Emel Sayın: Tarık'la aşkı sorma

Emel Sayın İzzet Çapa'ya bilinmeyenleri anlattı.

Zor ve imkansız yılların starı Emel Sayın... Çok çocuklu memur bir babanın kızı. Kader çizgisi annesinin sebat duygusuyla yol bulmuş. Göçebe hayatı konservatuvar sıralarına kadar durak bulamamış. Olmazı oldurmuş Tanrı onun için. Münir Nurettin Selçuk kimseye ders vermezken, annesi ne yapmış etmiş küçük Emel’i büyük hocanın öğrencisi yapmış. Kimse keşfetmemiş, o içinde kendini bulmuş. Sanatçı doğmuş. Geceleri radyoda gizli gizli dinlediği Maria Callas’ın aryalarıyla içine düşen müzik aşkı alaturka nağmelerde ve gazino sahnelerinde can bulmuş. “4 minik kedi yavrusu gibiydik” dediği kardeşlerinin ikisinin ölüm acısını yüklenmiş.

Çalışarak var olmaya çabalarken aşkı unutmuş. Aşkı aradığında da “Belki bu defa odur” dediği her hikayeden can dostu olarak ayrılmış. Türk filmlerindeki gibi bir gecede star olmamış. Didinmiş, denemiş, yanılmış, üzülmüş, kırılmış ama başarmış deniz gözlü kadın... Emel Sayın olmuş. Ayak kaydırmalar, karalama operasyonları, gazino neonlarından MİT raporlarına kazımış adını. Anlayacağınız hayat pek de kibar davranmamış bu naif ve nazik kadına. O gizli bir asi olmuş hep... Susarak çığlık atmış... Bakalım sessiz çığlığında neler gizli...
 
Emel Hanım, ne güzel tıpkı eski Türk filmlerindeki gibi Büyük Tarabya Oteli’nde buluştuk.
- Burada hiç film çekmedim ama yine de yeri ayrıdır benim için.
 
O niye?
- Balayımı geçirmiştim zamanında.
 
Yeşil yeşil bakan bu gözler kimbilir nelere tanık olmuştur, gelin biz sahnelere atılan ilk adımdan başlayalım.
- İlk olarak 17 yaşındayken Ankara Gençlik Parkında içkisiz bir aile lokantasında sahneye çıktım.
 
Yıl kaç diye sormayacağım.
- (Gülüyor) 17 yaşındaydım dedim ya... Sonra 60’larda İstanbul’a geldim ve bambaşka bir dünya ile karşılaştım. Şişli’de İlham Gencer’in sahne aldığı Çatı diye bir kulüp vardı. Hep duyardık ama maddi imkansızlıklardan dolayı gidemezdik. Alışık da değiliz tabii öyle yerlere. Bir cumartesi günü teyzem tuttu kolumdan, Çatı’ya götürdü beni.
 
Desenize kaderinizin ressamlarından biri teyzenizmiş.
- Teyze dediysem benden 4 yaş büyük sadece. Neyse Üsküdar’dan çıktık, vapur, dolmuş derken Şişli’ye 5 çayına yetiştik. O dünyayı görmek, İlham Gencer’i yakından izlemek, müziğini dinlemek bizim için bir rüyaydı.
 
Rüyalar gerçek olsa, onu her gün görürdünüz...
- Daha da fazlası oldu. Kuş gibi oturuyoruz bir köşede. Bizim heyecanımızı fark etti İlham Bey, yanımıza gelip hatrımızı sordu, “Ne yapıyorsunuz” dedi. Ben de şarkı söylemek istediğimi söyledim. “Çık söyle o zaman” demez mi?
 
AJDA VE BEN, ÇATI’NIN ÇITIR KIZLARIYDIK
 
Körün istediği bir göz, İlham Bey’in verdiği Türkan Şoray’ın gözleri... 
- Elim ayağım birbirine dolaştı tabii. Çıktım sahneye. “İngilizce biliyor musun?” dedi. Tek tük birkaç kelime biliyorum ama “Johnny Guitar”ı ezberlemişim. Onu söylemeye başladım.
 
Neden alaturka bir şarkı değil?
- Orada kimse alaturka dinlemiyor. Nasıl söyledim, ne yaptım hiçbir şey hatırlamıyorum. Sahneden indikten sonra İlham Bey yanıma gelip “Her hafta gelir misin?” dedi.
 
Yıldızının parladığı anlardan biri...
- Belki de ama her cumartesi teyzemle birlikte gitmeye başladık. 
 
