Dini Bayramlar, varlık nedenlerinin ötesinde özellikle ailelerinden, memleketlerinden uzaklarda yaşayan insanımız için adeta bir "kavuşma" ortamına vesile olmaktalar...
İlkokul çağlarımda ailemizde yaşanılan "bayram" telaşlarından en hoşuma gideni şüphesiz ki günler öncesinde annemin ben ve kardeşimle ilgili yaptığı hazırlıklardı... Hatırladığım ilk bayramlar yaz aylarına ait olduğu için annemin Singer dikiş makinasıyla bizlere bir yandan "gömlek" dikerken öbür yandan da çarşıya düzenli olarak diktiği düzineler dolusu mendilleri de hatırlamamak mümkün değil...
Babam fabrikada çalıştığı için, dini bayramlar ailemiz adına "ek kazanç" kapısının sayısını da artırıyordu!
Bayram haftasına girilen günlerde Bursa Kapalı Çarşı girişindeki "Okçular" adı verilen bölgede belediyenin hoşgörüsüyle seyyar tezgahlar kuruluyor ve çoluk çocuk aileler alışveriş yaparken çok sayıda "sezonluk satıcı" da kısa süreliğine de olsa kendisini ticaretin içerisinde buluyordu...
O günlerde rahmetli babamla birlikte mukavva kutular üzerinde oluşturduğumuz küçük tezgahımızda "elini öpene mendil" feryadıyla (!) bendeniz de bayram harçlığımı artırmanın gayretinde bulunuyordum!
Tezgahım üzerinde evde annemin diktiği (benim de hazırlığına katkılar verdiğim) küçük küçük kadın ve biraz daha büyüğü erkek mendillerini bazen 3'er 5'er, bazen de düzine (12 tane) halinde müşterilere satarken duyduğum heyecanı bugün bile unutmam imkansız... Hele hele beyaz ipek mendiller (!) hafızamda "tülü mendil" olarak yerini oldukça sağlamlaştırmıştır! (temizlemesi ve ütülenmesi kadar gıcık kumaş hatırlamıyorum! Hele hele kesmesi tam bir olaydı)
Küçük ellerimle birlikte cebime sıkıştırmaya çalıştığım kağıt 5 ve 10 liralıkların sayısındaki artış "Elini öpene mendil" (!) feryadımın daha güçlü ve de sık çıkmasına vesile olması için önemli bir nedendi...
Daha sonraki yıllarda bu satış yöntemi kendi içerisinde "var olma" mücadelesi vermiş olsa da, zamana yenilmekten kendisini kurtaramadı! Üzülerek belirteyim ki; gelişen zaman ortada ne "öpülesi el" ne de "el öpene mendil veren şahsiyet" bırakmadı!
Haliyle, toplumumuzun bugün için unutulan güzel ve hoş geleneklerinden birisi de tarihin çöplüğüne gitmekten kendisini kurtaramadı...
Aslında tam burada önemli bir paradoks yaşadığımı da itiraf etmeliyim!
Bugünkü düşünce yapımla "el öpme"nin o kadar da "matah" bir durum olduğunu kabul etmediğimden, zamanında "el öpme" karşısında verilen "mendil"in bir nevi "cazibeli rüşvet" olarak ortaya sunulduğunu da zaman zaman düşünmüyorum dersem yalan olur!
Padişah'ın elini öpene "canını" ya da "kesesini" bağışladığı günlerden geldiğimizi düşündüğümüzde yaşadığım paradoksun da haksızlığını söylemek herhalde pek mümkün olmasa gerek...
Bütün bunların ışığında her ne olursa olsun bayramlar (özellikle dini) toplum içerisindeki bireylerin yan yana gelmesine, kucaklaşmasına, haslet gidermesine daha da önemlisi çocukların ayrı bir sevinç duymasına vesile olması nedeniyle önemli bir sorumluluğu yerine getirmekte...
O yüzden bayramları özellikle de Ramazan ve Kurban (doğurduğu sayısız sakıncalara karşın) bayramlarını fazlaca önemsiyorum...
Ve; Bayramı neşe, mutluluk ve sağlık içerisinde ailenizle birlikte geçirmenizi diliyorum.
Mutlu ve nice bayramlar...
x x x
Sözcü18'in Çankırı insanı için ne ifade ettiğini geçtiğimiz günlerde mesaj kutumuza gelen bu ileti ile çok daha iyi anladım!
"yurt içi kargo telefonlara cevap vermiyor. kardaş bir zahmet bi soruver."
Fazla söze hacet yok derken, Çankırı'daki "matbaacı zihniyet"in son icraatine de dikkat çekmeden edemeyeceğim!
Kurşunlu'da geçtiğimiz günlerde yaşanan ve emniyet bültenine yansıyan olay doğaldır ki yine bazı işbilmezler tarafından tüm ülkeye "Çankırı'da şüpheli ölüm" başlığıyla taşındı ve haber metninde "Çankırı’nın Kurşunlu ilçesinde 73 yaşındaki yaşlı adam evinde ölü bulundu." şeklinde bir cümleye yer verildi!
Araştırmaya ve sorgulamaya gerek görmeyen işgüzarlar (!) emniyet bülteninde yer alan "S.O" ifadeye "yaşlı adam" ifadesini eklemekte hiçbir beis görmediler!
Birazcık araştırma yapsalardı bültende yer alan "S.O"nun "Sakine Oksal" isminde bir kadın olduğunu öğrenmeleri işten değildi!
Ama bütün bunları yapmak için öncelikli olarak "temsil ettiğin meslek grubuna saygın olması" gerekir!
Bizim "matbaacılarda" bu saygıyı ara ki bulasın...
Çaycılık da yapsanız ne olur yaptığınız çayı güzel demleyin!
"Laf olsun torba dolsun" icraatinden uzak durmanız dileğiyle...