Dükkân kapısının önündeki tabureye kaykılarak çıplak ayağındaki terliklerle bacak bacak üstünde, yaka bağır açık, saçı sakalı birbirine karışmış, ağzının kenarına tutturduğu sigarayla cep telefonuyla bağıra çağıra konuşan esnafın itici haline tanık olunca; çocukluğumda okula gidip gelirken gördüğüm Bakkal Vehbi Amca’dan, Şen Köşe Bakkalı Mehmet Abiye kadar Çankırı’nın eski esnafları canlandı gözümde...
Nereden, nereye?
Müşteriyi velinimet bilen 60’lı-70’li yılların esnafının ciddiyeti, duruşu, disiplini, günün şartlarında tertemiz giyimi kuşamı, müşteri karşılama ve uğurlama adabı, saygısı ve muhabbeti çok başkaydı... Eski esnaflar için insan ve itibar, paradan daha kıymetliydi.
Laboratuvar öğretmeni gibi sırtlarından hiç çıkarmadıkları tertemiz önlükleri, elleri yüzleri pırıl pırıl insanlardı…
Mehmet İzmirlioğlu adından çok, "İzmirli" diye bilinirdi.
İyi, doğru ve güzel adına her ne meziyet varsa tamamı onda vücut bulmuştu...
Bütün yaratılmışlar, Yaratandan ötürü onun için en birinciydi... "En birinci abim" onun insanlara söylediği en bilindik sevgi, saygı ve muhabbet sözcüğüydü... Dilinden sevgi sözcükleri hiç düşmez, dükkânının en yoğun saatlerinde bile ikramda bulunmaktan büyük keyif alırdı.
Dükkânı, yanı başındaki okulun sanki bir parçası gibi idi... Çocukla çocuk olur, hiçbir öğrencinin gönlünü kırmaz, parası olsun olmasın hiçbir öğrenciyi dükkânından boş çevirmezdi. Çocuklara sevgisi yanında büyük saygı da gösterir; onların geleceğin büyükleri olduklarını minik yüreklerine dokunarak hissettirirdi.
Avrupa özentisine gönderme mahiyetinde dükkânındaki ürünlere şaka yollu "Avrupa malı!" anonsu yapardı.
…
İzmir’de demir ticaretiyle geçimlerini temin eden Mehmet ve Hasan kardeşler zaman zaman İzmir’den Çankırı’ya demir satmaya gelirler... İşte bu geliş gidişlerin birinde Hasan; kardeşi Mehmet’i Çankırı’da akrabaları olan Münevver Hanımın dedesinin yanına berber çırağı olarak bırakır. Bir süre sonra da Mehmet’i Hacer Hanım ile evlendirirler. Bu evlilikten Ahmet ve Hasan dünyaya gelir. Mehmet İzmirlikitiroğlu, üç kere askere alınır, Çanakkale kara savaşlarında 36 yaşında şehit düşer.
…
Şehit Mehmet Dede’nin oğullarından Ahmet, evinde kurduğu tezgâhta dokumacılık ile uğraşır. Sümerbank açılınca bu işi bırakıp, Nurettin Ok’un babası Süleyman Ok’un şekerci dükkânında kasiyer olarak çalışmaya başlar.
Emine (Ekim) hanımla olan evliliğinden "Ekrem, Zehra, Mehmet" dünyaya gelir.
1954 Yılında "Şen Köşe Bakkaliyesi" adını verdiği kendi dükkânını açar, vefat ettiği 1960 senesine kadar bu dükkânda esnaflığa devam eder. Ahmet İzmirlioğlu şimdiki adı "Cumhuriyet" olan Saray mahallesinin 17 yıl muhtarlığını yapmıştır.
“İzmirlikitiroğlu” olan soyadını, soyadı kanunu çıkınca “İzmirlioğlu” olarak değiştirir.
…
Mehmet İzmirlioğlu, 25 Ocak 1936 tarihinde Çankırı’da dünyaya geldi.