“Teyzem”in tuzu kuru galiba?
- Yok canım, ama ne yapıp edip her hafta götürüyordu beni Çatı’ya. Neyse, İlham Bey bana yeni şarkılar öğretiyordu. Kulübe gelenler artık tanıyorlar beni, havalara uçuyorum tabii. Bir gün sahneye çıkmak için sıramı beklerken genç bir kız geldi yanıma. “Sizi hep dinliyorum, ben de şarkı söylemek istiyorum, ‘arkadaşım’ diye İlham Bey’le beni tanıştırır mısınız?” diye sordu. Kimdi biliyor musun?
 
Nereden bileyim Emel Hanım?
- O zaman ben de söylemiyorum.
 
Şaka yaptım, söyleyin ne olur.
- “Tabii tanıştırırım, adınız nedir” diye sordum kızcağıza. “Ajda” dedi. O küçük kız sevgili Ajda Pekkan’dı.
 
Ooo hikayeye bak!
- Evet, birlikte sahne maceramız başladı böylece. 
 
Ajda sizin altınızda mı çıktı yani? 
- Çatı’da öyle altlı üstlü solistlik falan yoktu. Bir de Gülsüm Kamu vardı, üçümüz sırayla çıkar söylerdik. Biz Çatı’nın çıtır kızlarıydık.
 
“ZEKİ MÜREN ARIYOR” DEDİLER, ŞAKA SANDIM
 
İstanbul’u kasıp kavurdunuz o halde?
- Eh aslında çok uzun sürmedi. Ankara Radyosu’nda solist olma hakkını kazanmıştım, bavulumu toplayıp başkentin yolunu tuttum. Bu arada ufak ufak da sahneye çıkıyorum. Radyodaki solist arkadaşlarla Beyaz Saray diye içkisiz bir mekanda program yapardık.
 
Hâlâ çıtırsınız tabii? 
- Tabii (gülüyor). Aralarındaki en genç solist bendim. Ankara Radyosu’nun keman maestrosu Özer Altın’ın kanatları altına sığınmıştım. Yavaş yavaş adım duyulmaya, bir Emel Sayın rüzgarı esmeye başlamış olmalı ki bir gün gazinoda sıramı beklerken bir telefon geldi.
 
Talih kuşu mu arıyormuş? 
- Söyleyeyim de sen karar ver. “Emel Hanım, Zeki Müren arıyor” demezler mi? Herhalde şaka yapıyorlar diye düşündüm. Zeki Müren bir ilah. O güne kadar hiç görmemişim. Koştum telefona, “Emel’cim ben Zeki Müren” dedi o kendine has sesiyle. Sesim soluğum gitti, titremeye başladım. Neden arar ki koskoca Zeki Müren beni?
 
Hakikaten neden aramış? 
- “Emelciğim Maksim’de başlıyorum, seni kadromda görmek istiyorum. Repertuvarına kadar her şeyinle ben ilgileneceğim, yarın uçak biletini gönderiyorum” dedi. Ayaklarım yerden kesildi, “Rüya mı görüyorum?” diye düşünürken uçak biletlerim gelmişti bile. 
 
Uça uça gittiniz herhalde...
- Bana kalsa gidecektim de, önce Özer Altın’a danıştım. Şöyle bir baktı; “Sen deli misin, çıktığın merdivenlerin farkında değil misin? Kısa bir süre sonra sen Maksim’de assolist olacaksın. Ama şimdi Zeki Müren’in alt kadrosuna girersen bir daha oraya asla çıkamazsın” deyip biletleri cırt diye yırttı. Öyle kalakaldım, hiç düşünmemiştim böyle bir stratejiyi.
 
GAZİNODAKİ 20. GÜNÜMDE KİBARCA KAPIYI GÖSTERDİLER
 
Gitmek mi zor, kalmak mı?
- İyi ki hocamı dinleyip Zeki Müren’in teklifini kabul etmemişim. Hocamın anlaşmasını yaptığı Luna Park Gazinosu’nda direkt assolist olarak başladım. Hem zamanlamam, hem tecrübem hem de repertuvarım o günler için pasif kalmıştı. 
 
Neden, yetmedi mi o büyülü ses? 
- Maalesef. Benden önce Yıldırım Gürses çıkıyor, herkes onu dinliyor, ben sahne alınca kalkıp gidiyorlar. Sonra anladım ki radyo sanatçısı olduğum için sahnede sopa gibi duruyorum, hiç konuşmuyorum, repertuvarım da çok ağır. 20 gün sonra bu “kadar yeter” deyip kibarca kapıyı gösterdiler.
 
