkları baskı ve insan haklarına aykırı sosyal hayata "katlanmalarına" yeterli gelmektedir.
Bu da demokrasinin paraya tahvil edilebildiğinin en çirkin göstergesidir.
Dünya ve kendi ülkelerinde insan hakları, demokrasi, hak ve özgürlükler için zerre kadar çaba göstermeyen, tam tersine kendi çıkarları uğruna radikal İslami terör örgütlerini besleyenlerin bugün yollara dökülüp timsah gözyaşları dökmesi hayra alamet değildir.
Bunun arkasından gelen dalgadan zararlı çıkacak olan mütedeyyin Müslümanlar ve Avrupa'ya yerleşmiş, seyahat edecek Müslümanlar olacaktır.
Müslümanlar bilim ve eğitimden uzaklaşıp cehaletin pençesinden kurtulmadıkça bu tip tezgahlarda sırasıyla, piyon olmaya, ezilmeye ve sonra da yok olmaya mahkumdurlar.
Dünyada hiç kimse açlık, sefalet ve cehalet vaadeden bir gruba mensup olmak istemez; kendini mecbur hissettiği için mensupmuş gibi gözükebilir ama tercihi ASLA bu değildir.
Tıpkı Türkiye'de "halkın yüzde 99'u Müslüman" safsatası gibi...