26 Bölge, 27 il, 230 noktada 3 bin 848 panelistle yapılan "Türkiye Siyaset Paneli Haziran 2021 Araştırması"na göre seçmenlerin yüzde 58’i, Sedat Peker’in iddiaları karşısında İçişleri Bakanı Soylu’nun yanıtlarını tatmin edici bulmuyor. Seçmenin yüzde 67’si borçlarını ödeyememekten, yüzde 58’i kendisi ya da ailesinden birinin eğitim alamamasından korkuyor. Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi Araştırmalardan Sorumlu Genel Koordinatörü Siyaset Bilimci Doç. Derya Kömürcü ile Haziran ayı sonuçlarını değerlendirdik.
- Sedat Peker’in iddiaları gündemi belirliyor. Her gün Süleyman Soylu istifa edecek mi, Cumhurbaşkanı onu görevden alacak mı, bunu konuşuyoruz... Siz de araştırmanızda bunu konu edindiniz... Halkın beklentisi nedir?
Sedat Peker’in iki ayı aşkın bir süredir Türkiye’de adeta gündemi esir aldığı doğru. Türkiye Siyaset Paneli mayıs ayı araştırmasında, Sedat Peker’in açıklamalarından seçmenlerin haberdar olup olmadığını ölçmüş, bu açıklamalarla ilgili ne düşündüklerini öğrenmeyi hedeflemiştik. Araştırmanın yapıldığı tarihte yüzde 56.5 olan Peker’in açıklamalarından haberdarlık oranı bugün yüzde 90’a ulaşmış durumda. Çok önemli açıklamalar yaptığı, çok vahim ithamlarda bulunduğu, başka bir ülkede olsa yeri yerinden oynatacak iddialar öne sürdüğü bir gerçek. Ama şu da var ki Türkiye toplumu esas olarak Sedat Peker tarafından sınırları belirlenmiş bir tartışmayı yürütüyor. Konunun nereye kadar uzanacağı, hangi konuların ne çerçevede ele alınacağı, kiminle helalleşileceği Peker ve belki de müzakere halinde oldukları tarafından belirleniyor. Öyle olunca da tüm tartışmalardan en ciddi biçimde etkilenen siyasi figür olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu özel bir ilgiyi hak ediyor. Peker’in açıklamalarına Süleyman Soylu’nun verdiği yanıtları tatmin edici bulup bulmadıklarını sorduğumuzda seçmenlerin yüzde 58’i tatmin edici bulmadığı yanıtını veriyor. Bu tabii muhalefet partilerinin şu anda sahip olduğu seçmen desteğini aşan bir oran olarak dikkat çekiyor ve iktidar kanadından sınırlı oranda da olsa Soylu’ya yönelik bir eleştiri olduğunu gösteriyor. Derinlemesine incelediğimizde AKP’ye oy verme eğilimindekilerin yüzde 21’i, MHP’ye oy verme eğilimindekilerin yüzde 28’i Soylu’nun savunmasını yetersiz bulduğunu dile getiriyor. Dahası iki seçmenden biri Soylu’nun istifa etmesi gerekir diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından görevden alınmalı diyenlerin oranı ise yüzde 51.
- Bugün seçim olsa Cumhur İttifakı’nın işi ne kadar zor? Millet İttifakı’nda artış var mı?
Seçmen tercihlerinde aydan aya oynamalar olur. Bir partinin oyu artabilir, diğerinin oyu düşebilir. Esas olan bir trendin oluşup oluşmadığını gözlemlemektir. Bizim Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi olarak 6 aydır yaptığımız araştırmaların gösterdiği, AKP ve MHP oylarında çok radikal olmayan ama her ay birike birike sonunda anlamlı ve fark yaratabilecek bir noktaya varan bir gerilemenin olduğu. Buna karşılık son iki aya kadar muhalefet oylarında kayda değer bir artıştan ziyade kararsızlar ve oy kullanmayacağını ifade edenlerde ciddi bir artış gözlemliyorduk. Ancak mayıs ve haziran araştırmalarımızda söz konusu kararsız ve oy kullanmayacaklar kümesinde toplamda 10.5 puanlık bir düşüş görüyoruz. Bu gelişmeyi iki şekilde yorumlamak mümkün. Birincisi, ülkede seçim kazanının kaynamaya başladığını, muhalefetin erken seçim talebinin etkili olduğunu, şu veya bu şekilde vatandaşların siyaset üzerine çok daha fazla kafa yorup bir pozisyon almaya başladığını gösterir. Toplum siyasallaştıkça hem kararsızların hem de bir pozisyon almaktan imtina ederek oy kullanmayacağım diyenlerin oranı azalır. İkincisi, 24 Haziran 2018’de AKP ve MHP’ye oy verdiğini bildiğimiz ama aylardır kendilerini kararsız olarak tanımlayan seçmen kümesi, yine siyasal tartışmanın şiddetlenmesi ve seçim beklentisiyle birlikte tercihini daha rahat ifade eder hale geliyor. Bunların bir kısmı muhalefet partilerine yönelirken, bir kısmı da eski partilerine dönüyor. Nitekim haziran ayında hemen hemen tüm partilerde bir miktar oy artışı görüyor olmamızın nedeni bu yönelim.
- Erdoğan’a asla oy vermem diyenlerin oranı artıyor mu?
Evet, Erdoğan’a “asla oy vermem” diyenler şu anda Türkiye’nin en kitlesel ve kararlı siyasal gücünü oluşturuyor. Şubat ayında ölçtüğümüzde yüzde 43 çıkmıştı, bugün yüzde 50.4 çıkıyor. Dahası Erdoğan’a kesinlikle oy veririm diyenlerin oranında geçen aya göre haziranda 4 puanlık bir azalma söz konusu.
- Neden böyle?