Hırs yaptınız mı o ara...
- Yaptım ama insan yavaş yavaş eksiklerini kabullenebiliyor. Ardından Gaskonyalı Toma’dan bir teklif daha geldi, orada aynı hataya düşmedim. Bilir misiniz Toma’yı, Bebek’teydi...
 
Yaşım tutmaz Emel Hanım 
- (Gülüyor) Haylazlık etme. Toma’nın patronu Bekir Bey çok iyi bir insandı. Bu sefer Özer Bey yok yanımızda. Biz ilk kocam İsmet’le geldik İstanbul’a. O Teknik Üniversite’de burslu okumuş, daha yeni mezun olmuş. Ben de çok az kazanıyorum. Otelde kalacak paramız bile yok anlayacağın. Teyzemin evine yerleştik ama Bekir Bey bir türlü kadroyu kuramıyor.
 
Neden? 
- Hiçbir sanatçı tanınmamış bir solistin altında çalışmak istemiyordu, “Kim bu kız?” diyorlarmış. Bir gün Bekir Bey geldi, “Maalesef açamıyoruz gazinoyu” dedi. Orada yıkıldım, çaresiz Ankara’ya döneceğiz.
 
ANKARA’YA DÖNECEĞİME ÖLEYİM DAHA İYİ!
 
Bir hayal kırıklığı daha yani... 
- Nasıl olmasın? Ankara’ya döneceğime öleyim daha iyi. Bütün eşe dosta, arkadaşlara “İstanbul’a assolist olmaya gidiyorum” demişim. Ertesi sabah trenle döneceğiz, ben hâlâ bu utancın altından nasıl kalkacağımı düşünüyorum. O gece kapı çaldı, Bekir Bey geldi.
 
Bekir Bey kapıyı iki kere çalar... 
- Sevinçten ağzı kulaklarında, “Müjde, kadroyu kurdum başlıyoruz” dedi. Meğer Muzaffer Akgün benim alt kadromda çalışmayı kabul etmiş. Anlayacağın bugün Emel Sayın olmamda Muzaffer Hanım’ın katkısı vardır. O evet deyince herkes de kabul ediyor tabii. Bir ay için anlaşmıştık, iki ay sürdü program. Bu arada bir beyefendi hemen hemen her gece gelip ön masadan beni izliyor.
 
Kimmiş o esrarengiz beyefendi?
- Allah rahmet eylesin, film yapımcısı Turgut Demirağ... Melike Demirağ’ın da babası. Sonra kendisi anlattı; özellikle ağzıma hayran olmuş. “Ne güzel ağzınız, ne güzel dişleriniz var” derdi.
 
Bir de film teklif etse bari...
- Etti zaten. İlk filmim Şampiyon'u onunla çektim.
 
CÜNEYT O KADAR SÖYLENİNCE SOPAYI KAFASINA İNDİRDİM
 
Bir ara Türkan (Şoray), Fatma (Girik), Hülya (Koçyiğit), Filiz (Akın) dörtlüsünün bile dengesini bozmuşsunuz Yeşilçam’da?
- Güzel filmler yaptım gerçekten ama en büyük çıkışım 'Feride' ile oldu.
 
Vurdulu kırdılı sahnelerde de çok başarılıymışsınız duyduğuma göre...
- O nereden çıktı, sen kimin filmlerini izledin?
 
Valla aklıma ilk Cüneyt Arkın ile oynadığınız 'Rüzgar' geliyor?
- Cüneyt’i nasıl dövdüğümden bahsediyorsun anlaşıldı. Gel sana olayın iç yüzünü anlatayım. Filmin bir sahnesinde bizimkinin kafasına bir sopa ile vurmam gerekiyor. Ne yapsam bir türlü beğendiremiyorum Cüneyt’e. Yok daha sert vuracakmışım, yok efendim omuzuna isabet ettiremiyormuşum. Öyle çok söylendi ki nevrim döndü, bütün gücümle kafasına vuruverdim bir kere.
 
Eyvah...
- Eyvah ki ne eyvah. Cüneyt kanlar içerisinde yerlerde. Kalkıp “Harika, tam istediğim gibi oldu” demez mi? Tam bir çılgın anlayacağın.
 
