Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, bugünkü yazısında gazetenin eski yazarı Hüseyin Gülerce'nin son günlerdeki açıklamalarına cevap verdi. Dumanlı, Gülerce'nin açıklamalarının hem ayıp hem de günah olduğunu ifade etti.
Gülerce'nin 19 Mart tarihli 'Vefasızlık' başlıklı yazısını hatırlatan Dumanlı, "Bir bedende kaç insan taşıdığınızı çözemedim Hüseyin Bey?" diye sordu. “İnsanları kırmaya, üzmeye, suçlu göstermeye ve dolayısıyla cevap hakkı doğuracak suçlama yapmaya gerek yok.” diyen Ekrem Dumanlı’nın yazısı şöyle:
“Epey bir zamandan beri Hüseyin Gülerce aynı iddiayı tekrar edip duruyor. Bugüne kadar susmayı tercih ettim; çünkü eski hukukumuzun birbirimize saygı duymayı gerektirdiğini sanmıştım. Ayrılırken 'kimseye dargın değilim' demiş, helalleşmişti. Ne yazık ki ilk günden beyanat vermeye, ‘cemaat’i, ‘Hocaefendi’yi ve Zaman’ı suçlamaya başladı. Söyledikleri doğru olsa içim yanmayacak. İfade ettiği pek çok konuyu ya yanlış hatırlıyor yahut bilerek farklı aktarıyor. Ben birincisi olsun diye dua ediyorum; aksi çok feci bir sorumluluktur. Söylediklerini hep hafıza zayıflığına hamlederek cevap vermek istemedim ve kırgınlığın artmasına razı olmadım; lâkin görünen o ki yanlışı bin yerde (özel bir motivasyonla cemaat suçu çıkarmaya çalışan Savcı Fuzuli Bey’in huzurunda da) aynı hatayı tekrar edip duruyor. Hal böyle olunca yanlışların tashihinde zaruret doğdu.
Hüseyin Bey, hep diyor ki; “7 Şubat krizinin hemen ertesi gününde 6 sütuna manşet ‘Savcılar hep haklı çıktı’ başlığı atıldı”. Şimdi bu hükmün neresini düzelteyim; baştan aşağı hatalı. Öyle bir manşet hiçbir zaman atılmadı. Hüseyin Bey’in iddia ettiği gibi Zaman haber-yorum ayrımını unutarak böyle bir haber yapmadı; çünkü zar zor hatırladığı o yazı haber değil; analizdi. O yazının ana konusu savcıların görevden alınmasıydı; savcıların doğru yapıp yapmadıkları değil. 12 Eylül hakkında iddianame hazırlayan Savcı Sacit Kayasu ve Şemdinli soruşturmasının savcısı Ferhat Sarıkaya gibi savcıların konjonktürel öfke ile görevden alınsa bile bu uygulamanın yanlış sonuçlar doğuracağını söylüyor, insanları sağduyuya, soğukkanlılığa davet ediyordu. Bahsi geçen yazı, tecrübeli yargı muhabirimizin (kendisi aynı zamanda hukukçudur) yorumunu ifade eden haber-analizdi ve sayfanın çok küçük bir parçasıydı.
Haber 'Savcı görevden alındı' başlığı ile verilmiş, o haberin 4 küçük parçasından birinde en küçük parça olarak haber-analiz yayımlanmıştı. Birinci sayfada da sadece başlığı yer alıyordu. Dolayısıyla '6 sütuna manşet yaptılar' lafı çürük bir zemine oturuyor. Daha ilk iddia bu kadar gerçek dışı olunca gerisini siz düşünün.
Ayrıca, Hüseyin Bey 7 Şubat’tan ve 17 Aralık’tan sonra da yazılar yazdı; Başbakan Erdoğan’ı ve hükümeti eleştirdi. Hatta 'Boğazımızı sıkıyorsunuz; n’apalım…' dedi. Yani? Hüseyin Bey 7 Şubat’ta irkildim, 17 Aralık’ta koptum diyor ama inandırıcı değil.
Ahmet Turan Alkan, İhsan Dağı, Mümtaz’er Türköne gibi yazarların çok ağır yazılar kaleme aldığını, bunun 'Hocaefendi’den habersiz olamayacağını' söylüyor. Allah aşkına Hüseyin Bey, siz buna gerçekten inanıyor musunuz?
Hüseyin Bey, Gönüllüler Hareketi’nden bahsediyoruz; illegal bir örgütten değil. Girerken başvuru dilekçesi yazılmıyor; çıkarken de istifa mektubu sunulmasına gerek yok. Severseniz koşup gelir, beraber yürürsünüz; beğenmezseniz gider dilediğiniz kişilerle hemhal olursunuz. Kökü bir asra dayanan bir hizmetin baskıyla bitirileceğini iddia etmek; hatta onu temenni ediyorcasına konuşmak doğru değil. Allah’ın bitirmeyi murat etmediğini hiçbir fani bitiremez. Kaldı ki bu ülkede iktidarlar hep birilerinin 'kökünü kazımak için' çırpınıp durur. Aleviler, solcular, sağcılar, Kürtler vs. nasibini almıştır bu huşunetten; ancak sosyal gerçekliği olan hiçbir hareket birileri istedi diye buharlaşmaz. İnsanları kırmaya, üzmeye, suçlu göstermeye ve dolayısıyla cevap hakkı doğuracak suçlama yapmaya gerek yok. Hem ayıp hem günah…
Hem ne demiştiniz 19 Mart 2014 tarihli 'Vefasızlık' yazınızda? “Eski dostlarından tek birini kırmaya değmez. Vefasızlık edeceğime, yer yarılsın önden gideyim. Dostluğun hakkını vermeyeceksem, dostlarımı terk edeceksem, hücre hapislerinde sükût durmayı bin kere tercih ederim… (…) Çünkü vefa, dost bahçelerinin gülüdür. Bilirim, gülün dikeni vardır, ama katlanırım. Gülün hatırına küsmem, darılmam, dayanırım.” Bu satırları okuyunca bir bedende kaç insan taşıdığınızı çözemedim Hüseyin Bey?”