CHP grubu adına bir konuşma gerçekleştiren Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, şunları söyledi:
"Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Elâzığ halkı adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün, Meclisimizde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesinden yola çıkarak milletin ve Elâzığ halkının bir istemini, talebini Meclisin gündemine getiriyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama başlarken öncelikle, İdlib’de şehit olan şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin her mensubuna uzanan bu kalleş ellerin -kim tarafından uzanırsa uzansın, ister Suriye rejimi ister terör örgütleri- hepsini şiddetle de kınıyorum.
Aynı şekilde, Malatya’da ve Elâzığ’da yaşanan deprem sonrası hayatını kaybeden 41 yurttaşımıza, hemşehrimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Deprem gecesi devlet Elâzığ’daydı. Kimdir devlet? Devlet 82 milyon yurttaşımızdır. 81 il, 82 milyon yurttaşımız, Hükûmetimiz, siyasi parti ayrımı yapmaksızın siyasi partilerin bütün genel başkanları, Türkiye genelinde parti ayrımı yapmaksızın tüm belediye başkanları, milletvekili arkadaşlarımız, kamu kuruluşları, Jandarma, Emniyet, herkes Elâzığ’daydı.
O gece Elâzığ’ın acısı Türkiye’de 82 milyon yurttaşımızı bir araya getirdi ve acıda ortak kıldı. Şimdi, Elâzığ gerçekten bir afeti, bir felaketi atlattı. Gerçekten, 6,8 büyüklüğündeki bir depremin şiddetinden kaynaklı Elâzığ’ın bugünkü hâline biz şükreder olsak da aslında Elâzığ’ı yeni bir afet beklemekte. Nedir bu afet?
Bakın, ilk günden beri gerçekten Hükûmet oraya 3 bakanını görevlendirdi; İçişleri Bakanını, Çevre ve Şehircilik Bakanını, Sağlık Bakanını. Vali oradaydı. Tüm belediye başkanları oradaydı. Ayrım yapmaksızın ilimizin 5 milletvekilinin 5’i de sokaklardaydı. Gerçekten, hepimiz vatandaşın acısını dindirmek için, onlara umut olmak için elimizden gelen bütün insani katkıyı vermeye çalıştık ve sükûnete davet ettik insanları.
“Devlet burada, korkmayın.” dedik, “Devlet sizi açıkta bırakmaz. Devlet sizi çaresiz bırakmaz. Devlet sizin çocuklarınızın mağduriyetini görmezden gelmez.” dedik. İhmal yok. Aksaklıklar olabilir, eksiklikler olabilir ama ihmal yok. Şimdi geldik esas meseleye. Yani Elâzığ’ın ikinci afet yaşama riski nedir?
Sayın milletvekilleri, size siyasi bir konuşma değil, insani ve vicdani bir konuşma yapacağım ve lütfen, bu kararınızı verirken, araştırma komisyonunun oluşturulmasına karar verirken, evinize gittiğinizde çocuklarınızın yüzüne bakarak o deprem bölgesinde psikolojisi bozulan, evinde uyuyamayan, çadırda uyuyan, ateşin başında duran -resimlerde görüyorsunuz burada- o çocukları, o çaresiz anne babaları düşünerek karar verin.
Bu siyasi bir talep değil. Egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletin olduğunu, bugün bu Mecliste hep birlikte gösterme şansımız var. Bizim talebimiz nedir? Talebimiz, Elâzığ’da genel hayata etkililik alanı ilan edilmiştir 7269 no.lu Kanun’a göre ama bu yeterli değildir; afete maruz bölge ilan edilmesi gerekir. Yani halkın dilinde, halkın arasında kullanılan ifade “afet bölgesi” ilan edilmesi lazım. Bu da tek başına yeterli değildir.
Geçmişte bununla ilgili devletimizin “baba devlet” olduğu ve vatandaşa babalık yaptığı bir örneği var: Erzincan depremi. Bakanlar Kurulu kararıyla -Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Süleyman Demirel- depremden sonra bu bölge afete maruz bölge ilan edilmiş ve arkasından bu kanun da yetersiz olduğu için, depremin yaralarını sarmadığı için 3838 Sayılı Kanun ve ek kanunlar çıkarılmış, demiş ki: “Ben devletim, sen benim yurttaşımsın.
Sosyal hukuk devleti olma sorumluluğuyla sana karşı sorumluluklarımı yerine getireceğim.” ve bunları çözmüş. Şimdi, bizim talebimiz nedir? Bakın, afete maruz bölge ilan edilir, ek kanunlar çıkarılırsa… Vatandaşın talepleri ve beklentileri var. Elâzığ felaketten döndü. Şu anda 4 bin konutun yıkım kararı var ve yıkım başladı.
Bu deprem on saniye daha sürseydi, inanın, belki 100 bin ölümüz olacaktı, Allah korudu bizi. 4 bin bina şu anda, daha köyler yok. Bu bina, konut değil. Her binada 10 daire olsa 40 bin konut. Her evde 3 kişi yaşasa 120 bin mağdur insan. Yazık, günah.
Gelin orada görün, hangi şartlarda ve koşullarda -isin önünde, ateşin önünde- yaşadıklarını görün. Bu deprem her şeyde olduğu gibi gene fakir fukarayı vurdu. Gene fakirler sokakta; çaresizler, umutsuzlar. Onlara umut, çare olmak bizim siyasi ve ahlaki sorumluluğumuz.
Bakın, yıkılan evlerle ilgili vatandaşın beklentisi var. Vatandaş sanıyor ki: “Benim evimi devlet yıkacak ama yerine bana ev yapacak.” Doğru, devlet yıkacak ama yerine yeni ev yaptığı zaman vatandaşı borçlandıracak. Bu olmaz, bu doğru değil. Bununla ilgili 14 maddelik bir önergemiz ve teklifimiz var, detayına girmek istemem.
Geçmişte, Marmara depreminde bu Meclis başarmış. Marmara depreminde, 17.02.2000 tarihinde bu Meclis Marmara depreminin sonuçlarını araştırmak üzere bir komisyon kurmuş ve Komisyon incelemelerini yapmış, rapor olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunmuş.
Şimdi sizden isteğim şu: Komisyon kurulsun, Elâzığ’a gelsin halkı dinlesin; halkın talepleri, istekleri neyse bu Mecliste kanunlaştıralım. Bir kentin umudunu, geleceğini, çocukların hayalini yok etmeyelim diyorum."
Hepinize sevgi ve saygılar sunarken şunu özellikle belirtmek istiyorum: Fakir fukaranın vebalini almayın, fakir fukaranın ekmeğine, evine sebep olmayalım. Hepinizden destek istiyorum."