Ne oldu da bitti Emel Sayın’ın Yeşilçam sevdası?
- Gazino ve sinema arasında çok bocalıyordum. Mikrofon mu kamera mı diye sordum kendime. Ben bir şarkıcıydım ve öyle kalmalıydım ama bu teklifler hâlâ gelmiyor demek değil.
 
Reddettiğinize pişman olduğunuz bir teklif oldu mu hiç?
- Çetin Tekindor ile 'İlk Aşk' filminin senaryosu geldi önüme. Ben rolü kabul etmeyince Vahide Gördüm hanımefendi ile anlaşmışlar. O kadar iyi bir oyuncu ki, filmi gördükten sonra “İyi ki ben oynamamışım da o oynamış” dedim kendi kendime.
 
TARIK AKAN’LA AŞKI SORMA KİTABIMDA ANLATACAĞIM
 
Filmlerde jönlerle büyük aşklar yaşadınız. Bunların hiçbiri gerçek oldu mu?
- Yooo, benim başıma gelmedi öyle bir şey.
 
Tarık Akan ile aşk yaşadığınız yazıldı çizildi zamanında.
- Geçiniz.
 
Neden geçelim?
- Geçiniz işte. Bütün bunları yazacağım kitapta anlatacağım zaten.
 
RAKİP GAZİNONUN SİLAHLI ADAMLARI BENİ KAÇIRDI
 
Tam anlamıyla assolistliğe nasıl geçtiniz?
- Egemen Bostancı, Lalezar’ı açmıştı. Ben de artık bayağı tecrübe kazanmıştım. Eşim İsmet (Kasapoğlu) İstanbul’a gitti. Dönüşte “Çok kaliteli bir yer, burada çalışabilirsin Emel” dedi. İlk büyük süksemi Lalezar’da yaptım, üstelik karşı gazinodaki Zeki Müren’e rakip olmuştum.
 
Acaba Zeki Bey ilk seferinde bu rekabeti önlemek için sizi kadrosuna istemiş olabilir mi?
- Bazıları öyle yorumladı ama koskoca Zeki Müren kadrosunda genç yetenekler görmek istemiş de olabilir.
 
Assolistleri anladık da gazinolar arasında “soğuk savaş” oluyor muydu peki?
- Valla bir keresinde kaçırıldım bile. O yüzden savaşın ne kadar “soğuk” olduğuna sen karar ver.
 
“Mavi Boncuk” filmindeki gibi halıya mı sardılar yoksa?
- Dalga geçme. Bir keresinde Çakıl’da sahneye çıkmaya hazırlanıyorum. Bütün gazetelere ilanlar verilmiş, neonlara ismim yazılmış, bir hazırlık ki sorma. İlk programımı yapacağım günün sabahı camdan kafamı uzattım, evin önünde silahlı adamlar. İsmet’le ikimiz ne olduğunu anlamadan, kapıya geldiler. Kendimizi apar topar adamların otomobilindi bulduk. Rakip gazinonun düzenlediği bir “seremoni” olduğunu fark edip kuzu kuzu gittik biz de tabii.
 
Gündüz vakti koskoca Emel Sayın’ı dağa mı kaldırıyorlar?
- Dağa kaldırmadılar ama uçağa bindirip İzmir’e yolladılar. Üç gün orada otel odasında “mecburi tatil” yaptım. Çakıl’daki programım bozulunca da hiçbir şey olmamış gibi beni bıraktılar, evime döndüm.
 
Hayret bir şey, ciddi ciddi rakip gazinonun organizasyonu muydu bu?
- Yahu adamların bazılarının simaları bile tanıdıktı.
 
PARA VERİP BENİMLE EVLENMEK İSTEYEN OLDU
 
Hiç ahlaksız teklif aldı mı Emel Sayın?
- Öyle şeyler arada oluyordu maalesef. Bir gün annemle Efes Oteli’nin lobisine girdik. Bir beyefendi köşesinden kalkıp annemin yanına geldi. O zamanın parasıyla çok yüksek bir meblağ söyleyip “Kızınızla evlenmek istiyorum” dedi.
 
Böyle kız istendiğini de hiç duymamıştım.
- Sorma, nasıl bir hakaret düşünebiliyor musun? Annem çok güzel bir cevap verip adamı tersledi ama ben üç gün sinir krizi geçirdim.
 
MUAZZEZ ABACI BENİ GÖRÜNCE OTURDUĞU SANDALYEDEN DÜŞMÜŞ
 
Ajda Pekkan ile olan dostluğunuz Çatı’dan beri devam ediyor mu?
- Bizim gibi sanatçılar dostluklarını ancak birbirlerini gördüğü zaman hatırlıyor. Ajda ile karşılaştığımızda çok sevişiyoruz ama ayrılınca aramıyoruz birbirimizi; tuhaf bir durum.
 
