İstanbul’da yayınlanan Ermenice Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, Ermeniler'in silahlanmasını överek, kendilerini savunmak amacıyla bu tarz hareket ettiklerini ve buna da hakları olduğunu iddia ederek; oluk oluk Müslüman Türk kanı döken Ermeni çetelerin katliamlarını masum görüyordu.
Ermeniler'in her yıl dünyanın birçok ülkesinde "soykırım günü" olarak yaygara yaptığı 24 Nisan günü, Osmanlı Dâhiliye Nezareti’nin 24 Nisan 1915 Genelgesiyle İstanbul’da Taşnak, Hınçak ve Ramgavar örgütlerine mensup olduğu tespit edilen “Bağımsız bir Ermeni devleti kurmak için çalışan, ayaklanma hazırlığı içerisindeki...” isimlerden yaklaşık 200 kadarını tutukladı. Tutuklular 26 Nisan günü trenlerle Ankara'ya, oradan da at arabaları ile Çankırı ve Ayaş'a gönderildiler.
Çankırı Mutasarrıflığı'nın Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği 30 Haziran 1915 tarihli yazıda, Çankırı’da bulunan Ermeniler'in sayısı 140 kişi olarak verilmektedir. Aynı yazıda; Çankırı’da bulunanların şehirde serbestçe gezebildikleri, her üçünün ve beşinin bir hanede ikamet etmek üzere dağıldıkları, hatta kasabanın yarım saatlik uzağında bulunan sayfiyelere kadar dağılmış oldukları belirtilmekte ve sadece 24 saatte bir polis merkezine gelerek imza attıkları aktarılmaktadır. Çankırı’da zorunlu ikamete tabii tutulan Ermeniler içinde Dâhiliye Nezareti’nden talep edilen tahsisat ile muhtaç durumda olanlara yevmiye de verildiği görülmektedir.
Hekimliğinin yanı sıra şair olarak da bilinen, kışkırtıcı Azadamard gazetesinde yazıları yayınlanan Rupen Sevag Çilingiryan, asker olmamak için her yolu dener ama tabip-subay olarak askere alınır. 22 Haziran 1915 tarihinde İstanbul’da tutuklanır, altı günlük yolculuktan sonra 30 Haziran 1915'de Çankırı'ya ulaşır. Bu tarihi, karısına Çankırı’dan yazdığı ilk mektubuna not düşer. Mektubunda: “Salı günü Kengırı’ya (Çankırı’ya) vasıl oldum. Doktor Dinanyan ile bir hanede bulunuyorum. Önünde bahçesi ve ormanı vardır. Benim için merak etmeyiniz. İnşallah az vakitte adalet ortaya çıkıp, birbirimize kavuşacağız.” demektedir. Rupen, Çankırı’dan karısı Helene’ye toplam 8 adet mektup yazmıştır.
Dr. Rupen Sevag’la, Çankırılı arabacı İsmail Ağa arasında geçtiği söylenen ve ölümüne sebep olan hikâyenin aslı astarı yoktur ancak propaganda olarak birçok Ermeni kaynakta yer almaktadır. İşte 3 farklı kalemden, o hikâye:
"Çankırı’da olduğu dönemde arabacıların başı olan, “Küçük köyün büyük ağası” İsmail adlı birinin kızı hastalanır ve yörede hekim bulunmadığı için sürgündeki Rupen Sevag’ı hastayı tedavi etmesi için evine davet ederler. Bu ziyaretler sırasında hasta giderek iyileşir ve fiziksel hastalığı düzeldikçe kalbini bu genç hekime kaptırır. Kızın babası Çankırılı Arabacı İsmail, Ermeni hekimi sever ve onu mutlak ölümden kurtarmanın yollarını aramaya başlar. Rupen Sevag’ı ihtidaya (dininden dönerek Müslüman olma) davet edecek ve kızıyla evlendirecektir. Böylece; şairin hayatı kurtulacaktır. Rupen, İsmail’in teklifini reddeder. Ağustos 1915’te Arabacı İsmail’in de suç ortağı olduğu bir çete, Rupen Sevag’ı ve aralarında şair Daniel Varujan’ın da olduğu diğer arkadaşlarını öldürür." (1)
"Rupen, savaş patladığında Osmanlı ordusunun tabip sınıfında teğmen olarak yer almış. 22 Haziran 1915’de Çankırı’ya sürülmüş. Çankırı’da, çete milislerinden olan ve Ermeniler'i katleden Arabacı İsmail’in kızını tedavi etmiş. Arabacının kızı bu genç doktora âşık olunca, babası Rupen’in İslam’ı kabul etmesini, kızıyla evlenmesini ve huzur içinde yaşamasını istemiş. Rupen, bu teklifi reddetmiş. 26 Ağustos 1915 te Çankırı’dan, Ankara üzeri Ayaş’a götürülmek üzere yola çıkarılmış ve yolda Vahan Kehyayan ve Artin Boğosyan ve Taniyel Çıbukyaryan ve Onnik Mağazacıyan adlı arkadaşları ile birlikte Kengırı’nın (Çankırı’nın) Kalecik’e yakın olan hududu dâhilinde Kayalıdere mevkiinde öldürülmüştür." (2)
