Sovyetler Birliği'nin şaşaalı döneminde, tarihin üç büyük asker kişisi, İskender, Julius Cesar ve Napoleon, Kızıl Meydan'da 1 Mayıs törenlerini Brejnev'in yanında, şeref tribününden izliyorlarmış.
Tankların geçişini gören İskender içini çekmiş,
- Ah, ah, bu savaş arabaları bende olsaydı, daha nerelere kadar giderdim.
Biraz sonra, füzeleri gören, Julius Cesar,
- Ah, bu güdümlü oklar bende olsaydı, Hindistan'a kadar giderdim.
Napoleon ise dikkatle elindeki resmi yayın organı Pravda'yı okumaktaymış. Biraz sonra kafasını kaldırıp yanındakilere,
- Şu gazete gibi bir yayın organım olsaydı, bütün dünyada Rusya’da savaşı kaybettiğimi kimse bilmez, başıma da bunlar gelmezdi.
MEDYANIN ÇÖKÜŞ SÜRECİ
Türkiye geçtiğimiz on yıl içinde medyanın Pravda haline gelmesini seyretti; basın, hezimet ve hüsranı “başarı”, dış politikada kaybettiklerimizi “kazanç”, Cumhuriyet Tarihinin en büyük hırsızlık ve talanını “dünya bizi kıskanıyor” gibi pespaye bir yayın politikası ile kamuoyuna duyurdu.
Düşünün ki tarihimize “gezi protestoları” şeklinde geçen ve milyonlarca insanın haftalarca sokaklara dökülüp yaptığı eylemleri bile medya 4 gün sonra, Başbakan Tunus’a “mecburi seyahat” yaptıktan sonra vermek zorunda kaldı.
HANGİ BİRİNİ YAZALIM?
Sayın Başbakan’ın herhangi bir konuda, herhangi bir yerdeki konuşmasını internetten açın, okuyun veya dinleyin, bir kenara not edin. Sonra o konuda Sayın Başbakan’ın birkaç gün veya birkaç ay sonra ne yaptığını araştırın.
Gördüğünüz, şahit olduğunuz tek şey her ne dediyse bir müddet sonra tam tersini savunmuş ve yapmış olduğudur.
Bu nasıl açıklanabilir?
Bunun mantıklı bir izahı olmadığı açıktır; sadece tıp biliminin ilgi alanına girer…
Bu sonucu bulmak ve görmek için özel bir ilgi, çaba ve takip gerekmektedir. Yoksa sadece öküzün trene baktığı gibi pravda takip ederseniz her şeyin güllük gülistanlık, Türkiye’nin süper devlet olduğu, yabancı güçlerin Türkiye’ye sürekli komplo kurduğu, sütte leke olduğu ama hükümette olmadığı gibi bir hayal dünyasında önünüzden geçen trenlere bakarak yaşamaya devam eder gidersiniz.
İNTERNETE SANSÜR
Hükümet medyayı cebri koşullarla Pravda haline getirdi ama bu, bir müddet kendisini idare etti. Neticede Türkiye’de insanların büyük bir kısmının “fikri takip” gibi bir meziyeti yok, hafızaları 15 dakika kadar kısa bir süre idare ediyor, o an önüne ne koyarsan o, başka yok…
Fakat dünyada özgürlük ve demokrasi düşmanlarının başının belası bir sistem var adına da internet deniyor; mesela Türkiye’de sadece twitter kullanıcı sayısı 12 milyon kişi, gazete yazsa ne olur, yazmasa ne olur? Kimse gazete okumuyor ki…
Onun için şimdi acilen bir internet sansür yasası hazırlanıp yürürlüğe sokuluyor; 4 saat içinde istediği sayfayı yayından kaldıracak, her kullanıcının internet trafiğini 2 yıl boyunca arşivleyip saklayacak ve böylece İnternetin de Pravda’sını yaratacak.
Peki, bu çözüm kendisini nereye götürür?
Daha önce elli kere yazdım ama hiçbir şey değişmedi, şimdi de değişmeyecek. Sadece gelecekte başları çok büyük bir şekilde belaya girdiğinde “arkadaş ben sana dememiş miydim” diyebilmek ve “yaşayacakları büyük felaket” karşısında vicdanen rahat olabilmek için tekrar uyarıyorum, bu bir yöntem değil.
Tarih boyunca halkını hiçe sayan, ciddiye almayan, yalan söyleyen, yolsuzluğu adet haline getiren insanların sonu hiç değişmemiştir.
Yöneticilerin halkın taleplerini göz ardı edip, kendi ikbal ve iktidarlarını sürdürebilmek için attıkları her yanlış adım iktidarlarını sürdürebilme yolunda onlara zaman kazandırmıştır; fakat sonuçta süreyi uzatan her adım kendilerini daha büyük bir felakete taşımaktan başka bir işe yaramamıştır.
Unutulmamalıdır ki “her geçen gün bizi ölüme taşır” ve bu ilahi sonuçtur…