Yiğit, lakabıyla anılır... Futbolun da lakaplarıyla anılan yiğitleri vardır. Türk futboluna "Köylü Selçuk" lakabıyla damgasını vuran Selçuk Çakmaklı; 1958 ile 1974 yılları arasında kesintisiz yani hiç yedek soyunmadan tam 16 yıl Gençlerbirliği’nin kalesini başarıyla korumuştur.
Milli Lig üçüncüsü olarak, Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş’tan birine omuz atıp ilk üçe girmeyi başaran ilk takım olan Gençlerbirliği, 1960’lı yıllar boyunca özellikle Ankara’daki maçlarda, üç İstanbullu’ya kök söktürmesiyle nam saldı.
“Köylü Selçuk", “Büyük Tevfik”, “Paçoz Oktay", “Rüzgarın Oğlu Zeynel", 60’lar boyunca takımı taşıyan simge isimler olarak tarihe yazıldılar.
Gençlerbirliği tarihinin en fazla forma giyen ve en uzun dönem oynayan futbolcusu Selçuk Çakmaklı "Köylü Selçuk" lakabını ve maçlarda başından çıkarmadığı şapkasını şöyle açıklıyor: "Gösterişsiz, süksesiz ve sade olduğum için bana bu lakap takıldı. Köylülük; saflığın, temizliğin ve dürüstlüğün simgesidir. Her insan, köylü olamaz. Atatürk bile 'Köylü, milletin efendisidir' demiş... Ben, şapkasız maçlara çıkmazdım. Şapka, benimle bütünleşti adeta sembolüm oldu. Bu şekilde güneşten iyi korunuyordum. Ayrıca, maça da daha iyi konsantre oluyordum."
Çakmaklı'ya yakın arkadaşları da “Kalın” lakabını takmıştı.
1950'li yıllarda Çankırı'da 3 önemli futbol kulübü vardır: Esnafspor, Demirspor ve Çankırı Gençlik Spor. Yağmurda, karda balçığa dönen patates tarlası gibi sahada, köseleden çakma kramponlarla, biri başka diğeri başka tozluklarla, kalecilerin eşofmanla maça çıktığı, kısıtlı imkanlarla futbolun kahrının çekilip, aşkla oynandığı yıllar...
Selçuk Çakmaklı'nın, lise yıllarında voleybolla başlayan spor tutkusu, çok geçmeden kalecilik merakına dönüşür. Kasa, minder ve diğer jimnastik hareketlerini çok iyi yaparak atletik bir vücut kazanan Çakmaklı, futbol hayatına Çankırı Gençlikspor'da adım atar. O Çankırı Gençlikspor'un kalesini korurken, abisi Özdemir de takımın santraforudur.
Çakmaklı'nın kısa sürede kalecilikteki başarısı konuşulur olur... Öyle ki; bu başarı Ankara ve İstanbul'da da dillendirilir...
Ankara'ya, Gençlerbirliği'ne profesyonel anlamda transferini kendisinden dinleyelim:
"Çankırı Lisesi'nde okuyordum. Aynı zamanda Çankırı Gençlik takımının formasını giyiyordum. Çok iyi bir takımımız vardı. 1958 Senesinde Gençlerbirliği, maç yapmak için Çankırı'ya geldi. Bizimle de karşılaştı. Bu maçta ben, çok iyi bir oyun ortaya koydum. Bana gol atamadılar. Transfer teklifi aldım. Beni o zamanlar bazı kişiler Galatasaray'a falan da söylüyordu. Ama o zaman amatörlük olduğu için düşünmüyordum. Beni, Ankara Demirspor da duymuş. Bana Gençlerbirliği'nin verdiği paranın iki mislini verdiler. Babanı da işe alalım, şöyle yapalım böyle edelim dediler. Ben Gençlerbirliği'ne söz verdim, Gençler'e gidiyorum dedim. Samsun’a bir turnuvaya götürdü beni Gençlerbirliği.
Samsun - Galatasaray ve Samsun - Fener maçları vardı o zaman, onlarla yapılan iki maçta da oynadım, beni bırakmadılar. Hatta ilk maçta sakatlandım, ikinci maçta beni oynatmak istemiyorlardı, mağlup duruma düşünce çıktım sakat sakat oynadım, o maçı da 4-2 kazandık. 1958'de 5 bin liraya Gençlerbirliği'ne geldim. "
Sırtına geçirdiği Gençlerbirliği forması, kafasında simgesi olan şapkasıyla Türk futbolunun bugün bile tartışmasız efsaneleri Fenerbahçeli Lefter’e, Can Bartu'ya , Galatasaraylı Metin Oktay’a geçit vermeyen Selçuk Çakmaklı, 1958 ile 1974 yılları arasında kesintisiz yani "hiç yedek soyunmadan" tam 16 yıl Gençlerbirliği’nin kalesini korudu. Gençlerbirliği'nin en uzun süre gol yemeyen kalecisi olarak tarihe geçti. Köylü Selçuk tam 11 kulüp başkanı gördü, takımının kalesini Süper Lig ve birinci ligde korudu. Gençlerbirliği 1967-1968 sezonunda Balkan Kupası’nda mücadele ederken de kalede Köylü Selçuk vardı.