"O sıralar, Çankırı’da İstanbul'a dönmesine izin verilmiş olan altı arkadaşımla birlikte kalıyordum. Rupen Sevag da Çankırı'ya yeni gelmişti. Hemen bize katılmasını kararlaştırdık. Sosyal ve neşeli kişiliğini İstanbul'dan bilirdim. Onun gelişiyle, evimiz hemen bayram neşesiyle doldu. Kafilemiz Çankırı'ya vardığında aramızda "sekiz doktor" vardı; şehirdeyse hiç doktor yoktu. Doktor dostlarımız, mesleki bilgileriyle yöre halkına yardım ettiler. İçlerinde en çok Sevag'a itibar edilirdi. Doktor Dinanyan İstanbul'a dönme izni aldığında, ameliyat ettiği bir Türk kızın pansuman işini ona devretti. Kızın babası, bir çeteci olan Arabacı İsmail, ameliyatı istediği paraya yapmadığı için Dinanyan'a diş biliyordu. Dinanyan, İstanbul'a dönmek için yola çıkacağı gün ve saati adam öğrenmesin diye akla karayı seçmişti. Sevag'ın ölümünden önceki gün, vakit öğleyi epey geçtiği halde Sevag yemeğe gelmedi. Birbirimizi bekletmemek için tam öğle saatinde evde olurduk. Sevag her zaman çok dakikti, sıra dışı bir şey olduğu kesindi. Endişe içinde bekliyordum. Nihayet geldi, çok kötü görünüyordu. Sonra çekinerek, pansuman yaptığı kızın babasının kendisini iki saat evde alıkoyduğunu anlattı. Adam, “Ermeni kırımlarının büyük bir şiddetle sürdüğünü, Çankırı Ermenileri için de bu yönde bir emir gelmesini beklediklerini ve kurtulmak istiyorsa çok geç olmadan İslamiyet’e geçmesi gerektiğini…” söylemişti. 24 saat içinde Vali'ye başvurarak din değiştirme talebinde bulunmasını istiyordu. Ertesi gün bayramdı. Sevag adamdan, çocuklarının hatırı için, kendisine bu teklifin yapılmamasını istemiş, adam da emrin her an gelebileceğini, elini çabuk tutmasını söyleyip onu bırakmıştı.” (3)
Çankırı'da hiç Ermeni sürgün bırakmama kararı alınmış, şehre siyasi ve askeri esirler gelmeye başlamıştı. Çankırı mutasarrıflığına vekâleten Kastamonu vilayeti jandarma komutanı bakıyordu. Dr. Sevag, mutasarrıf vekiliyle çok samimiydi. Çoğu akşam onun hükümet binasındaki odasında birlikte rakı içerlerdi. Çankırı Mutasarrıf vekili, Sevag ve arkadaşlarının Ayaş'a sağ salim varmaları için elinden geleni yaptı. 13 Ağustos 1915 Perşembe sabahı beş kişi, iki arabayla yola çıktı. Yanlarında bir atlı jandarma ve bir de zaptiye vardı. Sevag'ın arabasını süren, mutasarrıf vekilinin Kastamonu'daki arabacısıydı. Vekil, Sevag'ı o sırada tesadüfen Çankırı'da bulunan arabacıya, emniyetini sağlamasını sıkı sıkıya tembih ederek teslim etti.
Aynı gece saat 12'de, Tüney'den Çankırı'ya gelen bir telefonla, Sevag'la birlikte Vahan Kehyayan, Artin Boğosyan, Tanyel Çıbukyaryan ve Onnik Mağzacıyan’ın "Çankırı'nın Kalecik'e yakın olan hududu dâhilinde Kayalıkdere mevkiinde" öldürüldükleri haberi alınır.
Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, 31 Ağustos 1915 tarihinde Çankırı'ya bir telgraf çekerek, öldürülen Çilingiryan'ın "canilerinin behemehâl takip ve derdestlerini” ister. Bunun üzerine 19 kişi hakkında 31 Ocak 1916'da soruşturma açılır. Arabacı İsmail Ağa bu olayın faillerden hatta elebaşlarından biri olarak gösterilse de; tutuklananlar arasında böyle bir isim geçmemektedir.
Özetle: Çankırı’da bulunan Ermenilerle, Çankırılılar arasında en küçük bir sorun yaşanmamış, Çankırı'da tutulan Ermenilere misafir muamelesi yapılmıştır. Rupen Sevag, Çankırılılar tarafından çok sevilen bir hekimdir. Ermeni kaynaklarda Arabacı İsmail olarak anılan kişiye dair Çankırı’da bir kayıt yoktur.
(1) Sevan Değirmenciyan (ALTÜST Dergisi Ocak 2016)
(2) 18 Ekim 2016’da ölen Rupen Sevag’ın kızı Shamiram’la yapılan röportajdan
(3) Mikayel Şamdancıyan, Dr. Rupen Sevag'ın Çankırı'daki günleri, “11 Nisan Anı Kitabı”