Hiç kıskandığınız bir sanatçı oldu mu?
- Açık söyleyeyim bir dönem Muazzez’i çok kıskanırdım. O da benden sonra radyodan yetişti ve piyasaya bomba gibi düştü. O kadar muhteşem bir sesi vardı ki, allak bullak etti ortalığı. Benim de en popüler dönemlerim ama Muazzez bir fırtına ve müthiş bir rekabet yarattı.
 
O da sizi kıskanıyor muydu acaba?
- Sahnede beni görünce “Bu ne güzellik” diye oturduğu iskemleden düşmüş. Gençlik zamanları tabii, şimdi bunları birbirimize anlatıp gülebiliyoruz.
 
BÜLENT ERSOY’LA AYRI DÜNYALARIN İNSANLARIYIZ
 
Muazzez Abacı ile aynı sahneyi paylaştınız, niye hiç Bülent Ersoy ile de görmedik sizi? 
- Özel bir nedeni yok aslında. Biraz Türk filmi repliği gibi olacak ama biz Bülent’le ayrı dünyaların insanlarıyız. Severim, takdir ederim fakat sahnede çok uyumlu olamayacağımızı düşündüm hep.
 
Çok imza verdiğinizi tahmin edebiliyorum. Peki Emel Sayın hiç birinin hayranı olup imza istedi mi?
- Hayalleri büyük bir kadınım ben, dünyaca ünlü bir stara hayrandım. Şanslıyım ki İran’da tanışma fırsatı yakaladım.
 
Yakın zamanda gitmediniz herhalde İran’a?
- Yıl 1978... Anthony Quinn, Caravans filmini çekerken ben de konser için oradaydım. Zorba’nın yakın mesafede olduğunu duyunca topladım tası tarağı gittim film setine.
 
Sirtaki yaptınız mı bari?
- Ne sirtakisi adam yanıma geldiğinde ağzımı açıp tek kelime bile edemedim. Bu heyecanımı fark etmiş olmalı ki, sanatçı olduğumu öğrendinde öyle bir sarıldı ki bana nefesim kesildi. Çok karizmatik adamdı çok.
 
Süleyman Demirel ile ilgili de çok hoş bir hikayeniz anlatılır... 
- Hoş bir latifedir o. Marmaris-Datça arasına bir koya kim koymuşsa Emel Sayın ismini vermiş. Süleyman Bey ve Nazmiye Hanım bir gün tekneyle oradan geçerken gazetecilerden biri “Sayın Başbakanım burası Emel Sayın koyu, acaba denizin mi yoksa Emel Sayın’ın gözlerinin rengi mi güzel?” diye sorunca Süleyman Bey de “Hanımla aramızı mı açacaksınız benim?” diye espriyi patlatmış.
 
EMELCİĞİM SAKIN GİTME SEMRA HANIM SENİ EMRETTİ
 
Gelelim Semra Özal’a... Sizi sevmediği söylenir. Siz şarkı söylerken sırtını dönermiş?
- Çok üzüldüğüm ve tamamen yanlış anlaşılmadan kaynaklanan bir olaydır bu. Sonra mahkemelik bile olduk. Ama ben rahmetli Turgut Özal’a veya eşine asla saygısızlık etmedim. * Bir yanlış anlaşılma nasıl “kan davasına” dönüştü peki?
 
- Turgut Bey yeni Başbakan olduğu zaman İslam Ülkeleri Konferansı Türkiye’de toplanmıştı. Başbakanımız özellikle benim o davette şarkı söylememi istemiş. Emir demiri keser dedim ve gittim. Çok da güzel bir program yaptım.
 
Semra Hanım da orada mıydı?
- Yemekte sadece erkekler vardı. Neyse konser bitti, orkestra dağıldı, ben de tam eve gidecektim ki alı al, moru mor şekilde otelin müdürü geldi, “Emelciğim sakın gitme, Semra Hanım seni emretti” dedi. 
 
Nereye çağırıyormuş sizi?
- Meğer Semra Hanım üst katta delegelerin hanımlarıyla oturuyormuş. “Sazlarım gitti, şarkı söylemem ama bir kahvelerini içmeye gelirim” dedim. Adam gitti, birkaç dakika sonra ter içinde koşarak geldi. “Kahve içmek için değil, şarkı söylecekse gelsin” demiş Semra Hanım. İrkildim, gururum kırıldı ama otel müdürü öyle yalvarıyor ki, sonunda mecburen çıktım yukarıya.
 