1960 Yılında babasının vefatıyla birlikte Şen Köşe Bakkaliyesi'ni çalıştırmaya başlar.
Şen Köşe Bakkaliyesi, zaman içerisinde Mehmet İzmirlioğlu ile özdeşleşir. Bakkal olmaktan öte, minik bir hayat okuluna dönüşür...
12 Ağustos 1967 yılında, Trenci Hasan Dağ’ın kızı Aysel (Dağ) Hanım ile evlenir.
İstimlak nedeniyle boşaltılan Şen Köşe Bakkaliyesi, 1987'de yıkılarak tarihe karışır. Mehmet İzmirlioğlu, baba yadigârı dükkânı yıkıldıktan sonra Sümerbank’ın yanına dükkân açarak aynı ismi verir... Çankırı’da marketler dönemi başlayınca yaklaşık 40 yıllık mazisi olan Şen Köşe Bakkaliyesi, 1992 yılında kepenklerini son kez indirir…
Dükkânını kapatırken veresiye defteriyle helalleşir, alacaklarına kalem çekerek imha eder.
22 Aralık 2001’de İzmir Aliağa’da beyin kanaması geçirir ve sağ tarafı felç olur. Coşkulu, hayat dolu ve çok konuşkan bir insan olan Mehmet İzmirlioğlu konuşma yetisini kaybeder, tedavi görerek ayakta kalır. 2005 Yılında Çankırılılar'ın kendisi gibi çok sevdiği öğretmen kardeşi Ekrem İzmirlioğlu’nu kaybettikten sonra yaşadığı büyük üzüntüyle hastalığı daha da ilerler ve 14 sene boyunca yatağa bağlı kalır.
Tam bu noktada rahmetlinin hayatta olan eşi Aysel Hanıma da bir parantez açmak gerekiyor. Eşinin hastalandığı ilk günden itibaren büyük titizlik ve şefkatle ona bir bebek gibi bakan Aysel Hanım, 8 Mart 2011’de Çankırı’da 'Yılın annesi' seçilir.
4 Temmuz 2015 tarihinde, Ramazan ayında vefat eder, cenazesi Sarıbaba’ya defnedilir.
Şen Köşe Bakkaliyesi’nin okul yanında olması nedeniyle her türden kırtasiye malzemesi bulunur, sıcak kuru yemişin yanı sıra, kolonya ve kartpostal da satardı. Atatürk ilkokulunda öğrenci olduğum yıllarda kartpostal çok popülerdi. Bayramlarda ve yılbaşında özellikle başka şehirlerdeki büyüklerimize tebrik kartı gönderirdik... Bir taraftan kartpostal seçip, diğer taraftan elimdeki parayla hesap yaptığımı görmüş... 10 tane kartpostal parasını uzattığımda, “Metin Oktay’ın hatırına 5 tane de benden” diyerek beni çok sevindirmişti.
Etiketsiz hiçbir mal olmazdı dükkânında. Ticari ahlakına verilecek o kadar çok örnek var ki; işte onlardan biri: 2 Ayrı çuvalda Antep fıstığında biri 10, diğeri 12 lira etiketini görenler şaşırır. Toptancıdan aldığı yeni fıstıkları eski fıstıklara asla karıştırmaz, her ikisine de eski ve yeniliğine göre fiyat verirdi.
Top oynadıktan sonra terden su kesilmiş bir öğrenci parasını uzatıp, soğuk gazoz ister... Mehmet İzmirlioğlu, gazozu vermez. “Eğer sen bu terle, bu soğuk gazozu içersen Allah muhafaza zatürree olursun...” diyerek, öğrenci dinlenip kurulandıktan sonra gazozunu açar, “Şimdi iç bakalım…” der.
