Bir Kurban Bayramına daha eriştik, çok şükür, çok şükür bu günleride gördük.
Bu bayramda geçip giden diğer bayramlar gibi kimileri için bayram olacak, kimileri için de kaybettikleri yakınları ile geçirdikleri eski bayramları hatırlayıp hüzünlenecekleri günler.
Kimileri geleneksel bayramları inatla kutlamaya devam edecek, kimileri de tatil için dağ mı, deniz mi çoktan otellerde, motellerde yerlerini ayırttı bile.
Kimileri şehitleri, depremde ölenleri, yaralananları, evsiz barksızları çoktan unuttu, televizyonlarda köçekleri, köçek gibi oynayan “yaren oğlanlarını” seyrediyor. Seyretmekle de kalmıyor sosyal paylaşım sitelerinde paylaşıyor ve de ‘beğeniyorlar” ve hatta günlerce tartışıyorlar, çok önemliymiş gibi.
Bayramlarda büyükler ziyaret edilirmiş, dargınlar barışırmış, kucaklaşırmış;
“Geç bunları anam babam, geç bunları”
Adı üzerinde Kurban bayramı bu bayram, hali vakti yerinde olan vatandaşlar kurbanlarını, sağlıklı, temiz ortamlarda, tekbirlerle, dualarla kesecek, muhtaç durumda oldukları için kurban kesmeyenlere paylarını verecekler.
Yani apartmanda komşuların helva, aşure dağıttığı gibi birbirlerine et dağıtarak ‘et bayramı’ yapmayacaklar.
Öyle mi?
“Geç bunları da bir kalem”
Kurban eti dağıtımı yapılırken en yakındaki ihtiyaçlıdan başlanması lazımmış.
Kurban Bayramı diye uzakta olup da muhtaç olanlara yardım yapılmaz diye bir kural yokmuş.
Muhtaçların ırkı, mezhebi sorulmazmış, akla getirmek bile ayıpmış.
Öylemi?
Ayrımcılığı körükleyenlere, “densiz ve soysuzlara” ne demeli?
Kurban Bayramında ‘kurban’ olanlara ne demeli?
“Onu da sonra anlatırım, fakat”
En kötü gününüzün ‘Eski Bayramlar’ gibi olması dileğiyle herkesin bayramını en içten dileklerimle kutlarım.