Kapris yaptığınızı mı sandı acaba Semra Hanım? 
- Ne kaprisi? Ses tesisatım yok, sazım yok, nasıl söylerim? Neyse oradaki piyanonun başına bir piyanist oturttular. Yuvarlak bir masada bir sürü hanım oturmuş, kimin kim olduğunu nereden bileyim? Hepsine birden “Hoşgeldiniz efendim” deyip birkaç şarkı söyledim, indim.
 
Tanımıyor muydunuz Semra Hanım’ı?
- Yüzünü bile görmemişim, Turgut Bey Başbakan seçileli zaten birkaç gün olmuştu. Ona özel muamele göstermedim diye düşünüp bana kırılmış.
 
İlla yüzüne aşina olmak mı lazım? “Hoşgeldiniz Semra Hanım” deseniz kıyamet mi kopardı?
- Ah keşke deseydim, ben de buna üzülüyorum ya. Ama o kadar içine işlemiş olmalı ki Lösemililer Vakfı yararına yapılan bir gecede İstanbul’un en seçkin tabakasının önünde söylüyorum, Semra Hanım da en önde oturuyor. “Nasılsınız hanımefendi?” deyip saygımı göstereceğim sırada lank diye arkasını dönmez mi? Salonda buz gibi bir hava esti tabii. Tüm medya orada. Öylece kalakaldım, nasıl programı bitirdiğimi bana sorun.
 
Ee nasıl bitirdiniz?
- Daha da uzatmayalım konuyu, keşke bu tatsızlıkların hiçbiri olmasaydı.
 
Bir dönem Kenan Evren ile ilişkiniz olduğu iddia edildi.
- Yahu gülüp geçmek lazım bunlara.
 
Gülelim de geçmeyelim... Neden bir başkasını değil de yıllarca sizi yakıştırdılar Kenan Evren’e?
- Kenan Evren yurtdışından gelen devlet büyükleri için verilen davetlere hep beni çağırıyordu. Bir gün ona “Neden hep Emel Sayın?” diye sormuşlar o da “Emel Hanım bizim yüzümüzü ağartıyor” demiş.
 
Belki de Evren gerçekten aşıktı size.
- Olabilir mi böyle bir şey? O da çok üzülmüştür mutlaka ama sonunda tüm bunlara gülüp geçmeyi öğrendim.
 
O MİT RAPORU KORKUNÇ BİR KARALAMAYDI
 
Bir de hem Türkiye’yi hem de sizi sarsan MİT raporu olayı var.
- O korkunç bir karalama kampanyasıydı. O günlerde David ile evliydim ve yurt dışındaydım. Bir gün Hürriyet’ten “MİT raporunda adınız geçiyor” diye aradılar. Şaşkına döndüm.
 
Raporda Genel Kurmay Başkanı Necdet Üruğ ile de birlikte adınız anılmıştı. Tanışıyor muydunuz kendisiyle?
- Nereden tanıyacağım, yüzünü bile görmedim. Düşünebiliyor musunuz bir yandan Kenan Evren, diğer yandan Necdet Üruğ ile adım çıkıyor. Bundan saçma ne olabilir?
 
Ama sonuçta devletin MİT raporundan bahsediyoruz.
- Yıllar boyu içimde kanayan bir yaradır bu. İnan sanki yıllardır “Hayır” diye haykırıyorum ama kimse sesimi duymuyor. Bir süre önce bir mucize oldu; raporu hazırlayan Mehmet Eymür “Kamuoyunda MİT Raporu olarak isimlendirilen raporun tek yanlışı Emel Sayın Hanımefendi ile ilgili kısımdır” diye bir açıklama yaptı; ama o da kaynadı gitti bu dedikodular arasında. Geç kalan bir teşekkürüm var Eymür’e. Elbet bir gün hayat bizi karşılaştırır. O geç kalan teşekkürünü, ben de belki bunları kimin yazdırdığına dair cevabımı alırım.
 
Size göre hakikaten biri yazdırmış olabilir mi bunu?
- Kimin yaptırdığı bir muamma, dedim ya bu düğüm Mehmet Eymür’le çözülür diye.
 