Sürekli terazinin kefelerini siler, terazinin kefeleri ayna gibi parıldardı. O kadar sık ellerini yıkardı ki; elleri kıpkırmızı kesilirdi. Sabah esnafları gezerek siftahı bırakır, hayırlı bol müşteriler duasında bulunurdu. Dükkânının önünden geçen tanıdığı, tanımadığı herkese selam verir, çaya buyur ederdi..
Türkçeyi doğru konuşmaya çok dikkat ederdi. Özneyi, yüklemi hep yerli yerine koyarak İstanbul Türkçesiyle konuşurdu. Dürüstlük onun son nefesine kadar hiç taviz vermediği, hayat felsefesiydi. Yalanı ve dedikoduyu sevmezdi.
Tatlı dili, etkileyici, son derece güzel konuşma tarzı, insanlarla olan sıcak diyaloğu ve güzel giyiminden ötürü çevresinden ya da yakınlarından birileri evlenecekse dünürlüğe (kız istemeye giden elçi) mutlaka 'büyük dünür' olarak onu davet ederlerdi.
Çankırı’da ilk sıcak kuruyemiş düzeneğini (yerli Altıniş marka) getiren O'dur...
Sürekli boyalı ayakkabısından, saçını tarayışına, güzel ve temiz giyinmeye özen gösterirdi. Sanat musikisini çok severdi, özellikle Zeki Müren’in şarkılarını dinler ve söylerdi. Müthiş sosyal bir insandı. Çankırı yaren, piknik ve esnaf gezmelerine katılır; şıklığı ve ağırbaşlılığı ile dikkat çekerdi.
Hamur işlerini, höşmerimi ve Türk kahvesini çok severdi.
…
Çocuklara hem büyük sevgi, hem de büyük güven duyar; Mahallenin çocuklarına “işim var” diyerek dükkânı emanet eder; onlara uygulamalı küçük çapta esnaflık dersleri verirdi.
Ahmet Kayabaşı: Onu anlatmak mümkün değil, onunla aynı zaman dilimi yaşayan bilir… Anlatılmaz, yaşanır derler ya, öyle… Bilgeydi, tabir yerindeyse o bir hayat öğretmeniydi. Ben hayatı ve insanları onun penceresinden bakarak tanıyıp, öğrendim. Kalbi, karakteri, dostluğu çok sağlam, yeri dolmaz, bir güzel insandı.
Çok vefalı, çok candandı. Pozitif enerji santrali gibi idi. Şen Köşe Bakkalı yıkıldıktan sonra bile oradaki dostlarını her sabah ziyaret edip, selamlamadan yeni dükkânına gitmezdi.
Eşimle vefatından sonra da doğum gününü kutlamaya devam ediyoruz… Saygıdeğer eşini ziyaret ederek doğum günü pastası keseriz ve onun çok sevdiği Çankırı’nın meşhur kuru kıymalı pidesini yaptırarak anarız.
Kızım Nazlı hamile iken yaptığımız ziyarette oğlum olacak, adını da “Mehmet” koyacağız deyince ağlamıştı… Onu sık sık rüyamda sağlıklı zamanlardaki haliyle görüyorum.
Necati Ülker: Giyimi, kuşamı, mükemmel konuşması, örnek kişiliğiyle idolümüzdü.
Çankırı esnafının yüz akıydı. İnsan ve esnaf olarak on numaraydı. Esprili, zeki ve yüksek ahlaklı bir büyüğümüzdü. Hediye vermeyi severdi. Duygusal, merhametli ve çok yardımseverdi. Şehrin esnafıyla ve bürokratlarıyla çok güzel diyalogları vardı. Çankırı’yı çok sever ve Çankırı’da esnaflık yapmaktan büyük mutluluk duyardı.
Ahmet ve Okan isimli 2 güzel evlat bıraktı ardında…
Yüce Rabbim Mehmet Abimizin mekânını Cennet eylesin.
NOT: Yazıyı hazırlarken bana yardımcı olan Ahmet ve Okan İzmirlioğlu kardeşlere çok teşekkür ediyorum.