Futbol hayatındaki başarısının yanında disiplinli hayatı, dürüst, yüksek karakterli kimliğiyle de sevilen, saygı gören Selçuk Çakmaklı 1974 yılında aktif futbol hayatına nokta koydu. Futbolculuğu bıraktıktan sonra teknik adamlığa başladı. Gençlerbirliği minik, yıldız ve genç takımlarını çalıştırdı. Profesyonel takımın da kaleci antrenörlüğünü yaptı. Antrenörlüğe devam etmemesinde İlhan Cavcav'ın vefasızlığının da payı vardı....
Selçuk Çakmaklı kaleci olarak özelliklerini şöyle özetliyor:
"Çok iyi yer tutardım. 90 dakika boyunca gözümü kırpmadan, oyunu takip ederdim. Rakip oyuncuları da iyi tanırdım. O zamanki imkanlar nispetinde her maça gider, oyuncuların özelliklerini ezberlerdim. Kim nereye vuracak, nasıl kafaya çıkacak, topu nereye atacak, iyi bilirdim."
Çankırılı gazeteci Atilla Türker'in 2010 yılında kendisiyle yaptığı röportajda, Gençlerbirliği'ne transferinde aldığı "5 Bin lira" için, "az değil mi?" sorusuna verdiği cevap:
İyi paraydı. Hem de çok iyi. Kimse alamazdı ki, o zamanlar bu parayı. O yıllarda en kral lokantada 2,5 liraya karnınızı doyururdunuz. Hayat ucuzdu. Ama o 5 bin lira ile bir ev zor alırdınız.
Röportaj şöyle devam ediyor:
A. Türker: Hocam, şimdiki futbolcular transfer ücretleri ile değil bir ev, bir apartman alabiliyorlar.
S. Çakmaklı: Peki n'oluyor! Parayı gören futbolcu, şımarıyor. Hiçbiri oynayamıyor. Her işin, her ücretin, dengeli olması gerekiyor.
A. Türker: Gençlerbirliği için vefa, önemli bir kavramdır.
S. Çakmaklı: Kolej takımı gibiydik. Birlikte güler, birlikte ağlardık. Beraber yer, beraber içerdik. Herkes bize imrenirdi. Müthiş bir forma aşkımız vardı. Bu kaynaşma ve bu dayanışma, yıllarca sürdü. Başarımızın sırrı da buydu. İnancımızla, aşkımızla büyük takımlara kök söktürdük, tarihe adımızı yazdırdık. Kulübümüz ayrıca bir kültür yuvasıydı. Kadromuzda Türkiye'yi yöneten insanlar vardı. Hepsi kariyer sahibiydi. Aramızdan genel müdürler, müsteşarlar, üst düzey bürokratlar ve sanatçılar çıktı. Gençlerbirliği'nin bu yönü, ayrı bir övünç kaynağıdır. Spor ve kültür, camiamız için ayrılmaz bir bütündü.
A. Türker: Sizin döneminizde, hafta sonu iki maç oynanırmış.
S. Çakmaklı: Tabii? Mesela Fenerbahçe ve Vefa, aynı hafta Ankara'ya gelirdi. Cumartesi günü Fenerbahçe'yle, Pazar günü Vefa'yla karşılaşırdık. O zamanki sahaları da düşünün. Çok kötüydü. Çamur deryası içinde ya da zımpara gibi sahada mücadele verirdik. Ama yine de çıkar, aslanlar gibi oynardık. Şimdiki futbolcuları anlamıyorum. Nesil mi çürük, futbolcular mı kendine bakmıyor, bilemiyorum. Bir maç oynuyorlar, 6 ay yatıyorlar.
A. Türker: Genç kalecilere neler tavsiye edersiniz?
S. Çakmaklı: Kalecilik, çok büyük incelikler üzerine kuruludur. Kaleci, yalnız adamdır. 89 dakika boyunca 10 kurtarış yapar, son dakikada bir gol yer, ondan kötüsü olmaz. Ama bir forvet oyuncusu 10 gol kaçırır, bir tane atar, kahraman olur. Kalecilerin bu doğrultuda çok dikkatli davranması gerekiyor. En ufak hata, hüsrana yol açar. Tabelayı kaleciler belirler. Kalecinin maça çok iyi konsantre olması, tribünlere kulağını tıkaması gerekir.
İyi kaleci, büyük maçlarda belli olur. Bir kurtarış yapar, takımına puan getirir, şampiyonluk getirir. Takıma ayrı bir hava verir. Kaleci, maç içinde hiçbir zaman sabit durmamalı. Çünkü beyin ve de adale olarak, bir soğuma başlar. Bu yüzden de çok basit goller yer. Tüm bunlar doğrultusunda şunu çok net biçimde söylemek istiyorum. Türkiye'de halen iyi kaleci yok. Varsa, siz bana söyleyin.
Bayramörenli Semiha Hanımla evli olan Selçuk Çakmaklı'nın Ferda ve Sevda isimli iki kız evladı var.
Uzun süredir rahatsız olan kıymetli büyüğümüze, Yüce Mevla'dan sağlık ve afiyetler diliyorum...