FAHRETTİN ASLAN OĞLUYLA EVLENMEMİ İSTEMEMİŞTİ
 
Sizin camiada ayak oyunları ve entrikalar eksik olmazdı herhalde.
- Tabii öyle çelmeler falan olurdu ama ben zaten İstanbul’a evli bir kadın olarak geldim. Sağ olsun ilk eşim İsmet beni her zaman korudu. O yanımda olmadan hiçbir yere gitmedim, dağılmadım.
 
İsmet Kasapoğlu ve David Younnes ile olan evliliklerinizi biliyoruz, benim asıl merak ettiğim rahmetli Selçuk Aslan’la olan beraberliğiniz.
- O çok özel bir hikaye, pek konuşmak istemiyorum.
 
Malum Selçuk Bey, Fahrettin Aslan’ın oğluydu. Nasıl biriydi büyük patron?
- Herkes bir şeyler anlatır, yok dövermiş, edermiş diye ama Fahri Bey çok özel bir patrondu. Kime nasıl davranacağını bilirdi. Allah korusun benim başıma öyle bir şey gelmedi. Ama...
 
Bir “ama”sı var anlaşılan...
- (Gülüyor) Eee var tabii, olmaz mı? Fahrettin Aslan’dan bahsediyoruz. Hürriyet gazetesinin bir organizasyonuyla Zeki Müren, Türkan Şoray, Müjde Ar filan hep birlikte Almanya’ya gidiyorduk. Bir baktım son dakikada beni uçaktan indirdiler.
 
* Neden, vergi borcunuz mu varmış?
- Nasıl bildin? “Vergi borcunuz var” dediler ama yok öyle bir şey. Vergi borcu, namus borcu, tek gün olsun aksatmadım hayatımda. Havalanında öylece kalakaldım.
 
Diğerleri gittiler mi?
- Herkes gitti, ben Çınar Otel’e sığındım. Yakın bir dostumuzu arayıp. “Ne yapacağım, rezil oldum” dedim. O da “Sen en iyisi Fahri Bey’i ara, işini o halleder” dedi.
 
Ne alakası var Fahri Bey’in maliyeyle?
- Ne zaman başınız derde girse mutlaka yardım eden bir insandı. Gerçekten de bir gün içinde sorunu çözdü, ertesi gün Almanya’ya uçtum. Meğerse her şeyi zaten Fahri bey planlamamış mı? 
 
Nasıl yani, komplo mu?
- Maksim’i bırakıp Almanya’ya gittiğim için kızmış, bir ders vermek istemiş. Tabii sonradan kurtarıcı da kendisi oluyor.
 
Nasıl öğrendiniz bu hain tuzağı? 
- Bir arkadaşım söyledi. Fahri Bey’e sorduğum zaman da güldü zaten.
 
Peki kayınpederiniz olmayı nasıl karşılamıştı Fahri Bey? 
- Pek karışmadı aslında ama bir gün “Selçuk çok genç Emel Hanım. Bu iş uygun değil, iyi düşün” diye kısa bir uyarı yapmıştı.
 
Acaba oğlunu mu sizden, sizi mi oğlundan korumaya çalışıyordu?
- Onu bilemiyorum ama evlenmemizi istemediği kesindi.
 
ÇOK SEVİYORDUM SELÇUK’U AMA AŞK DEĞİLDİ BİZİMKİ
 
Ya sizin aileniz ne dedi bu evliliğe?
- Benim ailem de karşı çıkıyordu. Sadece şunu söyleyebilirim; öyle bir baskı vardı ki üzerimde, evlenme kararım adeta çevreme karşı bir başkaldırının sonucuydu. 
 
Aşkın yeri yok muydu bu isyanda? 
- Çok seviyordum Selçuk’u, çok sevimliydi, iyi yürekliydi ama aşk değildi benimkisi. O zamana kadar hep çalışmıştım, hiç gülmez, eğlenemezdim. Onunla bilmediğim bir dünyayı tanıdım. Böyle bir isyandı benimki; “bu hayat benim hayatım” diye düşündüm. Ama doğru muydu yaptığım... Hiç değildi. 
 
Hastane odasında evlendiğiniz söylendi o dönem.
- Rahatsızdım ve başımda Selçuk’tan başka kimse yoktu. Çok hastaydım, yorgundum. “Benimle evlenir misin?” dedi. Öylesine zayıf bir durumdaydım ki, bir çılgınlık anı işte; “Evet” dedim. Moralimin çok bozuk olduğu bir dönemdi, paldır küldür hastane odasında evlendik işte.
 
