100. Yıl Kültür Merkezi’nde düzenlenen panele Sayın Valimiz Vahdettin Özcan, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün, Çankırı Milletvekili Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Av. İdris Şahin, Cumhuriyet Başsavcısı Doğan Kaya, Baro Başkanı Av. Erkan Köroğlu, Rektör Vekili Prof. Dr. Rıza Gürbüz, Belediye Başkan Vekili Abdulkadir Çelik, İl Müdürleri, çok sayıda vatandaş ve öğrenci katıldı.
Panelde konuşaan Çankırı Baro Başkanı Av. Erkan Köroğlu, '10 Aralık İnsan Hakları Günü'nde yaptığı konuşmada; "6572 Sayılı yasa ile kuvvetli suç şüphesi yerine makul şüphe ile gözaltı kararı verilebilmesi tamamen insan haklarına aykırıdır" dedi.
İşte Köroğlu'nun konuşma metni:
"Bizim ülkemizdeki insan hakları yakin tarihimiz içerisinde maalesef 'asmayalım da besleyelim mi?' mantığına kadar inmiş, insan haklarının en önemli başlığı olan yaşam hakkı ayaklar altına alınmıştır. Ölüm elçilerince 17 yaşındaki gencimizin yaşı büyütülerek idam sehpalarına gönderilmiştir. Bugün geldiğimiz noktada şükürler olsun ki insan hakları konusunda ülkemizde bana göre yeterli olmasa da önemli adımlar atılmıştır.
'MAKUL ŞÜPHE' İLE GÖZALTI KARARI VERİLEBİLMESİ
TAMAMEN İNSAN HAKLARINA AYKIRIDIR
İnsan hakları bizim ülkemizde özgürlükler ve güvenlik arasına sıkışmış bir kavramdır. İnsan haklarının tesisi bir tarafta özgürlükler, diğer tarafta güvenlik olan bir tahtaravalli eşit konumda olmasına bağlıdır. Bu eşitliği sağlayacak olan organ tabiî ki yasa koyucu olan Meclis ve ülkeyi yöneten Hükümet'tir. Bu konuda yasa koyucunun ve Hükümet'in tasarrufları yemeğe konulan tuza benzer, insan haklarının kısıtlanması noktasındaki tuz ayarını iyi yapması gerekmektedir. Özgürlüklerin kaosu, güvenliğin düzeni getireceği gibi yanlış bir düşünceden artık kortulmalıyız. Özgürlüklerimizi artıralım derken güvenliğimizden, güvenliğimizi artıralım derken özgürlüğümüzden taviz verir isek bir gün gelir her ikisini birden kaybederiz.
Son dönemlerde çuval yasaların içerisinden çıkan yasalarda tuzun artırıldığını görmekteyiz. 2937 Sayılı MİT Kanunun bazı maddeleri ile bu ay kabul edilen 6572 Sayılı yasa ile kuvvetli suç şüphesi yerine 'makul şüphe' ile gözaltı kararı verilebilmesi tamamen insan haklarına aykırıdır. Siz yolda yürürken gideceğiniz istikametin sonunda bir gösteri varsa oradaki bir polis kendi dünya görüşüne göre 'kuvvetli şüphe'den uzaklaşarak sizi 'makul şüphe' ile gözaltına alabilir. Bu durum sürekli kötü niyetli kullanılacak diye bir iddiamız yok ancak geçmiş dönemde devlet içerisine sızmış olan ve ellerindeki yetkileri kötüye kullanan Allah'a inanan ama Firavunlar'a tapan zihniyetlerin sadece yasal olmayan telefon dinlemeleri ile nice ocaklar söndürdüklerini, ülkeyi ve milli orduyu ne hale getirdiklerini, devletin zirvesini hangi hale getirdiklerini hep beraber gördük.
VATANDAŞIN HAKLARI KISITLANMIŞTIR
Yine insan haklarının en önemli alt başlıklarından biri adil yargılanma hakkıdır. Adil yargılanmak vatandaş için hak, devlet için bir görevdir. Yine aynı yasa ile biz avukatların savcılık aşamasında dosya incelemesi kısıtlanmıştır. Aslında bizim değil vatandaşın hakları kısıtlanmıştır. Bu durum tamamen insan haklarına aykırıdır. Hakim karşısına çıkmadan neden yargılandığını bilememek en büyük insan hakları ihlallerinden biridir.
KADIN CİNAYETLERİ BİR TÜRLÜ ENGELLENEMEMEKTEDİR
Tabi ki bir ülkede insan haklarının tesisini sadece hükümetin çıkartacağı yasalara, Avrupa Birliği normlarına bağlamak gerçekçi değildir. Bu konuda toplumun bilinçli olması, özellikle çekirdek ailede anne-babanın duyarlı olması gerekir. Nitekim mevcut hükümetin kadına ve çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi hususunda Avrupa ülkelerinden daha üstün, daha koruyucu yasalar çıkarmasına rağmen bugün özellikle kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri bir türlü engellenememektedir. Türkiye ortalamasında neredeyse her gün 2 kadın öldürülmekte, kadına ve çocuğa karşı cinsel istismar davaları çok ciddi oranlarda artmaktadır. Bugün Çankırı Ağır Ceza Mahkemesinde 2014 yılı Kasım ayına kadar görülen davaların yüzde 40'ı çocuğa ve kadına yönelik cinsel istismar davalarıdır. Bu yüzden anne-babalar aile içerisinde birbirlerine ve çocuklarına insan haklarını, demokrasiyi anlatmaktan ziyade hissettirmeli ve bu kavramları onlara içselleştirmelidirler.
Sadece aile değil toplum da insan hakları ve korunması konusunda çok hızlı bir şekilde eğitilmelidir. İnsan hakları ihlallerine karşı toplumsal bir refleks oluşturulmalıdır. Artık insanımız ölüm sevgisinde değil, hayat sevgisinde birleşmelidir. Bu düşünce ülkedeki terörü dahi kendiliğinden bitirecektir. Ama maalesef dev gibi bir çınarın içerisine giren kurtçuk büyüyerek insanlarımızda beyinsel ayrılıklara neden olmuş, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' mantığı ile;
İnsanlığın ortak dertlerine, kederlerine, sevinçlerine yabancılaştık. Ne vuslata, ne ülfete, ne uzlete ne de melale önem vermeden kendimize ve insanlara yabancılaştık. Ama umutluyuz. Bizler bir gün sizler gibi aklı hür, vicdanı hür, ilim ve fenni kendisine yol etmiş gençler ile insan hakları konusunda kendi orta çağımızı kapatacağımıza inanıyoruz.
Herkesin İnsan Hakları Gününü kutluyorum."