Çünkü seçmene göre ülke kötü yönetiliyor ve bu kötü yönetimin sorumlusu “Türk tipi başkanlık sistemini” getiren ve uygulayıcısı konumunda olan Recep Tayyip Erdoğan. Seçmenlerin yüzde 51’i ülkenin kötü yönetildiğini düşünüyor. İyi yönetiliyor diyenler sadece yüzde 24. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini bırakıp parlamenter sisteme dönmek isteyenlerin oranı yüzde 57.5 ve bunların içinde azımsanmayacak oranda iktidar bloku seçmeni de var. “Yaşanan ekonomik sorunların nedeni ekonomi politikalarında yapılan yanlışlardır” görüşüne katılan seçmenlerin oranı yüzde 70, “ekonomik sorunların nedeni ülke yönetiminde liyakatsizlik ve adam kayırmacılığın geçerli olmasıdır” görüşüne katılanların oranı yüzde 68 seviyesinde. Sonuçta seçmen ülkenin “bir anonim şirket gibi” yönetilmesinden memnun değil demek ki. Erdoğan karşıtı seçmen kümesinin bu kadar genişlemesi içinde önemli bir potansiyel barındırıyor. Ancak muhalefet partilerinin de şunu görmesi gerekiyor ki Türkiye’nin sorunları sadece cumhurbaşkanı değişikliğiyle ya da parlamenter sisteme dönüşle çözülebilecek sorunlar değil. Bugün Erdoğan iktidarına karşı bir araya gelebilen o geniş kitle, yarın başka tek adamların peşine takılabileceği gibi kolaylıkla çözülebilir de.
SEÇMEN KORKUYOR, BU TABLO SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL
- Araştırmanızdan gördük ki seçmenlerin yüzde 66’sı sahip olduklarını kaybetmekten korkuyor. En çok korkuyu nerede yaşıyorlar?
Tam da bundan bahsediyorum. Türkiye’nin öyle derin, öyle kronikleşmiş sorunları var ki vatandaşlar korku, kaygı ve ümitsizlik içinde yaşıyorlar. 100 kişiden 70’inin bir biçimde ödemeye çalıştığı bir borcu, kredisi ya da taksidi var ve insanlar borçlarını ödeyemez hale gelmekten korkuyorlar. Zaten yüzde 19’u ödeyemiyorum, yüzde 62’si güçlükle ödüyorum diyor. Seçmenlerin yüzde 63’ü asgari ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale gelmekten korkuyor. Nitekim her ay sorduğumuz “Geçen ay ödeyemediğiniz bir faturanız ya da karşılayamadığınız bir zorunlu ihtiyacınız oldu mu” sorusuna henüz yüzde 44’ün altında evet yanıtı alamadık. Sizin de söylediğiniz gibi yüzde 66’sı sahip olduklarını kaybetmekten korkuyor. Bu çok ağır bir tablo ve sürdürülebilir değil.
- Bu korku, oy verme davranışlarına nasıl yansır?
Normal koşullarda seçmenlerin ekonomik durumlarındaki kötüleşmenin ya da geleceğe yönelik ümitsizliğin oy davranışlarında iktidar partisi aleyhine bir değişime yol açmasını bekleriz. Ancak Türkiye gibi siyasal alanın giderek daraldığı, kutuplaşmanın giderek şiddetlendiği ve siyasetin ağırlıklı olarak benimsenen ya da atfedilen kimlikler üzerinden yapıldığı toplumlarda akılcı tercihlerin yerini futbol takımı taraftarlığı benzeri daha pozitif ya da negatif duygular yüklü aidiyetlerin aldığını görürüz. Bu aidiyetlerin çözülmesi de kolay olmaz. Bu yüzden toplumdaki söz konusu korku ve kaygılar oy davranışında anlamlı bir değişime yol açar mı bilemiyorum ama tüm göstergelerin Türkiye toplumunun çok radikal bir değişime gebe olduğunu gösterdiğini, bu değişimin aritmetik toplamların, partilerin oyunun artıp eksilmesinden daha kapsamlı bir potansiyele işaret ettiğini görüyorum. Bu tablo içinde en kaygı verici nokta, toplumsal ve bireysel gelecek beklentilerinin son derece karamsar olması. Seçmenlerin gerek Türkiye’nin geleceğiyle, gerekse kendi gelecekleriyle ilgili beklentilerinin bu denli olumsuz olması, esasında iktidar için olduğu kadar muhalefet için de ciddi bir soruna işaret ediyor. Bu rakamlar, bir boyutuyla ülkenin kötü yönetildiğini ve sorunların iktidar tarafından çözüleceğine olan inancın düşüklüğünü gösteriyor. Ancak başka bir boyutuyla da muhalefetin halka daha iyi bir yaşam vaadi sunamadığını gösteriyor. Belki daha da önemlisi Türkiye toplumunun bir arada yaşama ve ortak bir gelecek hayal etme becerisini giderek yitirdiğine işaret ediyor. Böyle bir toplumda otoriter, popülist, yabancı / “öteki” düşmanı siyasal stratejilerin kolaylıkla ve hızla güçlenme riskini görmezden gelemeyiz. Bu yüzden “şu parti gidecek, bu parti gelecek” söyleminin ötesine geçen yeni bir ortak yaşam vaadine ihtiyacımız var.
EKONOMİK KRİZİN NEDENLERİ
- “Ekonomik sorunların nedeni dış güçlerin saldırılarıdır” görüşüne katılanların oranı yüzde 41.
- Ekonomik sorunların kaynağında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini görenlerin oranı yüzde 53.
- “Ekonomik sorunların nedeni, ülke yönetiminde liyakatsizlik ve adam kayırmacılığın geçerli olmasıdır” diyenler yüzde 68 seviyesinde.