Ama şehir efsanelerine göre size çok aşık olmuş...
- Evet, çok gençti, havaiydi. Onu reddettiğim zaman intihar etmeye kalkmıştı. Zaten evliliğimiz çok kısa sürdü, bir süre sonra askere gitti. Genç yaşta da rahmetli oldu. Bu olayın birçok psikolojik nedeni var. Hepsini anlatmam uygun olmaz.
 
Selçuk Bey askere gidince mi anladınız olmayacak duaya âmin dediğinizi? 
- Evet, benden uzaklaşınca farkına vardım ki bu evlilik kesin yürümezdi. O zaman Fahri Bey devreye girdi. Annemle işbirliği yaptılar ve ayrılmamıza yardım ettiler.
 
AYRILMAK İÇİN 5 SENE UĞRAŞTIM, ADAM KAYBOLDU
 
Bir de karikatüre benzeyen David Younnes’le olan evliliğiniz var...
- Estağfurullah, zaten bütün Türkiye karşı çıktı beraberliğimize. David’le evlendikten sonra gazino sahnesine çıkıyorum, içerisi tıklım tıklım ama kimse alkışlamıyor.
 
Küstü mü yoksa dinleyicileriniz size?
- Doğru vallahi. Gazinoya geldiler ama bana küstüler. “Bizi bırakıp gitme” diyen bakışlarını fark ediyordum seyircilerin.
 
Buna rağmen bizi bırakıp gittiniz gurbet ellere ama...
- O da aşk evliliği değildi belki ancak beni çok etkiledi David. Çocukları vardı, ben bir aile kurmak, buradan uzaklaşmak için öyle özlem duyuyordum ki, aklım çelindi. Hayatım değişirse huzurlu ve mutlu olacağımı düşünmüştüm.
 
Öyle oldu mu peki? 
- Olamadı maalesef. Ayrılmak için 5 sene uğraştım ama adam ortadan kayboldu. 5 yıl sonra bir kez telefon etti, onu hâlâ seviyor muyum acaba diye şöyle bir yokladı. Hiç oralı olmadığımı fark edince bir daha da aramadı.
 
14 SENEDİR ISSIZ BİR KADINIM
 
Neden hep başarısız evliliklere imza attı Emel Sayın? 
- Bunların hepsi sahneden bir kaçıştı. Yıllarca insanlar beni çok sevdi, çok başarılıydım. Ama hep yalnızdım, sığınacağım bir liman, güveneceğim sıcacık bir yuva arıyordum. Allah her şeyi bir arada vermiyor ne yazık ki.
 
Aşk defteri kapandı mı artık?
- Vallahi 14 senedir ıssız bir kadınım adeta. Zaman zaman yeniden aşık olmak istediğimi sanıyorum ama neyi anladım biliyor musun? Bir yaştan sonra aşık olmaya üşeniyor insan (kahkahalar)...
 
EKSİKLİĞİNİ HİSSETTİĞİM TEK ŞEY ÇOCUK
 
Emel Sayın’ı biliyoruz da takip ışıkları söndüğünde ve evin kapısı kapandığında Emel neler yapar?
- Bir ara Angry Birds bağımlısıydım. Şimdi onu biraz azalttım, bu sefer de Kelime Avı’na sardım. Bir de dizilerim var tabi. “Muhteşem Yüzyıl”, “Öyle Bir Geçer Zaman ki” ve “Yalan Dünya”yı asla kaçırmam. Listeye şimdi “Karadayı” ve “Merhamet”i ekledim. Aday adayları arasında da “İntikam” ve “20 Dakika” var.
 
Ben daha duygusal bir cevap bekliyordum ama sihirli kutu hayranı çıktınız.
- Daha komiği var aslında. Bunaldığımda içimdeki çocuğu beslemeyi ihmal etmem. Sıkı bir Tom ve Jerry izleyicisiyim.
 
Aman ne güzel... Bugün geriye dönüp baktığınız zaman pişman olduğunuz bir şey var mı hayatınızda? 
- Pişmanlıklarımla baş etmeyi öğrendim ama neyin eksikliğini hissediyorsun diye sorarsan, çocuk diyebilirim. Tek pişmanlığım bu. Bir çocuğum olsaydı arkadaş mı olacaktık, birlikte mi büyüyecektik bilemiyorum. Ama hayatımın çok daha değişik olacağı kesindi.
 
Son bir soru gerçekten Tarık Akan’la beraber oldunuz mu?
- (Kahkahalar) Söyledim ya cevabı kitabımda. (Hürriyet)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.

Magazin Haberleri